Ya Kılıçdaroğlu konuşursa?!..
- GİRİŞ30.05.2025 08:55
- GÜNCELLEME31.05.2025 10:05
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürütülen yolsuzluk soruşturmasının en büyük özelliği, suçu işleyenlerin de bunu ifşa eden “gizli - açık” tanıkların ekserisinin de CHP’li olması…
Başkan Erdoğan’ın;
“İstanbul’la sınırlı kalmayan, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları farklı yerlere uzanan, uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüştüğünü” ifade ettiği “İmamoğlu Suç Örgütü”ne yönelik bilgi, belge ve itirafların büyük çoğunluğu parti üyelerinden ve CHP’li yöneticilerinden geliyor.
Yani!
CHP’liler ihbar ediyor, CHP’liler şikâyetçi oluyor ve evrakları da savcılığa CHP’liler veriyor.
Üstelik bu, sadece İBB’ye yönelik soruşturmaya özgü bir durum da değil.
“Muhabirlik” yapmaya başladığım günden beri, hiziplerin partisi olarak bilinen CHP’nin üyelerinin birbirlerini nasıl ihbar ettiğine defalarca şahit oldum.
Mesela!..
CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nde dönen dolapları ve akçeli işleri haber yapmaya başladığımda, bana bütün bilgileri, Rıza Akpolat ile ekibinin “Alevi” olmasını sindiremeyen belediyedeki CHP’liler gönderiyordu.
Bu bilgileri veren kimi zaman CHP’li bir Meclis Üyesi, kimi zaman içerideki partili bir yönetici, hatta teşkilattaki gayreti sayesinde torpille işe giren bir şoför oluyordu.
Ya da belediyede üst düzey görevdeki eniştesinin çapkınlık yapmasına öfkelenen bazı akrabalar, sırf intikam almak için bildikleri her şeyi anlatıyordu.
CHP’li Ankara Yenimahalle Belediyesi ile ilgili yolsuzluk ve kadrolaşma haberleri yaptığımda da benzer bir durumla karşılaşmıştım.
Her birimden personelin nasıl ihbar kuyruğuna girdiğini, hatta haber yayınlanır yayınlanmaz yönetim katında yaşananları, Başkan Fethi Yaşar’ın nasıl tansiyonunun düştüğünü ve öfke nöbetleri geçirdiğini bana tek tek bildiriyorlardı.
Bu durumdan rahatsız olan CHP’li yönetim ise adeta cadı avına çıkarak bilgileri sızdıranı bulmaya çalışıyor…
Bulamayınca da suçu “çaycı”ya atıp, olayla hiç ilgisi olmayan gariban bir emekçiyi kovarak bilgi sızdıran personele gözdağı vermeyi amaçlıyordu.
Haber kaynaklarımın en gizemlisi ise CHP’li İzmir Buca Belediyesi’ndeydi.
İlk seferinde ankesörlü bir telefondan bana ulaşan ve sonrasında, her defasında farklı bir mail adresinden bilgi ve belge gönderen o gizemli kişinin hala kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktur.
O arkadaşın, bu süreci neden bu kadar gizli yürüttüğünü ve bunu yaparken de ne kadar haklı olduğunu ise haberlerim yayınlandıktan sonra anladım.
Zira…
O dönem başkan koltuğunda oturan Erhan Kılıç, vurgunları deşifre eden haberlerimden sonra Buca Belediyesi’ne dadanan partizan hırsızları tespit etmek yerine, onları ifşa edenlerin peşine düşerek, kurumda köstebek avı başlatmıştı.
Belediyedeki tüm bilgisayarların geçmişini tek tek kontrol ettirerek, çalıştığım gazetenin web sayfasına girenleri tespit etmeye çalışmıştı.
Dahası!
Sırf belediyeye ait bilgisayarların geçmişine bakılmasının “Kişisel Verileri Koruma Kanunu”nun ihlali olduğunu hatırlattığı için de o sırada Buca Belediyesi Bilgi İşlem Müdürlüğünü yürüten hanımefendiyi de görevden almıştı.
*
CHP’li belediyelerde yolsuzluk lağımının patladığı ve her yerden bilgi ve belge aktığı işte o günlerde ilginç bir gelişme yaşanmıştı.
İyi Parti eski Genel Başkanı Meral Akşener, o dönem yüzünde “Rabbi Yessir” gördüğü…
Daha sonra ise “Dürüst olduğuna kefil olup seçilmesine vesile olduğumuz kişilerin kocaman birer hırsız olduklarını anladığımızda çektiğimiz acıları anlatmam mümkün değil” imasında bulunduğu Ekrem İmamoğlu’nu;
“Bu çalışma performansınızın devamını dilerim, ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde lazım” sözleriyle gazlarken…
Her fırsatta “Beytü'l-mala uzanan elleri kıracağım” tehditleri savuran dönemin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “namuslu bürokratların kendisine el altından yolsuzluk dosyaları ulaştırdığını ve kurduğu ekiple onları tasnif ettiğini” söylüyordu.
Fakat!..
17-25 Aralık sürecinde FETÖ’den gelen tapeleri teyit etme ihtiyacı hissetmeden partisinin haftalık Grup Toplantısı’nda tüm Türkiye’ye izleten Kemal Bey nedense o belgeleri bir türlü kamuoyuyla paylaşmıyordu.
Sadece, “zamanı gelince bunları kamuoyuyla paylaşacağını” söyleyerek, aba altından sopa göstermekle yetiniyordu.
Kılıçdaroğlu’nun “sızdırıldığını” iddia ettiği ve ne hikmetse bir türlü açıklayamadığı o yolsuzluk belgeleri hala gizemini koruyor korumasına ama Kemal Bey’in sessizliği şu sıralar birilerini fena halde ürkütüyor.
Neredeyse tüm CHP’lilerin itirafçı olmak için İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in kapısında kuyruk oluşturduğu şu günlerde, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel cenahında en çok “Ya Kemal Bey konuşursa!” paniği yaşanıyor.
O yüzden de daha önce delege pazarlıkları ve kirli para iddiaları ile Genel Başkanlık’tan devirdikleri ve “sırtından hançerledikleri” Kemal Kılıçdaroğlu’nu susturmak ve itibarsızlaştırmak için yoğun bir karalama kampanyası yürütülüyor.
Kılıçdaroğlu'na yakınlığı ile bilinen ve olan bitenin farkında olan gazeteci Barış Yarkadaş'ın, “Dua edin Kemal Bey edebiyle susuyor... İsterseniz fazla tahrik etmeyin… Samimi söylüyorum” sözleri ise Kılıçdaroğlu’nun konuşması halinde kopacak fırtınayı haber veriyor. Zira!..
Meral Akşener’in ancak yıllar sonra fark ettiği ve çıkıp açık açık nedamet getirdiği o acı gerçeği, “Haraçhane”ye dönen Saraçhane’ye mecbur kalmadıkça adım atmayan Kemal Kılıçdaroğlu en başından beri biliyordu.
Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu konuşursa, tüm Türkiye’nin gündemini meşgul eden bu “maskeli soygun balosu” da biter!
Zekeriya Say / Haber7
Yorumlar34