Yeni yargı paketi ile milletin vicdanı kazandı
- GİRİŞ26.12.2025 09:04
- GÜNCELLEME26.12.2025 10:57
Türkiye, tarihinin en kritik yargı adımlarından birini daha attı.
Bu başlığı atınca da bir taraftan şunu da söyleyebiliriz: “Suçun ve suç işlemenin de rengi soldu”
Ya da cesareti kırıldı…
11’inci Yargı Paketi yürürlükte.
Ve bu paket, sadece bir kanun metni değil; devletin milletine “Biz buradayız, sizin yanındayız” şeklindeki seslenişidir.
Bakın, paket ne diyor?
Suç örgütlerine net mesaj veriliyor.
Ceza aralıklarını yukarı çekiyor.
Artık örgüt yönetmek, çocukları piyon gibi kullanmak eskisi kadar kolay değil.
Yöneticinin cezası yarısından bir katına kadar artıyor.
Çocuklarımızı çete pazarına sürenlere ‘dur’ diyen tarihi bir adım.
Sosyal devlet budur; milletini evladı olarak görür!
Kurusıkı silah artık masum değil!
Düğünlerde, trafikte, sokakta havaya ateş açanlar, korku ve panik salanlar…
Artık o silahlar da ağır suç kapsamına alındı.
Toplu alanlarda yarı oranda artan ceza, toplumun güvenliğine atılan güçlü bir tokattır.
‘Kurusıkı patlatayım, ne olacak?’ dönemi kapandı.
Bedeli var, hem de ağır bir bedel...
2023 yılına kadar işlenen suçlarda infaz eşitsizliğinin de kaldırıldığı pakette vicdanları sızlatacak bazı suçlar kapsam dışı bırakıldı…
Terör, cinsel suçlar, kadına şiddet, çocuğa istismar, kasten öldürme…
Bunlar paketin dışında.
Kimse ‘herkese af çıktı’ diye dezenformasyon yapmasın…
Bu düzenleme, kontrollü infaz iyileştirmesidir.
Ama vicdanın kanayan yaralarına dokunmadı.
6 Şubat deprem suçluları da dışarıda kalıyor.
Çünkü adalet, depremde yıkılan evlerin altında kalan masumların da sesi olmalıydı.
Bana göre önemli düzenlemelerden biri de trafikte sıkça karşılaşılan araçların önünü kesme konusunda gerçekleştirildi.
Bir aracı durduran veya hareket etmesini engelleyen kişiye 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası, aracı bulunduğu yerden başka bir yere zorla götüren kişiye 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası paketin içerisinde yer aldı…
Bu hükümler, özellikle trafikte tartışma sırasında araçtan inip yolu kesme, önünü kesme, zorla durdurma gibi yaygın görülen ‘trafik magandalığı’ eylemlerini doğrudan hedef alıyor.
Yani araçtan inmek tek başına suç değil ancak inip de yolu kesmek, engellemek veya aracı zorla başka yere yönlendirmek artık hapislik suç haline geldi.
Paketin içeriğine baktığımda şu cümleyi rahatlıkla kurabiliyorum: “Devlet suçluyu değil, toplumu korur.”
Caydırıcılık güçlendi.
Çocuklar korundu.
Kamu güvenliği yükseldi.
Toplumsal vicdan rahat bir nefes aldı.
Güvenli toplum, güçlü hukuk ile inşa edilebilir…
Basit bir denklem ancak Türkiye için hayati bir denklem.
11’inci Yargı Paketi, milletin yanında durmak, mağdurun gözyaşını silmek, suçlunun cesaretini kırmak için önemli bir adım…
Bu, adaletin terazisini yeniden dengeye oturtan, milletin vicdanını okşayan tarihi bir adımdır.
Şimdi sıra bu paketi hakkıyla uygulamakta…
FENERBAHÇE İLE NE İLGİSİ VAR?
Sadettin Saran ve ‘o madde’ meselesinde Fenerbahçe Kulübü, kalkan mı yapılmaya çalışıldı…
Kişisel bir meseleyi kulüp çatısı altına çekip, “Bana dokunursan kulübe dokunursun” pozisyonuna getirmek son derece tehlikeli bir oyundu…
Ancak Fenerbahçe Kulübü resmi sayfasından ‘başkanlık makamından alındı’ şeklinde yapılan açıklamanın sonrasında yapılan sağduyulu açıklama önemli idi…
Sadettin Saran’ın Fenerbahçe başkanlığı öncesi dönemde hakkında konuşulan yasaklı madde iddiası, teknik olarak 3 Temmuz’la, şike soruşturmasıyla, Aziz Yıldırım’la, ‘kumpas’ anlatısıyla, federasyonla, TFF’yle, hatta Fenerbahçe’nin sportif durumuyla zerre alakası olmayan bir mesele.
Bunu herkes biliyor.
Buna rağmen son dönemde konu, sanki Fenerbahçe’nin varlık yokluk meselesiymiş gibi bir yere evrilmeye çalışılıyor.
Bu evrilme çabasının iki tane klasik senaryosu var…
Birincisi; “Bana saldırırlarsa Fenerbahçe’ye saldırıyorlar” algısı oluşturup, kulübün duygusal kitlesini kalkan yapmak.
İkincisi; “Şimdi başkanlık koltuğundayım, dolayısıyla bu konu da artık kulübün meselesidir” diyerek şahsi dosyayı kurumsal noktaya taşımak…
İkisi de aynı kapıya çıkıyor…
Kişisel sorumluluğu kulüpsel dayanışmayla sulandırma çabası…
Fenerbahçe taraftarı çok duygusaldır, çok bağlıdır, çok kolay galeyana gelebilir.
Bu duyguyu iyi okuyan herkes bilir ki, “Fenerbahçe’ye uzanan eller kırılır” cümlesi daha ağızdan çıkmadan on binlerce insanı ayağa kaldırır.
Bu cümleyi kurmanın maliyeti çok düşüktür, getirisi ise çok yüksektir.
İşin kötüsü, bu manevrayı yapan kişi ne kadar çok “saldırıya uğruyorum” derse, o kadar çok ‘savunma refleksi’ devreye girer ve asıl meselenin ne olduğu unutulur.
Şimdi açık konuşalım…
Sadettin Saran’ın şahsi bir soruşturmayla ilgili ne yaşadığı, neyle suçlandığı, neyi kabul edip etmediği, neyi inkâr ettiği…
Bunların tamamı şahsi meselesidir.
3 Temmuz’da Fenerbahçe’ye FETÖ tarafından kurulmaya çalışılan ‘kumpas’ doğrudan kulübe ve işleyişine yönelik bir operasyondu…
Ve 15 Temmuz sonrasında devletin dehlizlerinden FETÖ temizlendi…
Yine medyadan FETÖ temizlendi…
Yani burada ise meselenin 3 Temmuz’la uzaktan yakından ilgisi yok…
Kulübe yönelik de hiçbir suçlama yok…
Kulübün onurunu, taraftarın duygusunu, geçmişte yaşanan acıların hatırasını şahsi hukuki süreçlerin kalkanı haline getirmek, uzun vadede bu kulübe yapılabilecek en büyük saygısızlıkların başında gelir.
Sadettin Saran isterse yarın başkanlıktan ayrılsın, isterse bir sonraki seçime kadar koltukta otursun; bu onun ve kongre üyelerinin bileceği iştir.
Ama “beni yargılarsanız Fenerbahçe’yi yargılamış olursunuz” denklemini kurmaya çalışmak hem ahlaken hem de stratejik olarak yanlış bir okumadır.
Çünkü kurulmak istenen denklem ters teptiğinde geriye kalan tek şey, “Fenerbahçe bu işe niye alet edildi?” sorusu olur.
Bırakalım herkes kendi dosyasının yükünü kendi taşısın.
Fenerbahçe’nin yükü zaten yeterince ağır.
Bir kulübü gerçekten sevmek, bazen de onu kişisel kalkan olmaktan korumaktır.
Yorumlar3