Son muhtırayı yıldönümünde hatırlamak
- GİRİŞ29.04.2025 08:56
- GÜNCELLEME29.04.2025 08:56
Evvelsi gün, yani 27 Nisan 2025 tarihi, literatüre e-muhtıra olarak geçen olayın; Dün, yani 28 Nisan 2025 tarihi ise, ilk defa bir hükümetin o muhtıraya karşı dik durarak bir gün önceki bildiriyi bir kâğıt parçası haline dönüştürdüğü karşı cevabının 18’inci yıldönümüydü.
2007’de bugün olduğu gibi işbaşında yine AK Parti hükümeti vardı.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, dönemin askeri vesayet ortamının baskısıyla bir hayli gerilimli bir ortamda geçiyor, AK Parti, Meclis’teki çoğunluğu sayesinde bir aday çıkarıp cumhurbaşkanı seçtirebilecek durumda ve buna hakkı olmasına rağmen, “Hayır, bunu yapmanıza izin vermiyoruz” havasında bir tutuma söz ve eylemlerle muhatap kalıyordu.
Bu durumun ürettiği gerilim, siyasette CHP’nin, akademide üniversite rektörlerinin, basında postal yalamayı prestij meselesi gibi gören gazetecilerin, hukukta yaşlı başlı insanların anayasal hukuku traji-komik söz ve eylemlerle çiğnediği bir ortamı beraberinde getirmişti.
Sabih Kanadoğlu içtihadıyla Meclis’te toplantı yeter sayısı birden 184’ten 367’ye çıkarılmış, AK Parti’nin 351 milletvekili sayısını 367’nin üzerine taşıyabilecek partiler, tehditle Genel Kurul’dan uzak tutulmuş, bu uyduruk yöntemle Meclis’te Cumhurbaşkanı seçiminin yapılması engellenmişti.
Aynı günün gecesi yayınlanan E-muhtıra dediğimiz metin de, dönemin ‘hoyratlığına’ uyacak şekilde, Türkçe imla kurallarına bile riayet edilmeyen, daldan dala atlanarak hazırlanmış ucube bir metindi.
Sivil iktidarın Cumhurbaşkanı seçmesini engellemek için, Denizli’nin Tavas İlçesine Bağlı Nekfe Beldesinde gerçekleşen bir kutlu doğum haftası programı bile, artan irticai faaliyetler bağlamında, seçilmesi istenmeyen irticai görüşlere sahip bir cumhurbaşkanının önünü kesmek adına bu metne zerk edilmişti.
DÖNEMİN BAŞBAKANI, DÖNEMİN GENELKURMAY BAŞKANINA 13 SAAT SONRA ULAŞABİLMİŞTİ
Dün AK Parti Genel Merkezi’nde, İnsan Hakları Başkanlığına, Türk demokrasisinin ‘kara lekesi’ olarak hatırlanan e-muhtıranın yıldönümü vesilesiyle, “Cuntacılık ve Darbecilikle Mücadelede 27 Nisan” paneli düzenlendi.
Önceki yıllarda ihmal edilmemesi gerektiği halde, yeterince hatırlatması yapılmayan 27 Nisan sürecinin 18 yıl sonra gündeme getirilmesinin bir nedeni de, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, 19 Mart’ta başlayan İBB ve İmamoğlu soruşturması üzerinden AK Parti yönetimini ve Erdoğan’ı ‘Cuntacı’, ‘Darbeci’ gibi yakıştırmalarla suçlama konusu etmesiydi kuşkusuz.
Nitekim, paneli organize eden isim olarak AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Yalçın, "CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in partimizi, doğrudan doğruya hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bir yolsuzluk soruşturması üzerinden 'cuntacı' ilan etmeye kalkışması aklımıza ve hafızamıza hakarettir. Bu iftiraların hiçbirini kabul etmiyoruz ve 'Bir yerde cunta varsa orada CHP vardır' diyoruz." Sözleriyle CHP’ye kendi geçmişini hatırlatma amacı taşıdıklarını göstermiş oldu.
CEMİL ÇİÇEK: AK PARTİ’NİN İLK DÖNEMİN ‘DENETİMLİ SERBESTLİK’ DÖNEMİDİR.
AK Parti’nin 27 Nisan panelinin iki konuşmacısı vardı.
İkisi de, o döneme yakından şahitlik etmiş, ikisi de Meclis Başkanlığı görevine kadar üst düzey çeşitli kademelerde görevler almış isimlerdi.
Biri Cemil Çiçek, diğer Mehmet Ali Şahin.
Doğrusu o dönemi, bu iki deneyim sahibi isimden dinlemek, hatırlamak, hem hafıza tazeleme bakımından, hem de döneme ilişkin kurdukları esaslı hüküm cümlelerine kulak vermek bakımından kıymetliydi.
28 Nisan’da hükümet adına hazırlanan karşı bildiriyi dönemin Hükümet Sözcüsü sıfatıyla okuyan Cemil Çiçek, bildirinin altında imzası bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a akşam 23.00’ten öğleden sonra 14.00 sularına kadar ulaşılamadığını anlattı.
Yaveri 14 kere yapılan aramaların her birini çeşitli gerekçelerle savuşturup, Büyükanıt’ın Başbakan’dan gelen aramalara cevap vermesini engellemişti.
Ne zamana kadar?
Hükümetin sert ve net bir şekilde muhtırayı verenlere cevap vermek üzere bu cevabın duyurusunu yaptığı ana kadar.
Büyükanıt, torun sevmeyen gittiğini, jammerlar nedeniyle telefonuna ulaşılamamış olabileceğini falan söyleyerek bu gecikmeye kılıf bulmaya çalışmıştı ama esasen hükümetin o bildiriye, şapkasını alıp gitmek yerine karşı bildiriyle cevap vereceği haberinin ‘Son dakika’ olarak ekrana düşmesi üzerine Başbakana dönüş yaptığını gizlemeye çalışmıştı.
Cemil Çiçek, “Maksat kül karıştırmak, eski defterleri karıştırmak değil” diye başladığı konuşmasında dikkat çekici metaforlar da kullandı.
Mesela, AK Parti hükümetlerinin ilk döneminin bir tür ‘Denetimli Serbestlik’ dönemi olduğunu söyledi ki, bu, gerçekten o dönemi temsil eden kıymetli bir metafor olarak görülebilir.
27/28 Nisan’ı bir ‘Devlet Krizi’ olarak nitelendirdi Çiçek.
1973 seçimlerinde Genel Kurul’da istedikleri yönde oy kullanmayan milletvekillerini üst kattaki localardan eğilerek küfürlerle azarlayan dönemin cuntacılarını hatırlattı.
28 Şubat’ta o dönemin atmosferinden yararlanarak devlet imkanlarını ‘emmeye alışan’ İstanbul dükalıklarından söz etti.
Mevzuattan vaziyet çıkarmak yerine, durumdan vaziyet çıkaranlardan söz etti.
Çoğu kimsenin unuttuğu, hükümeti şikayet etmek isteyen 22 üniversite rektörünün dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nı ziyaret etmelerini hatırlattı. (Genelkurmay Başkanı’nı yeterince sert bulmadıkları için)
İsmini vermedi ama Süleyman Demirel’in “Sokaklar AK Parti’ye cumhurbaşkanı seçtirmez” çıkışına karşı, kendisinin “Millet, son kullanma tarihi geçmiş insanlara itibar etmez” diyerek karşılık verdiğini, bunun üzerine Demirel’in yakın kurmaylarından İsmet Sezgin’in teessüflerini bildirdiğini anlattı.
23 NİSAN BAYRAMINDA TEHDİTLERLE DOLU KONUŞMALAR
Cemil Çiçek’ten sonra o dönemin yakın şahitlerinden Mehmet Ali Şahin kürsüye geldi.
Tarih, tarih, gün gün neler olup bittiğini anlattı, hatırlattı.
E-muhtıradan 4 gün önce 23 Nisan’da bayram kutlaması havasında geçmesi gereken bir günde dönemin CHP Genel Başkanı sıfatıyla Deniz Baykal’ın yaptığı ‘içi tehdit dolu’ konuşmasını hatırlattı Mehmet Ali Bey.
O dönemki atmosferi yansıtmak için örnekler verdi.
Abdüllatif Şener’in, Erkan Mumcu’nun, “Bu hükümet gidecek, yerine başka bir yapı gelecek.” Şeklindeki beklentilerini, onlara bu havayı veren birilerinin olduğu vurgusu üzerinden hatırlattı.
Bazen 24 saatin bile koca bir tarihe bedel olduğu Türkiye gibi bir ülkede 18 yıl önce yaşananları hatırlamak, hatırda tutmak, şu bakımdan önem taşıyor.
27 Nisan ruhu ölmüş değil.
Tıpkı 27 Mayıs ruhu gibi, kendisine içine girebileceği bir beden aramaya devam ediyor.
Unutulması, tekrarlanma riskini beraberinde getirebilir.
O nedenle, Cemil Çiçek’in haklı şekilde talep ettiği gibi AK Parti yönetimi, 27 Nisan’ı, 18 sene sonra bir kere değil, her yıl hatırlatacak etkinlikler yapmalı.
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar25