Üsküp’te Yahya Kemal’in İzini Sürmek
- GİRİŞ23.12.2025 09:41
- GÜNCELLEME23.12.2025 14:13
Üsküp’te Türkçemizin nöbetini tutan Köprü Derneği’nin olağanüstü gayretleriyle düzenlenen 11. Uluslararası Yahya Kemal Şiir Şöleni vesilesiyle beş gündür Üsküp’teyiz. Şölen, kusursuz bir şekilde ve yoğun katılımla icra edildi.
Türk illerinden gelen şairler şiirlerini coşkuyla okudu. Şiir gibi bir faaliyet oldu. Programın en güzel yanlarından biri, adına şölen düzenlenen büyük şairimizin izini sürmek maksadıyla gerçekleştirilen geziydi.

Üsküp’ü gezmeden yapılan her Yahya Kemal okuması eksik kalır. Keşke üniversitelerimiz, liselerimiz talebelerine Üsküp gezisi yaptırarak şairimizi anlatsalar.
Yahya Kemal’i anlamak isteyenin yolu mutlaka Üsküp’ten geçmelidir. İstanbul’u ne kadar gezerseniz gezin, Paris’i ne kadar okursanız okuyun, eğer Üsküp’e uğramadıysanız büyük bir boşluk bırakmışsınız demektir.
Çünkü Üsküp, onun çocukluğudur; ilk kelimesi, ilk duası, ilk hüznü, ilk aşkıdır. Şiirinin mayası bu şehirde tutmuş, dili bu sokaklarda ses kazanmıştır.
Üsküp, Yahya Kemal’in anne vatanıdır. Burada büyümüş, burada âşık olmuş, burada yetişmiştir. İstanbul’u anlatırken bile Üsküp’ü yanında taşımış; her semte Rumeli’den bir ses, Balkanlar’dan bir melâl bırakmıştır.

LEYLA ŞERİF’LE ŞAİRİN İZİNDE
Biz de Yahya Kemal’in şiirinin izini sürmek için Üsküp’ü karış karış gezdik. Onun doğduğu evin yerini aradık, annesinin hatırasını taşıyan sokaklarda yürüdük; okuduğu mektepleri, gittiği tekkeleri, medreseleri, dolaştığı çarşıları bir bir gezdik.
Rehberimizin şair olması, geziyi adeta bir şiir yolculuğuna dönüştürdü. Yahya Kemal’in izlerini, onun hemşehrisi olan şair Leyla Şerif’le birlikte sürmek gezimize ayrı bir zenginlik sundu.
Leyla Hanım, Yahya Kemal üzerine akademik çalışmalar yapan bir isim olmanın ötesinde, Üsküp’ün ruhuna ve bu şehrin yetiştirdiği büyük şahsiyetlere yürekten bağlı bir şair.
Anlatırken kuru bir akademik aktarım yapmıyor; adeta o yılları yaşıyor ve yaşatıyor. Sokakların, mahallelerin, çarşıların ve mezar taşlarının dilini çözmüş. Anlattığı her hatıra, bu şehrin hafızasından süzülüp geliyor.

Sisli bir Aralık gününde izimizi sürdük. Yahya Kemal de bir Aralık ayında dünyaya gelmiş. Babası İbrahim Naci Bey, evdeki Kur’an’ın bir sayfasına şu notu düşmüş:
“Mahdumum Ahmet Agâh’ın dünyaya geldiği tarihtir. 2 Aralık 1884, sabaha karşı.”
O gün Üsküp’e nadir görülen bir kar yağmış. Üsküp halkı, böyle yoğun kar altında doğan çocukların ileride büyük bir adam olacağına inanırmış. Öyle de olmuş.
YAHYA KEMAL’İN MAHALLESİ
Yahya Kemal’in mahallesine girdiğimizde Leyla Şerif’in heyecanı daha da arttı. Devirleri farklı olsa da aynı mahallenin çocuklarıydılar.
Tarihî Kurşunlu Han’ın yanından geçerken anlattıkları hepimizi duygulandırdı. Yahya Kemal zamanında hapishane olarak kullanılan handan yanık türküler yükselirmiş.
Leyla Hanım’ın çocukluğunda ise aynı handan bu kez caz konserlerinin gürültüsü eksik olmamış. Zaman değişmiş, ses değişmiş; fakat taşlar hâlâ yerli yerinde duruyor.
Yahya Kemal’in doğduğu ev ne yazık ki bugüne ulaşamamış. 1963’te meydana gelen depremde yıkılmış; yerine Üsküp Halk Tiyatrosu inşa edilmiş. Türk Devleti, o bölgede sembolik de olsa bir Yahya Kemal Konağı inşa edip kültür merkezi olarak faaliyetler üretse ne kadar güzel olur.

ANNESİNE BAĞLI
Leyla Şerif, Yahya Kemal’de ev kavramı ve anne teması üzerine epey çalışmış. Vakit olsa bu konuda saatlerce konuşacak kadar bilgiye sahip.
Şair, annesine son derece bağlı. Annesi Nakiye Hanım ümmî bir kadın; okuması yazması yoktur ama evin içinde Kur’an okur, Yasinler, ilahiler eksik olmaz. Yunus Emre’den şiirler söyler.
Nakiye Hanım titiz, hassas ve oğluna fazlasıyla düşkün bir annedir. Üsküp, Yahya Kemal’in hayatında ne kadar etkiliyse, annesi Nakiye Hanım da bir o kadar etkilidir.
AMİN ALAYI VE İLK MEKTEP
Ahmet Agâh’ın okula başlaması da Osmanlı geleneğine uygun törenlerle olur. Annesinin gözyaşları içinde anlattığı bu tören, şairin hafızasında silinmez bir iz bırakır. Çocuklar ilahiler eşliğinde yürür, her ilahinin sonunda hep birlikte “amin” derler. Bu yüzden bu törene Amin Alayı denir.
1889 yılında, henüz beş yaşındayken, Üsküp’ün İshakiye Mahallesi’nde bulunan Sultan Murat Külliyesi içindeki Yeni Mektep’te eğitimine başlar. Yeni Mektep denilmesinin sebebi yeni yapılmış olması değil; yanıp yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilmiş olmasıdır. Aslında beş yüz yıllık bir vakıf eseridir.
Hocası Ali Galip Efendi, ona Elifba’yı bir günde söktürür. Yahya Kemal, kalabalıkları sevmeyen, yalnızlığı tercih eden bir çocuktur. Okula ilk getirildiği gün eve dönmek ister. Annesi ve babası onu Saat Bayırı’ndan, Saat Kulesi’nin önünden bir arabayla okula götürürler.

ÇOCUKLUK AŞKI
Yahya Kemal ilk şiirini de bu yıllarda yazar. Şiire nasıl başladığını soranlara “aşkla başladım” der. Kendisinden yaşça büyük, annesinin de arkadaşı olan Redife Hanım’a duyduğu karşılıksız sevda, ilk şiirinin sebebidir. Redife Hanım, Rifâî Tekkesi’nin şeyhi Saadettin Efendi’nin eşidir.
O şiirden geriye tek bir satır kalmamıştır; fakat aşk, hatıralarında canlıdır. İlk aşkının filizlendiği Rifâî Tekkesi bugün hâlâ ayakta kalmayı başaran nadir yapılardan.
Tekkeyi şairlerle birlikte ziyaret ettik. Oradaki derviş, akşam zikir halkasının kurulacağını söyledi. Bir hocamızla birlikte hareket ettiğimiz kafileden ayrılarak sohbete katılıp şeyh efendiyle tanıştık. Çoğunluğunu Roman dervişlerin oluşturduğu tekkede Yunus ilahileri dinlemek bizi ziyadesiyle duygulandırdı. Misafir olarak girdiğimiz tekkede kısa süre içinde zikir halkasına dâhil olduk. Ruhumuz arındı, içimiz aydınlandı.
ANNESİNİN ÖLÜMÜ
Beyatlı’nın ailesi Selanik’e taşınmak zorunda kalır. Bu taşınma Nakiye Hanım’ı derinden üzer. Kısa süre sonra vereme yakalanır. Üsküp’e döndükten beş ay sonra vefat eder. Yahya Kemal henüz on iki yaşındadır. Annesinden geriye tek bir fotoğraf bile kalmaz. Şair, yıllar sonra bile bunu hayatının en büyük eksikliği olarak anar.
NAKİYE HANIMIN MEZARI
Nakiye Hanım, Üsküp’ün en zarif yapılarından biri olan İsa Bey Camii’nin haziresine defnedilir. Yıllar sonra mezar taşı dikilir. Türk dünyasının dört bir yanından gelen şair dostlarla birlikte bu sessiz mezarı ziyaret ettik; bir Fatiha okuduk.
Leyla Şerif, hazirenin dinginliğine yakışan enfes bir konuşma yaptı. Hem şairane hem de hüzünlüydü sözleri; taşla, toprakla ve hatırayla konuşan bir dil kurdu.
Kısa bir konuşma hakkı da bana verilince, ben de dil işçiliğini bir ömür boyu omuzlarında taşıyan şairin, “Türkçe benim annemin sütüdür” diyerek milletimizin sesini taşıdığını; bu yönüyle millî bir şair olduğunun altını çizdim.
Annesinin ona verdiği şu tavsiyeyi özellikle hatırlattım:
“Oğlum, dünyada iki insanı sev… Peygamber Efendimiz’i, bir de Sultan Murad Efendimizi sev!”
YAHYA KEMAL’İN RÜZGÂRIYLA
Üsküp, Yahya Kemal’in rüzgârıyla yeni şairler yetiştiren bir şehir. İlhami Emin, Necati Zekeriya, Fahri Kaya, Leyla Şerif… Hepsi, onun açtığı patikadan yürümüş; kelimelerini bu şehrin taşına, suyuna yaslamış isimlerdir. Bugün Üsküp’te yaşayan her Türk’ün kalbinde Yahya Kemal’in ayrıcalıklı bir yeri vardır. Köprü Derneği’nde genç şairlerden şiirler dinlemek, Divan Yayınları arasında kitaplarının çıktığını görmek, o rüzgârın hâlâ esmeye devam ettiğinin işareti.
YILLAR SONRA ÜSKÜP
Şair, annesinin yokluğunun verdiği acı sebebiyle midir bilinmez; Üsküp’ten çıktıktan sonra doğduğu şehre sadece bir kez gelir.
Resmî bir görevi sebebiyle geldiği Belgrad’dan Üsküp’e geçer ve burada bir gece kalır. Yıllar sonra çocukluğunun izlerini taşıyan Sultan Murat Camii’ni ziyaret eder. Caminin sessizliğinde geçmişle yüzleşir; ardından türbeye geçer.
Türbedarlık yapan Hintli fakire, “Burada yatan kişinin kim olduğunu biliyor musun?” diye sorar. Aldığı cevap kısadır: “Arnavut Baba.”
Bu cevap üzerine Yahya Kemal’in içi burkulur. Sessiz bir hüzünle, tarihin ve hafızanın nasıl aşındığını dile getirir:
“Bir günde Beyhan Sultan oldu Beyhan Baba, Beyhan Baba oldu Arnavut Baba, Arnavut Baba da İzzetvan Nikoli olacak…”
Bir medeniyet hafızasının yavaş yavaş silinişi karşısında duyduğu acıyı bu cümlelerle dile getirir.
SEN BİZDESİN GENE
Üsküp için, “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene / Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.” diyen Yahya Kemal’i gezimiz boyunca sürekli andık. Çarşılarda gezerken her adımda kulağımıza o güzelim Rumeli Türkçesi misafir oldu. Üstad, boşuna “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır” dememiş.
Üsküp, bizim ebedî ve edebî vatanımızdır. Eşinizle, çocuklarınızla, dostlarınızla, arkadaşlarınızla mutlaka yolunuzu Üsküp’e düşürün.
Gitmeden evvel Leyla Şerif Emin’in, Büyüyen Ay Yayınları arasında çıkan Kaybolmazsan Bu Şehir Hâlâ Senin adlı enfes kitabını okumayı ihmal etmeyin. Şehir kitapları arasında müstesna bir yer edinen bu güzel kitabı varınca yazarına da mutlaka imzalatın derim. Gözyaşı dökmeden okuyanı görmedim. Eğer vakti müsait olur da size Yahya Kemal’in izinde bir gezi yaptırırsa şahane olur.
Bu gezinin sonrasında trileçe yemeseniz de olur. Aldığınız ebedî lezzet size fazlasıyla yetecektir.
Yorumlar6
-
Burak Yıldırım
47 dakika önce
Şikayet Et
Üsküp’e gitmiş gibi oldum yazıyı okuyunca. Selam olsun Osmanlı atalarımızın izini sürenlere.
Beğen
Cevapla
-
Esma Saray
1 saat önce
Şikayet Et
Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Ne muhteşem bir sözdür bu.
Beğen
Cevapla
-
cendere
3 saat önce
Şikayet Et
TÜRKÇE nin ve ŞEHİDİMİN Kanının Düştüğü heryer BİZİM için VATANDIR
Beğen
Cevapla
-
Arif karabekiroğlu
3 saat önce
Şikayet Et
Teşekkür ederim,
Beğen
Cevapla
-
Muhammed SARITAŞ
3 saat önce
Şikayet Et
Çok güzel bir gezi yazısı olmuş, üstadı hatıralarımızda yeniden canlandırdık ve içimize düşürdüğünüz Üsküb'ü görme isteği içinde teşekkür ederim.
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle