Türkiye bölgenin istikrar adası
- GİRİŞ26.06.2025 09:00
- GÜNCELLEME26.06.2025 09:00
Bir tarafında uzun süredir devam eden Rusya-Ukrayna/AB savaşı, diğer tarafında barış eğilimine girmiş olmakla birlikte her an yeniden patlak verme eğiliminde olan İsrail/ABD-İran savaşı.
Modern çağ mazlumlarının yegâne sığınağı Türkiye’den bahsediyorum.
Bu iki fiili savaş bütün dünyaya olduğu gibi Türkiye’ye de maddi-manevi zararlar verdi ve vermeye de devam ediyor.
Üstelik durum bununla da sınırlı değil.
Bir yandan sınır komşusu Irak aylarca bombalanıp paramparça edilmiş, Libya istikrarsızlaştırılmış ve Mısır, halkın iradesine rağmen adeta darbecilere peşkeş çekilmiştir. Kapı komşusu Suriye ise henüz yolun başında. Yıllarca Esad rejimi altında baskı, zulüm ve işkencelere maruz kalan Suriyeliler yapılan halk devrimiyle özgürlüğüne kavuştu kavuşmasına ama henüz topraklarını koruyabilecek durumda bile değiller.
Bütün bunlara ilave, Türkiye’nin kaderinde Yunanistan ve Ermenistan’la sınır komşusu olma zorunluluğu da var.
Hani İbn Haldun” coğrafya kaderdir” demişti ya işte böyle bir coğrafyanın tam orta yerinde Türkiye hem medeniyet köklerinden gelen ilkeli ve bağımsız duruşu hem yürüttüğü dengeli ve barışa dayalı dış siyaseti hem de genetik kodlarına dönüşü neticesinde dünyanın dünü-bugünü, yarınına dair yaptığı güçlü okuma ve uygulamalar neticesinde böylesine zor bir bölgede tam bir istikrar adası olarak yoluna devam ediyor.
Bütün bu jeopolitik süreçler, çok sıkıntılı bir coğrafyanın kesişme noktasında bulunan Türkiye’ye istikrardan, barıştan, dik duruştan ve etkili liderlikten yana tarihi bir misyon yüklüyor ve Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde bu tarihi rolünü en etkili şekilde icra ediyor.
Elbette bu günlere kolay gelmedi Türkiye…
Yaklaşık 25 yıl önce ekonomik ve siyasi krizlerin tavan yaptığı, yanlış adımlar, ilkesiz tavırlar ve sadece zevahiri kurtarma adına yürütülen gündelik siyasi uygulamalar neticesinde ülkenin geleceğe dair ufkunun kararmaya başladığı bir dönemde Türk milletinin devreye girerek olaya el koyması neticesinde yürüyüşüne başlayan ve ülkeyi bugünlere taşıyan siyasi istikrar süreci, birbiri ardına atılan devrim niteliğindeki adımlar sayesinde hızla kökleşerek meyvelerini vermeye başladı.
Başta sosyal barışı sağlamaya yönelik devrim niteliğindeki adımlar olmak üzere sağlıktan adliyeye, eğitimden ulaşıma kadar hayatın her alanında yürütülen altyapı çalışmaları, öz kaynakların keşfi ve işlenmesine yönelik kapsamlı yatırımlar, enerji ve enerji çeşitliliği alanındaki güçlü hamleler ile özellikle harp ve savunma sanayiinde yakalanan ivme, böylesine zor bir bölgede istikrarsızlığın bir kader olmadığını hepimize gösterdi.
Ülkemiz için elbette her şey olmuş-bitmiş ve tamamlanmış değil...
Bu durum elbette her yerin güllük gülistanlık olduğu ve istikrar adına her şeyin olup bittiği anlamına gelmez.
Daha yürünecek çok yol ve ulaşılacak bir hayli menziller var. Kesin olan şudur ki Türkiye, geçen zaman içinde yaşadığı birbirinden acı siyasi ve toplumsal hadiseler ile bütün bu süreçlerden edindiği tecrübeler neticesinde istikrara giden yolu keşfetmiş, bu yolun kaldırım taşlarını sabırla döşemiş, bu yola girmiş ve emin adımlarla yoluna devam etmektedir.
Bu noktada bir duraklama ya da geri dönüş olur mu?
Kanaatimce ne duraklama olur ne de geri dönüş.
Etrafı boydan boya savaş, istikrarsızlık ve suni düşmanlık bariyerleriyle kapatılmış bir ülkenin böyle bir yangının içerisinde istikrar adası olarak geleceğe yürüdüğünü gören Türk milletinin bırakın bu yoldan geri dönüşe en ufak bir duraksamaya dahi izin vereceğini asla düşünmüyorum.
Zira söz konusu Türk milleti olunca tarihsel süreçte gözler hep ileriye bakmış ve zaman hep ileriye akmıştır. Bu, dün böyleydi, bugün ve yarın da böyle olacaktır elbette.
Hollanda’nın Lahey şehrinde gerçekleştirilen NATO zirvesinde olduğu gibi katıldığı her toplantıda bütün gözlerin üzerine yoğunlaştığı ve her sözü dikkate alınan bir ülke artık Türkiye.
Gelecek, daha güzel günlere gebe vesselam…
Mürsel Gündoğdu/Haber7
Yorumlar2