10. Yılında Avrupa İslamofobi Raporu
- GİRİŞ20.12.2025 09:19
- GÜNCELLEME20.12.2025 09:19
2015 yılında ilk sayısını yayımladığımız Avrupa İslamofobi Raporu’nun, 2024 yılını kapsayan 10. sayısını yayımladık. (www.islamophobiaeurope.com). Geçtiğimiz on yıl boyunca raporumuzun bulgularını Avrupa Parlamentosu, AGİT, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Birleşik Krallık Avam Kamarası ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi mecralarda karar alıcılarla paylaştık.
Avrupa İslamofobi Raporu, bugün Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) her yıl yayımladığı Nefret Suçları Raporu’nda, Müslüman karşıtı nefret suçları için temel bir kaynak olarak kullanılmaktadır. Böylece Avrupa İslamofobi Raporu, İslamofobi çalışmaları açısından hem akademisyenler hem de uluslararası kuruluşlar için önemli bir başvuru kaynağı hâline gelmiştir.
On yıllık gözlemimiz sonucunda artık şunu rahatlıkla ifade edebiliriz: Avrupa’da İslamofobi, her geçen gün daha görünür hâle gelmenin ötesinde kurumsallaşmakta, legalleşmekte ve normalleşmektedir.
Son on yılda Müslüman karşıtı ırkçılık, marjinal çevrelerin dili olmaktan çıkmıştır. İslamofobi bugün ana akım siyasetin, medya söyleminin ve kamu politikalarının içine yerleşmiş durumdadır.
2024 raporumuz, münferit olaylar ya da bireysel önyargıların ötesinde, Avrupa genelinde Müslümanları hedef alan yapısal bir dışlama ve ayrımcılık rejiminin normalleştiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Bu normalleşmenin en çarpıcı göstergelerinden biri, İslamofobinin bilinçli bir şekilde görmezden gelinmesidir. 15 Mart, Birleşmiş Milletler tarafından İslamofobiyle Mücadele Uluslararası Günü olarak ilan edilmiş olmasına rağmen, 2024 yılında tek bir Avrupa hükümeti ya da büyük siyasi parti bu günü resmî olarak anmamıştır. Bu bir unutkanlık değil, bilinçli bir tercihtir. Siyasetçilerin neyi görmezden geldikleri, neyi meşru saydıklarını da açıkça göstermektedir.
2024’te Avrupa’daki Müslümanların hayatını etkileyen en önemli olay ise Gazze’deki soykırım olmuştur. Filistinlilerin yaşamları Avrupa kamuoyunda sistematik biçimde değersizleştirilirken, bu savaşa yönelik eleştirel tutumlar giderek kriminalize edilmiştir. Filistin haklarını savunmak, sıklıkla aşırılıkçılık ya da terörizmle ilişkilendirilmiş; bu durum Müslümanların kolektif olarak suçlandığı bir siyasal iklim yaratmıştır.
Bu atmosferin sonuçları somuttur. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı verileri, AB’de yaşayan Müslümanların neredeyse yarısının son beş yıl içinde ayrımcılığa maruz kaldığını göstermektedir. Özellikle genç Müslüman kadınlar için istihdam alanındaki ayrımcılık dramatik biçimde artmıştır. Nefret suçları yükselirken, kurumlara duyulan güven hızla aşınmaktadır.
Artık açıkça kabul edilmesi gereken bir gerçek vardır: İslamofobi yalnızca aşırı sağın meselesi değildir. Başörtüsü yasakları, güvenlik merkezli göç politikaları ve “terörle mücadele” adı altında genişleyen hukuki düzenlemeler, aşırı sağ söylemlerin devlet politikalarına taşındığını göstermektedir.
Peki, ne yapılmalı? Öncelikle Avrupa, Müslüman karşıtı ırkçılığı ırkçılığın bir biçimi olarak kabul etmek zorundadır. İkinci olarak, Müslüman topluluklar üzerinde orantısız etkiler yaratan terörle mücadele mevzuatı ciddi biçimde gözden geçirilmelidir. Son olarak ise demokratik değerleri savunabilecek güçlü sivil toplum koalisyonları desteklenmelidir.
On yıllık gözlemimiz bize çok net bir şey söylemektedir: İslamofobi kendiliğinden ortadan kalkmaz. Görmezden gelindikçe derinleşir, sessizlikle beslendikçe kurumsallaşır. Bu nedenle artık mesele yalnızca Müslümanların meselesi değildir. Bu, Avrupa demokrasilerinin geleceğine dair bir sınavdır.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol