Onlar ‘esir’ değil sen pişkinsin!
- GİRİŞ07.07.2025 09:09
- GÜNCELLEME07.07.2025 09:59
90’lı yılların karanlık günleriydi.
Mütedeyyin kesime yönelik zulüm fırtınasının estirildiği o meş’um günlerde, Milli Görüş çizgisindeki belediyeler de baskıdan kendilerine düşen payı alıyordu.
Nurettin Sözen, Celal Doğan, Sefa Sirmen, Gürbüz Çapan ve Gülay Aslıtürk gibi malum partilere bağlı belediye başkanlarının isimleri “yolsuzluk” iddiaları ile ayyuka çıkmışken…
İçişleri Bakanlığı yetkilileri, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere RP'li ve FP'li belediye başkanlarının kusurlarını araştırmakla meşguldü.
Bakanlığa bağlı Mülkiye Müfettişleri’nin neredeyse tamamı, sanki kadrolu personel gibi bu belediyelerde mesai yapıyordu.
Düşünün…
Mülkiye Müfettişlerin o dönem ABB binasında kendilerine ait özel odaları vardı.
Üstelik bu orantısız baskının bir kısmı, bizatihi Refahyol iktidarında gerçekleşiyordu.
DYP kontenjanından İçişleri Bakanı seçilen, MGK kararlarını tıpış tıpış imzalayan, Erbakan’ın Hac’da olmasını fırsat bilerek valilerle “laiklik zirveleri” düzenleyen ve sokaklardan sakallı- çarşaflı vatandaşları toplayan Meral Akşener...
Laikçi dayatmalar yüzünden ittifak ortağı Refah Partisi’ne ait belediyelere adeta hayatı zindan ediyordu.
Kudüs Gecesi’nde oynanan basit bir tiyatro oyununu çarpıtan cuntacıların baskısına boyun eğen Akşener, Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı apar topar görevinden uzaklaştırdı. Emrindeki terörle mücadele ekipleri ise Yıldız’ın evinde ve makam odasında saatlerce arama yaptı.
Sudan sebeplerle tutuklanan ve tam 5 ay boyunca cezaevinde kalan Bekir Yıldız ise buna rağmen yaşananlara sitem etmek yerine, Ankara 2 No’lu DGM’de görülen davada, “Suçsuzum, mahkemenin adaletine güveniyorum” dedi.
Aynı Akşener…
10 Kasım 1996’da yaptığı açıklamalar sebebiyle Kayseri’nin o dönemki Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin de üzerine gitti.
Akşener’in emrindeki Mülkiye Müfettişleri, Karatepe’yi koltuğundan etmek için belediyeyi didik didik inceledi.
Buradan bir şey çıkmayınca devreye “brifingli yargı” girdi.
Ankara 1 No'lu DGM, partisinin Kayseri genişletilmiş il divan toplantısındaki konuşması nedeniyle Şükrü Karatepe’yi 1 yıl hapis cezasına mahkum etti.
Kararı jet hızıyla onaylayan Yargıtay 8. Dairesi, Karatepe’nin 4 ay 26 gün hapiste yatmasına karar verdi.
Cezasını çekmek için Kayseri’ye bağlı Yahyalı ilçe Kapalı Cezaevi'ne gelen Karatepe, kapıda dalgalanan bayrağı göstererek, “Bakın burada da Türk Bayrağı dalgalanıyor. Burası da Türk toprakları. Cezamı burada çekip çıkacağım” ifadeleriyle gayet vakur bir duruş sergiledi.
Tabii hükümetler değişse de mütedeyyin belediye başkanlara yönelik politika değişmiyordu.
FP'li Kartal Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, sırf “İdari mahkemenin kararını uygulamadığı” ve “iki kamyonu, ücreti mukabilinde kiraladığı” gerekçesiyle dönemin İçişleri Bakanı tarafından hiç acımadan görevinden aldı.
İşte bu süreçte…
Eğer İBB’nin paralarını bavullarla götürseydi muhtemelen görevden alınmayacak ve kahraman ilan edilecek olan Tayyip Erdoğan…
Refah Partisi Siirt İl Başkanlığı tarafından 6 Aralık 1997'de düzenlenen açık hava toplantısındaki konuşmasında, “Minareler süngü, kubbeler miğfer/Camiler kışlamız, müminler asker” dizeleriyle başlayan şiiri okuduğu için hapse mahkum edildi.
Yargıtay 8. Dairesi, İstiklâl Harbi heyecanıyla yazılan bu şiir yüzünden
Tayyip Erdoğan'a verilen 10 aylık hapis cezasını oy çokluğuyla onayladı.
Maşeri vicdanları yaralayan karar onaylandığında, malum zihniyetin gazeteleri;
“Siyasi hayatı bitti”, “Tayyip'in bitişi”, “Bir hışımla geldi geçti”, “Erdoğan'ın sonu”, “muhtar bile olamayacak”, “siyasetten emekli oldu” manşetlerini atarken…
CHP’liler ise “Güle güle Tayyip” diyerek, sevinçten adeta zil takıp oynuyordu.
Saraçhane’de toplanan ve İmamoğlu’nun trolleri gibi ortalığı yakıp yıkmak yerine “Hepimiz birer Tayyip'iz” şeklindeki sloganlara demokratik tepkilerini gösteren kalabalığa hitap eden Tayyip Erdoğan ise…
“Ben, cinayetten, yolsuzluktan ve halka hizmet etmemekten dolayı ceza almadım. Bir şiir okudum. Ama halkın vicdanında daha ilk gün aklandım. Bu şarkı burada bitmez, biz milletin kara sevdalılarıyız. Allah'ın dediği olur” sözleriyle, yargı kararına isyan etmek yerine, hakkında verilen karara razı geliyordu.
Merhum Necmettin Erbakan Hoca da verilen keyfi mahkûmiyet kararlarına rağmen tabanına şiddetten ve kaostan uzak durmayı telkin ediyor…
“Gerginliğe mahal vermeyin. Bir Tayyip gider bin Tayyip gelir. Önemli olan birlikteliğimiz” diyerek, birlik ve beraberlik tavsiyesinde bulunuyordu.
Tabii…
O dönem muhafazakârların “Cumhuriyet’i esir aldığını” ima eden ve seçilmiş belediye başkanlarına kelepçe takıldığında deyim yerindeyse sevinçten göbek atan CHP’liler, şimdilerde benzer görülmemiş bir ikiyüzlülüğe imza atıyor.
Bir şiir yüzünden verilen cezayı, “Erdoğan müstehak olduğu cezaya çarptırıldı. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yapılan da budur” diyerek kutsayan CHP’liler…
Ele geçirdikleri belediyeleri vahşice talan eden, baklava kutularında rüşvet alan, değil çocuklarına onların eski eşlerine bile rüşvet karşılığı malikane satın alan kendi belediye başkanlarına yönelik yolsuzluk operasyonlarına “hukuksuz” olduğu gerekçesiyle isyan ediyor.
Ortaya saçılan rezaletleri görmek yerine, verilen gözaltı kararlarının “siyasi” olduğunu algısını zihinlere yerleştirmeye çalışıyor.
Erdoğan ve arkadaşları, vesayetin gölgesinde kaldıkları için kapatılan DGM kararları karşısında bile “mahkemenin adaletine güveniyorum” diyerek, yargı kararlarına teslim olurken…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel dün bir adım ileriye giderek, henüz soruşturma aşamasındaki süreç için açık açık “darbe” benzetmesinde bulundu.
Yetmedi…
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Partisi'nin iktidarına karşı girişilen darbede esir düştü arkadaşlar. Günü gelince esirlerimizi geri alacağız. Ne yapalım?” diyerek, ülkenin bağımsız yargısına “işgalci” benzetmesinde bulundu…
Yapılan hırsızlığı aklamak için bile Mustafa Kemalin arkasına saklanan CHP’lilerin şark kurnazlığını görüyorsunuz değil mi?
28 Şubat sürecinde dindar belediye başkanları hapse atıldığında “Cumhuriyet esir alınmıştı” diye sevindirik oluyorlardı.
Şimdi ise “Atatürkçülerin iktidarına karşı girişilen darbede esir düştü arkadaşlar” diyerek, hırsızlık zanlısı CHP’li başkanlara sahip çıkıyorlar.
Her dönem mağdur olan kendileri…
Pişkinliğin bu kadarına da pes vallahi!
Yorumlar61