Atatürk, kimseden çekmedi kurduğu partiden çektiği kadar…

  • GİRİŞ11.09.2025 08:39
  • GÜNCELLEME11.09.2025 08:39

Türkiye’de siyaset, sorunlarla yüzleşmek ve çözüm üretmek yerine semboller üzerinden meşruiyet inşa etme alışkanlığına sık sık başvurur.

Bu alışkanlığın en belirgin görünümlerinden biri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşılaştığı her ciddi eleştiri ya da kriz karşısında Atatürk’ün adını bir savunma kalkanı veya saldırı silahı olarak öne sürmesidir.

Bir belediyede yolsuzluk iddiası gündeme geldiğinde, parti içi çekişmeler, iktidar mücadelesi ayyuka çıktığında ya da seçimlerde başarısız stratejiler izlendiğinde, doğrudan meselelerin özünü tartışmak yerine “Atatürk’ün partisi” söylemiyle konuyu gölgelemek için sıkça rastlanan, alışılageldik bir tutum haline gelmiş durumda.

Bu yaklaşım, kısa vadede taraftarlarını mobilize etme ve eleştirileri savuşturma kolaylığı sağlasa da uzun vadede siyasal kültürümüzü aşındırmakta, demokratik hesap verebilirlik ilkesini zayıflatmakta ve Atatürk’ün toplumdaki karşılığını, konumunu gündelik polemiklerin içine çekerek, malzemeye dönüştürerek yıpratmaktadır.

Ortada CHP tarafından kurulan ve yıllardır işleyen basit bir mekanizma vardır: Eleştiri geldiğinde içerik tartışılmaz, hataların sorumluluğu üstlenilmez, Atatürk’ün mirasına referans vererek kendisine dokunulmazlık alanı yaratılmaya çalışılır.

İşin ilginci CHP’de yönetim kimde olursa olsun bu yola başvurmaktan vazgeçmez, hem rakiplerine karşı hem de birbirlerine karşı kullanırlar…

Böylece eleştiri yapan, CHP’den politika üretmesini isteyen, yolsuzlukları tenkit eden, hesap soran taraf, doğrudan CHP ile değil, sanki Atatürk’ün şahsıyla karşı karşıya geliyormuş gibi gösterilir.

Bu durum, dış ve iç muhalefeti susturmanın kolay bir yolu gibi görünür; çünkü kimse Atatürk’ün karşısında konumlanmak istemez.

Ancak bu söylem tarzı, aslında Atatürk’ün hatırasını siyasi hesapların içine çekmekten başka bir anlam taşımaz.

Siyasetin özü, açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirliktir. Demokratik sistemlerde partiler ve yöneticiler, yaptıkları icraatların ve aldıkları kararların hesabını seçmenlerine, halka vermekle yükümlüdür.

Fakat CHP’nin izlediği bu yöntem, hesap verme sorumluluğunu geciktiren bir perde işlevi görür. Bir belediyede ortaya çıkan usulsüzlük iddiası Atatürk’ün adıyla aklanamaz; bir seçimde alınan kötü sonuç Atatürk’ün mirasına sığınılarak izah edilemez, Parti içi mücadele “Kim daha Atatürkçü?” yarışı ile kazanılamaz… Ama CHP için bu geçerli bir kural değildir…

Bu tür meselelerin izahı da, sorunların çözümü de, somut veriler ve açık bir sorumluluk bilinciyle mümkündür.

Atatürk’ün adının sürekli bir siper gibi, kalkan gibi, yeri geldiğinde hatta çoğu zaman silah gibi, mitralyöz gibi kullanılması, sorunların özüyle yüzleşmeyi engellediği gibi, siyasal kurumların olgunlaşmasını da erteler. CHP’nin 102 yıllık olmamışlığı, hamlığı ve çiğliği de tam bu nedenledir… Gerçeklerden kaçarlar, hakikatle buluşmazlar…

Bu yaklaşım aynı zamanda toplumun ortak değerleri üzerinde de olumsuz bir etki yaratır. Atatürk, tarihsel konumu gereği, Türkiye’de farklı görüşlerden insanların üzerinde uzlaştığı büyük şahsiyetlerden biridir. Atatürk adı, kutuplaşmaların ötesinde birleştirici bir anlam içerir.

Ancak CHP’nin güncel krizlerde, her türlü yanlışta, istismarda, suiistimalde, kötü yönetimde Atatürk’ü öne sürerek savunma veya saldırıya geçmesi, bu büyük ortak değeri daraltarak partisel bir kimliğe hapsetmeye matuftur. Böylelikle Atatürk, toplumun tamamına ait bir sembol, ortak değer olmaktan çıkar, yalnızca belirli bir kesimin siyasi söyleminde işlev gören bir unsura indirgenir ki bu çok büyüm haksızlıktır... Hem Atatürk’e, aziz milletimize… Ayrıca, bu sorumsuzluk toplumun bazı kesimlerinde CHP’ye yönelik mesafe, itiraz üzerinden Atatürk’e yönelen bir mesafe ya da soğukluk doğurabilir ki, var olan soğuklukların, mesafelerin de kuşkusuz ki müsebbibi CHP’dir…

Kısacası, Atatürk’ün adı kullanılarak, partililerin yaptığı yanlışları, hataları, hatta yolsuzlukları perdelemek, güncel hataları savunmak, onun toplumdaki birleştirici rolünü aşındırır ve kutuplaşmayı derinleştirir.

Bir başka önemli sonuç ise tarihsel mirasın indirgenmesidir. Atatürk’ün tarihsel rolü, Cumhuriyet’in kuruluşu, bağımsızlığın korunması ve modernleşme hamleleriyle ilgilidir.

Bu önemli miras, güncel siyasi hesapların malzemesi haline getirildiğinde basitleştirilmiş olur. Bir partinin kendi başarısızlıklarını örtebilmek için Atatürk’ün adını kullanması, Atatürk’ün kurucu, birleştirici tarihsel rolünü daraltır ve sıradanlaştırır.

Hâlbuki tarihsel şahsiyetlerin büyüklüğü, onların güncel hesaplara değil, uzun vadeli vizyonlara yön verebilme kabiliyetinden kaynaklanır.

Bu istismarın uzun vadeli riskleri göz ardı edilmemelidir. Birincisi, yeni kuşaklar Atatürk’ü sürekli bir siyasal tartışmanın tarafı olarak gördüğünde, onun tarihsel önemini gerektiği gibi kavramakta zorlanabilir.

İkincisi, CHP’nin bu tavrı, kendi meşruiyet üretme kapasitesini zayıflatır; çünkü partinin başarı ya da başarısızlığı Atatürk üzerinden değil, kendi performansı üzerinden ölçülmelidir.

Üçüncüsü, Atatürk’ün adı tartışmalarda sürekli bir tarafın kalkanı haline geldiğinde, toplumun diğer kesimlerinde bu ortak değere karşı yabancılaşma ortaya çıkabilir.

Bütün bu tablo, aslında siyasetin sorumluluktan kaçma alışkanlığının bir tezahürüdür. Hatalarla yüzleşmek yerine, sembollere sığınmak kolaydır; ancak bu kolaylık, uzun vadede hem siyasi kurumları zayıflatır hem de toplumsal uzlaşı zeminini daraltır.

Atatürk’ün adı, herhangi bir partinin günlük hesaplarına malzeme yapılamayacak kadar önemli ve değerlidir.

Onu güncel tartışmaların içine çekmek, ne CHP’nin sorunlarını çözebilir ne de kendisine duyulan/duyulmayan toplumsal güveni güçlendirebilir.

Asıl yapılması gereken, hataları dürüstçe kabul edip sorumluluk üstlenmek, siyaseti semboller üzerinden değil, somut icraat ve ilkeler üzerinden yürütmektir.

Sonuç olarak, Atatürk’ün adını istismar etmek, kısa vadeli savunma refleksi sağlasa da uzun vadede demokrasiyi zayıflatan, toplumsal ortak değerleri yıpratan ve siyasi kültürümüzü daraltan bir yaklaşımdır.

Türkiye’nin ihtiyacı, sembolleri kalkan olarak kullanmak değil, sorunlarla cesaretle yüzleşmek ve çözüm üretmektir.

Atatürk’ün adı bu sorumluluklardan kaçmak için malzeme, meta değildir, olmamalıdır, aksine, siyasal hayatın daha şeffaf, daha sorumlu ve daha olgun bir zeminde işlemesi için bir ilham kaynağı olmalıdır.

Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7

Yorumlar7

  • hasan 1 saat önce Şikayet Et
    şu günlerde siyonun koltuk deyneği rolündeler,yaptıkları her kurgu yalnızca bahane rolünde,devlet bu hinliklerini içerir proğramlar yapmalı,bunu chp yi öne almadan tüm eski yapılanlar tarih raflarından indirilmeli,masal olmadıkları belgeleri ile ifşa edilerek o yolun yolcusu olacaklar,olanlar halka gösterilmeli,geç olsa hemen başlanılmalı...
    Cevapla
  • Cengiz Şahin 2 saat önce Şikayet Et
    Sayın Hocam yazılarınızı yakından takip ediyorum. Kalemize sağlık. Herbiri birbirinden değerli yazılar.
    Cevapla
  • SEFFAN 2 saat önce Şikayet Et
    teşekkür ederim hocam duygularımıza tercuman oldunuz.
    Cevapla
  • Ismail 3 saat önce Şikayet Et
    Ozgur özel partiyi ne hale getirdin defol git chp senin babayin mali degil
    Cevapla
  • Semiha olt 3 saat önce Şikayet Et
    Atatürk ün kemikleri sızlıyordur .Tam bir batak bu bataklığın en kısa sürede kurutulması gerekiyor .Yüreğinize sağlık kıymetli hocam.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat