Sinop’ta ürken balıklar yahut CHP ve ciddiyet

  • GİRİŞ04.09.2025 08:43
  • GÜNCELLEME04.09.2025 08:43

CHP, “kurucu parti”, “Atatürk’ün koltuğu” söylemi üzerinden siyasal meşruiyet devşirmeye çalışırken, hem söylem düzeyinde hem de yerel yönetim pratiğinde sergilediği örneklerle ciddi bir güven bunalımı üretmektedir.

Bu bunalımın en görünür biçimleri, son dönemde iki farklı düzlemde kendini göstermektedir: Birincisi, CHP’li belediyelerde peş peşe gündeme gelen yolsuzluk, ihmal ve kötü yönetim örnekleri, ikincisi ise bunu kapatmak için tercih ettikleri yolların ve iktidarı eleştirmeye kalkıştıkları argümanların zavallılığı…

Malum, yolsuzluklarla ve yozlaşma ile malul oldukları için ülkenin dört bir yanında gündemi perdeleme mitingleri yapıyorlar. Buralarda da Genel Başkan Özgür Özel, akıllara seza açıklamalarda bulunuyor. Anadolu tabiriyle aklının dibini gösteriyor… En son taktıkları konu savunma sanayii oldu…

Türkiye, son yirmi yılda savunma sanayii alanında kaydettiği ilerlemelerle uluslararası ölçekte dikkat çeken bir konuma gelmiştir. İnsansız hava araçları (SİHA’lar), deniz platformları, roket ve füze sistemleri, elektronik harp teknolojileri ve millî radar sistemleri, yalnızca güvenlik alanında değil, aynı zamanda Türkiye’nin dış politika kapasitesini de güçlendiren bir kaldıraç işlevi görmektedir.

Dünyanın birçok ülkesi Türk SİHA’larını satın almak için sıraya girerken, NATO tatbikatlarında Türk mühendisliğinin ürünü sistemler övgüyle anılırken, Türkiye’nin teknoloji ihracatı giderek artarken; CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Sinop’ta dile getirdiği “füze testlerinden balıkların ürkmesi” gibi ifadeler, siyasetin ciddiyetini aşındıran bir tablo ortaya koymaktadır.

Çevresel kaygılar elbette değerlidir; ancak bu kaygıların akıldan, bilimden, siyasetten, dünyadan, coğrafyadan, gelişmelerden kopuk, karikatürize edilmiş ifadelerle dile getirilmesi, aslında CHP’nin savunma sanayiine karşı köklü mesafesinin sıradan bir yansımasıdır.

Bu söylemler, farkında olarak ya da olmayarak, Türkiye’nin stratejik bağımsızlık çabalarına karşı duruştur. Oysa gelişmiş ülkelerde muhalefet partileri dahi, millî güvenlik ve savunma sanayii söz konusu olduğunda ortak bir ulusal duruş sergiler. CHP’nin ise millî meselelerde “eleştiri adına itibarsızlaştırmaya” yönelen dili, “kimin sesi?” sorusunu sordurmaktadır…

CHP’nin Sinop’ta 51. mitingini gerçekleştirmesi, sembolik açıdan da dikkat çekicidir. Sinop, Türkiye’nin önemli savunma test merkezlerinden biridir ve ASELSAN ile ROKETSAN gibi kurumların çalışmalarına ev sahipliği yapmaktadır. CHP’nin bu noktada miting düzenleyerek “savunma sanayiine karşı” bir imaj üretmesi, siyaseten iki sonuç doğurmuştur:

Milli başarılarla ve gururla özdeşleşmiş bir alanın küçümsenmesi: Türkiye’de hemen her kesim, savunma sanayiindeki ilerlemeleri bir başarı hikâyesi olarak görmektedir. Bu başarıya mesafeli yaklaşmak, partiyi seçmenin duygusal dünyasından koparmaktadır.

Yolsuzlukların popülizmle araçsallaştırılması: Balıkçılık üzerinden dile getirilen kaygılar, “füze balıkları kaçırıyor” gibi komik ötesi perişan söylemlere dönüşmüştür. Bu dil, partiyi ciddiyet yerine alay konusu yapan bir zemine sürüklemektedir.

Yolsuzluk ve yozlaşmaya karşı yargının işliyor olmasına yönelik yapılan mitingler sürerken CHP’li belediyelerden gelen haberler ise, partinin yerel yönetim performansının tam bir aynası durumundadır…

Antalya’da eski belediye başkanının oğluna dair rüşvet ve para transferi iddiaları, Foça’da çöplerin bilerek toplanmaması, Adana’da tekrarlayan altyapı patlamaları, Beykoz’da belediyenin festivalinde elektrik kaçağı nedeniyle bir gencin hayatını kaybetmesi, Etimesgut’ta belediyenin oluşturduğu çevre kirliliği nedeniyle kesilen ağır para cezaları, Keçiören Belediyesi’nin yatırım olarak heykel açması, Mamak Belediyesi’nin attığı temellerin çürümesi, Ankara Büyükşehir tarafından vatandaşa vaat edilen konutların inşaatına başlanılmaması…

Bu örnekler kuşkusuz ki tesadüfi vakalar değildir. Hepsi, CHP’nin belediyecilik anlayışında üç temel sorunun altını çizmektedir:

Kurumsal kapasite zafiyeti: Belediyelerde ehliyetli ve liyakatli kadrolar yerine siyasi tercihler ön planda tutulmakta, bu da yönetim kapasitesini zayıflatmakta, hatta ortadan kaldırmaktadır...

Şeffaflık ve denetim eksikliği: Yolsuzluk iddialarına karşı Parti’nin yolsuzluk savunusuna girmesi, yozlaşmayla mücadeleye karşı duruş sergilemesi, bunların sık tekrarlanması, denetim mekanizmalarının işlememesiyle doğrudan ilgilidir.

Hizmette eşitlikten sapma: Foça örneğinde olduğu gibi, hizmetin bir “ceza veya ödül” aracı haline gelmesi, modern belediyecilik anlayışıyla taban tabana zıttır.

CHP’nin yerel yönetimleri, vatandaşın günlük hayatına doğrudan dokunan en temel hizmetlerde başarısızlık, suiistimal, ihmal görüntüsü vermektedir.

CHP’nin en büyük açmazı, iddia ile gerçeklik arasındaki uçurumdur. Parti, söylem düzeyinde “halkçı, sosyal, katılımcı” bir belediyecilik vurgusu yaparken; sahadaki uygulamalar yolsuzluk, ihmal, suiistimal, hukuksuzluk, altyapı yetersizlikleri ve hizmet eşitsizliği ile belirginleşmektedir.

Aynı şekilde, ulusal düzeyde “demokratikleşme, özgürlük, refah” söylemleri dile getirilirken; hükümetin başarılı olduğu alanlarda ve bilhassa savunma sanayii gibi stratejik bir zeminde sergilenen küçümseyici üslup, partiyi ciddiye alınmaz hale getirmektedir…

Bugün CHP’nin önündeki temel sorun, seçmeni ikna edip edememek değil, seçmende güven uyandıracak bir yönetim kapasitesini gösterememektir.

Türkiye’nin millî meselelerinde ortak bir duruş sergilemeyen, yerel yönetimlerde denetimsizlik ve keyfilikle anılan bir partinin, topluma güven verecek bir “iktidar alternatifi” olması zordur.

CHP, kendi içinde köklü bir hesaplaşmaya gitmedikçe, savunma sanayii dahil ülkenin en temel başarılarında dahi başkalarının sesi olmaya devam ettikçe; iş ve icraat yerine popülizmi tercih ettikçe,  belediyelerde şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik, ehliyet, liyakat ilkelerini kurumsallaştırmadıkça, tarihsel mirası nostaljik bir hatıraya, bugünkü muhalefet rolü ise sıradan bir alışkanlığa dönüşme riski taşımaktadır.

Türkiye, savunma sanayii başta olmak üzere pek çok alanda millî kapasitesini geliştirmek için yoğun bir mücadele yürütmektedir. Bu süreçte muhalefetin görevi, milli çıkarları gölgeleyen popülist çıkışlar değil; yapıcı, sorumlu ve ülkenin geleceğini destekleyen öneriler üretmektir.

Savunma sanayiini, yerli ve milli üretimi, dışa bağımlılıktan kurtulma çabalarını küçümseyen, belediyecilikte yolsuzluk ve ihmallerle anılan bir partinin “iktidar alternatifi” iddiası, ham bir hayalden ibarettir.

CHP’nin gerçekten tam anlamıyla demokratik, çağdaş bir siyasal evrime ihtiyacı vardır; bu haliyle, kendi kendini marjinalleştiren bir yapıya dönüştürmektedir.

Prof. Dr. Zakir AVŞAR / Haber7

Yorumlar10

  • ilhan 1 saat önce Şikayet Et
    Turkiyede bütün belediye başkalarının mal varlıkları 20 sene ye dönük araştırılsın bu milletin hakkını yediler iskenderun belediyesi yeni başkan türkiyeye örnek davranış yaptıkları için teşekkürlerimi sunarım
    Cevapla
  • Toprak Turap 1 saat önce Şikayet Et
    Güzel ülkemin yurttaşı çok basiretlidir. Kimseye altın tepside iktidarı teslim etmez. Önce yerelde dener. Başarılı görürse iktidara taşır. Izmir'deki çöp yığınları; Ankara'da yapılmayan bir metre metro; İstanbul'da yanan otobusler ve IBB soruşturmasında gelen nahos kokular örnek gosterilebilir.
    Cevapla
  • ruhi 1 saat önce Şikayet Et
    ağzına sağlık hocam. Özellikle son iki paragraf altına okkalı imza atılır.
    Cevapla
  • oğuz 2 saat önce Şikayet Et
    Dilinize sağlık hocam hepside doğru tesbit
    Cevapla
  • Rutruso 2 saat önce Şikayet Et
    İnadına dürüstlük.. Çok beklersiniz
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat