Silahları zihinlerden de bıraktıracak devlet aklı
- GİRİŞ20.12.2025 09:40
- GÜNCELLEME20.12.2025 11:48
Türkiye yepyeni bir döneme emin adımlarla ilerliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı çok önemli bir dönüm noktası, sürecin başlangıcı oldu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de terörsüz Türkiye sürecinin Türk milletinin ve devletinin tavizsiz kararı olduğunu ifade ederek provokasyon girişimlerine rağmen el yükselterek meselenin cesurca arkasında durdu. Bu destek sürecin akamete uğramaması açısından çok kıymetliydi.

Devlet hedefe odaklanmışken asıl amaç silahlar susturulurken zihinleri esir alan şiddetin, dillerden de ve gönüllerden de düşürülmesiydi. Toplumsal hafızamızı zehirleyen tortularımızdan arınmaktı. Belki de bu büyük iddia yüzünden sürecin sahipleneni çok olduğu gibi baltalamaya çalışanı da çok oldu.
İyi niyetle yapılan bütün açıklamaların, özveriyle sürece katkı vermeye çalışan herkesin elbette yerleri çok kıymetli. Bu süreçte alınacak tarihi sorumluklar geleceğimizin inşasında birer yapı taşı olacak. Elleri bir yana, gövdesini taşın altına koyanlar mutlaka tarihe not edilecektir.
Ülke olarak on binlerce evladını terör belasına kurban vermiş, kardeşliği darbe almış, ekonomik kazanımları heba edilmiş bir millet olarak gelinen bu önemli aşamayı tartmak durumundayız. Şimdi zarardan dönme zamanı değilse ne zaman?
Bu sorgulamalar gelinen noktanın kıymetinin bilinmesi açısından çok önemli…
Süreci zehirlemeye çalışan provokatörler elbette olacak. Düşman tetikte…
Ama başından beri bir al/ver süreci varmış, devlet pazarlığa tutuşmuş algısı yapanlara da kulak asacak değiliz.
Bu süreç bir pazarlık süreci değildir. Bizzat devletin kendi egemenlik alanında, kendi hukukuyla ve kendi derin tarihsel birikimleriyle yürüttüğü stratejik bir tasfiye sürecidir. Toplumsal uyum sürecidir.
Devlet aklı da tam da bu sebeplerle, aceleciliğe ve oldu bittilere mahal vermeden temkinli bir yol haritasıyla hareket etmektedir. Kimi zaman sadece olanları izlemekte, takip etmektedir.
Şu noktanın altını kalın bir şekilde çizmek lazım; Bu süreç bir müzakere süreci değil, tasfiye sürecidir.
Bugün gelinen nokta önemli… Türkiye terörle mücadelesini askeri başarı ve kazanımlarla belli bir aşamaya getirdi. Şimdi siyasi, hukuki ve toplumsal kalıcılıkla meseleyi tahkim etme iradesini ortaya koymak durumundadır.
Bu mesele romantik bir “barış” söyleminin basitliğiyle algılanmamalı. Ya da kısa vadeli bir siyasi hesap olarak görülmemeli. Terörsüz Türkiye, ancak devlet ciddiyetiyle yürütülen bir tasfiye süreci ile mümkün olabileceği unutulmamalıdır.
Belki de AK Parti tarafından hazırlanan Terörsüz Türkiye Raporu’nun en kritik noktası, “tespit ve teyit” mekanizmasıdır. Devlet, terör örgütünün kendini feshettiğini ve silahların geri dönülmez biçimde imha edildiğini kesin delillerle teyit etmeden hiçbir hukuki aşamaya geçmeyeceğini net biçimde ortaya koymaktadır.
Raporda da açıkça ortaya konulduğu üzere devlet, silah bırakmayı pazarlık konusu yapmamakta; tespit ve teyit şartına bağlamaktadır.
Silahları zihinlerden de bıraktıracak devlet aklının işlemesi de buna bağlıdır.
Bu yaklaşım aynı zamanda hem şehitlerimizin emanetine sadakatin hem de hukuk devleti olmanın da gereğidir.
Bitirmeden önce çerçeveyi yeniden çizmek gerekirse;
Terör örgütü PKK ve örgüte bağlı terör unsurlarının tamamen ortadan kaldırılması (sadece bastırılması değil),
Türkiye’de ve Türkiye dışında ülkemiz için tehdit unsuru olan şiddet ve silahlı mücadele ile ilişkilendirilen yapıların silahtan tamamen el çektirilmesi.
Milli birlik ve toplumsal barışın güçlendirilmesi.
Bu üç ana mesele etrafında terörün tamamen ortadan kaldırılması, huzuru ve güvenliği kalıcı hâle getirmek için sonuna kadar mücadele edilmelidir.
Özellikle şunun altını çizmek durumundayız: Bu süreçte şehit yakınlarını incitecek, kahraman gazilerimizi rencide edecek hiçbir adıma alan açılmamaktadır. Toplumsal barış, adalet duygusu da onu gerektirir. Bu duygu zedelenerek yeni bir barış inşa edilemez.
Şehit aileleri sürecin kırmızı çizgisidir. Bu da böyle bilinmelidir.
Yorumlar2