“Eyvah iş bu defa ciddi” korkusu
- GİRİŞ15.12.2025 08:56
- GÜNCELLEME15.12.2025 08:56
Terörsüz Türkiye/Terörsüz Bölge projesiyle alakalı yeni haberlerimiz var.
Aktaracağım haberler, konjektürel bir takım problemlere, ‘huzursuzluk’ içindeki kesimlerin (iç/dış) negatif yönde etki etme girişimlerine rağmen, sürecin Türkiye’nin perspektifine ve lehine ilerlemekte olduğuna işaret eden haberler.
İçeride daha çok siyasi arenada ortaya çıkan bir takım tartışmalara rağmen “Sürecin özüne taalluk eden bir tahribat” oluşmadı.
Yani bisikletin pedali dönmeye devam ediyor.
SDG’NİN ŞAM’A ENTEGRE OLMASI YÖNÜNDE SOMUT ADIMLAR BEKLENİYOR
SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart’ta varılan (Ahmet Şara ile Mazlum Kobani’nin o tarihte Şam’da bir araya gelip yaptıkları anlaşma) ve bu yılın sonuna kadar süresi bulunan mutabakat anlaşmasının uygulamasına dönük SDG cephesinde bir direnç, bir ayak sürüme durumu olduğu biliniyordu.
Yeni haber şu:
O direnç önemli ölçüde kırıldı ve ‘Haftalar içerisinde’ o mutabakatın uygulamasına dönük yeni bir takım adımların atılması bekleniyor.
Nedir o adımlar?
Özellikle iki önemli adımdan söz edebilirim:
1-Gümrük kapılarının Şam yönetimine devri.
2-Petrol bölgelerinin devri.
Bunun dışında SDG’nin Suriye ordusuna entegre olması, yerel yönetimlerde ise polis gücü gibi unsurların Kürtlerin çoğunluk olduğu yerlerde Kürtlerde olması gibi bir takım konularda mutabakatlar var.
(Esasen, 10 Mart mutabakatının maddelerine bakıldığında, Suriye Kürtlerinin hem diğer bütün kesimlerle eşit haklara sahip olmaları, hem de yönetime etkin şekilde katılmaları, ortak olmaları anlamında güçlü güvenceler de veriyor)
ANKARA ABD’Yİ ‘EPEYCE’ YANINA ÇEKTİ
Suriye sahasındaki düğümün nasıl çözülebileceğine dair kafa yoranlar için en kestirme yolu buraya not düşeyim.
Muhataplık anlamında aslında bütün yollar ABD’ye çıkıyor.
Neden derseniz, SDG dediğimiz yapıyı oluşturup büyüten, destekleyen, ayakta tutan ABD’den başkası değil.
Bu yanıdaki silahlı grupların maaşını da ABD ödüyor.
Yeni durum, ABD’deki yeni yönetimin eskisinden farklı olarak bu konuda Ankara ile işbirliği içinde ilerlemeye arzulu olması.
Ankara bunun farkındalığıyla, Suriye düğümünü çözmek için, ana odak noktası ABD ile müzakereler/pazarlıklar olan bir yaklaşımla ilerledi.
Bu akıllıca tercihin pozitif çıktıları da son birkaç aydır kendini gösteriyor zaten.
ABD’de yeni dönemde, Başkan Donald Trump’ın Suriye/Ortadoğu/Türkiye yaklaşımı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a olan yakınlığı, Ankara lehine güçlü bir fırsat penceresi açtı.
Daha önce yazmıştık, hatırlatayım.
Trump’ın ekibine “Beni Suriye konusunda Türkiye ile karşı karşıya getirecek bir şey yapmayın” şeklinde verdiği bir talimat var.
“Bir nevi Suriye’yi Türkiye’ye yazdı” deniyor Trump için.
Bunun neticesinde Suriye özelinde Türkiye, ABD’yi ‘epeyce’ yanına çekmiş durumda.
Şam’daki Şara yönetimini tanınması, Washington’da yeni Suriye bayrağının göndere çekilmesi zaten Ankara’nın da memnuniyetle karşıladığı bir gelişme oldu.
SDG meselesinin çözümünü de bu yapıyı yönetenlerin yönünü Şam’a dönerek halletmeleri Ankara’nın hedefleriyle örtüşüyor.
Ankara ABD’yi epeyce yanına çekti derken bunu, Şam yönetiminin uluslararası tanınması dışında, 10 Mart mutabakatının uygulanması anlamında da kullanıyorum.
SDG YAPISININ YÜZDE 75/80’İ ARAPLARDAN OLUŞUYOR
SDG yapısıyla alakalı benim de yeni öğrendiğim bazı bilgiler var, aktarayım.
Esasen bu yapının yüzde 75/80’i Arap aşiretlerinden oluşuyor.
Geri kalan yüzde 20/25’i Kürtlerden oluşuyor. (bunların hepsine de YPG’li denemez)
Mazlum Kobani’nin daha önce maksimalist taleplerde direnç göstermek için yaptığı abartılı açıklamalarını hatırlayınca, bu bilginin değeri daha bir önemli hale geliyor.
Ama her durumda, barışçıl şekilde, diyalogla bu işin ilerlemekte olması önemli.
Zira, İsrail aşağıdan askeri bir çatışma ortamının ortaya çıkması için fırsat kolluyor.
Askeri müdahalenin kaçınılmaz hale gelmesi başka bir şey ama ‘Sözün gücü’ fayda sağlıyorsa onda ısrar etmek daha doğru olur.
Zira, askeri bir tırmanış, Suriye Kürtlerini İsrail’in maşası haline getirmek isteyenlerin işine yarar, onların işini kolaylaştırır, bu açık bilginin akılda tutulmasında da her daim fayda var.
ABD ASKERLERİNE SALDIRILAR… PETROL BÖLGELERİNDE ÇIKARILAN YANGINLAR… HEPSİ BU YENİ DURUMU SABOTE ETMEK İÇİN
Yalnız..
Bu anlattıklarımı, bu yeni durumu bilenler, ‘haftalar içerisinde’ 10 Mart mutabakatının uygulamasına dönük somut adımların geleceği bilgisine sahip olanlar, sadece bu adımların atılmasını yönünde mutabakata varanlar değil.
Bu yeni bilgiye sahip olup da bu durumdan rahatsız olanlar da var.
Ve onlar da devrede.
Nasıl mı?
Birkaç gündür gelen haberleri görüyorsunuz.
Böyle bir dönemde tam da ABD’nin nasırına basacak şekilde, Palmira yakınlarında ikisi asker üç Amerikalının, bizde ki Karlov suikastına benzer yöntemle öldürülmesi…
Önceki gün Deyr-ez-Zor’da bir petrol rafinerisinde patlama meydana gelmesi…
Huzursuzluk içindekilerin huzursuzluklarının dışavurumu olarak da görülmeli bu gelişmeler.
Bununla birlikte, Şam yönetiminin bu defa bu krizi iyi yönetmesi, Trump’ın da yaptığı açıklamada Şara bu saldırıdan dolayı son derece öfkeli ve derinden rahatız” diyerek, “provokasyonu gördüm” mesajı vermesi, entegrasyon sürecini zehirlemeye çalışanların işini zorlaştırıyor.
“Eyvah iş bu defa ciddi” korkusu içinde olanlar var.
Hem Terörsüz Türkiye, hem Terörsüz Bölge” projesinin gidişatıyla alakalı.
Bu anlattıklarımı biraz da bu gözle okuduysanız, anlattıklarımız daha iyi anlaşılmış demektir.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol