Takvimlerin 1890'lı yılları eskittiği vakitlerdi.

Basel Siyonist Kongresi'nde bir karar alınmış ve Avrupa'daki ayrımcılıktan rahatsız olan Yahudileri yerleştirecek bir yer aranmaya başlanmıştı.

Devrede Theodor Herzl vardı. Herzl, Dünya Siyonist Örgütü'nü kuran kişiydi. O, bir Yahudi devleti kurulmasını çok arzuluyor, bu amaçla Yahudilerin Filistin'e göç etmeleri gerektiği fikrini savunuyordu. Toplantılar oldu, planlar yapıldı ve nihai bir karara varıldı. Buna göre Avrupalı zengin Yahudiler Sultan II. Abdülhamid’e Osmanlı'nın bütün dış borcunu ödemeyi taahhüt edecekler, buna karşılık ondan Yahudilere Filistin topraklarından kendilerine yurt kurabilecekleri kadar bir yer tahsis etmesini isteyeceklerdi.

Harekete geçildi ve gerekli adımlar atıldı. Görünüşte önlerinde hiçbir engel yoktu. Basit bir ticari anlaşmayla Osmanlı bütün dış borçlarından kurtulacak, Yahudiler de bu sayede arzu ettikleri devletlerine kavuşacaktı.

Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı.

Bu Siyonist tayfanın önüne hiç beklemedikleri kadar güçlü bir engel çıktı: Sultan Abdülhamid Han;

"Ben bir karış dahi toprak satamam, zira o bana değil, halkıma aittir.”

Bu Siyonist tayfa ve aveneleri zaman içinde Sultan Abdülhamid Han’ı bu kararından vaz geçirebilmek için suikast dahil her türlü fitne-fesada, algı operasyonlarına ve darbe girişimlerine başvurdular ama sonuç nafile. Cennetmekan Sultan Abdülhamid Han’ın zekasını ve kararlılığını hiçbir şekilde aşmaya muvaffak olamadılar.

Meğer tarih 27 yıl önce yine tekerrür etmiş ama bu kez Recep Tayyip Erdoğan’ın gölgesi bile meseleyi halletmeye yetmiş.

Bizler bu meseleyi İsrail'in Siyonist ve Soykırımcı Başbakanı Netanyahu’nun ağzından duyduk. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Kudüs'te katıldığı bir etkinlikte konuşan Netanyahu, Osmanlı Devleti döneminde Kudüs’te bulunan Siloam (Silvan) Yazıtı’nı almak için 27 yıl önce dönemin başbakanına girişimde bulunduğunu, o vakitten beri de uğraştığını ancak bunun mümkün olmadığını söyledi. Buna gerekçe olarak ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği dönemde artması muhtemel tepkilerden dolayı olduğunu söyledi.

27 yıldır devam eden kuyruk acısı hala geçmemiş olacak ki aynı konuşmada Katil Netanyahu, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak tehdit etme küstahlığı gösterdi ve Kudüs'e vurgu yaparak şöyle konuştu;

“Bu bizim şehrimiz Sayın Erdoğan, sizin şehriniz değil. Hep bizim olacak ve bir daha bölünmeyecek…”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu hadsiz sözlere okkalı bir cevap geldi.

“Hitler özentisi tiplerin kuyruk acısı belki de hiç geçmeyecek…”

Ankara Bağlıca'da düzenlenen Dışişleri Bakanlığı Yerleşkesi temel atma töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hitler özentisi tiplerin kuyruk acısı belki de hiç geçmeyecek. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızda, bundan 27 yıl önce ortaya koyduğumuz tavrı, belki de hiçbir zaman unutmayacaklar. Varsın onlar öfke nöbetleri geçirmeye devam etsin. Biz, Müslümanlar olarak Doğu Kudüs üzerindeki haklarımızdan tek bir geri adım atmayacağız. Bütün semavi dinlerce kutsal kabul edilen Kudüs'ün tekrar barış, huzur ve güven şehri olması için mücadelemiz sarsılmaz bir azimle, hız kesmeden, gerilemeden, gevşemeden devam edecektir. Aynı şekilde 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti'nin kurulması için de tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz" dedi.

Zulümle, soykırımla, barbarlıkla, masum çocukların hayatları pahasına kendilerine güvenli bir gelecek inşa edeceklerini zannedenler; tarihteki niceleri gibi mutlaka kaybedecek, döktükleri kanda boğulacaklardır. Bundan kaçış, kurtuluş yoktur" diye sözlerini sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Netanyahu’ya dört başı mamur bir “Kudüs Dersi” vermeyi de ihmal etmedi;

"Kudüs, bizimle birlikte 2 milyarlık İslam aleminin ortak davası, hafızası ve ortak mirasıdır."

Konuşmasında, asırlar boyunca İslam'ın bayraktarlığını üstlenen bir milletin efradı olarak, 400 yıl Kudüs-ü Şerife hizmetkarlık yapmanın şerefini yaşadıklarını belirten Erdoğan, Netanyahu’ya Kudüs’ün ne anlama geldiğini şu sözlerle öğretti;

"Netanyahu bunları bilmez. Buradan haykırıyorum, belki öğrenir. “La ilahe illallah, İbrahim Halilullah” ifadesinde anlamını bulan hürmet, hikmet, hoşgörüyle bu övülmüş şehri, tüm inanç mensupları için yüzyıllar boyunca barış ve esenlik yurdu haline biz getirdik. Müslümanlar gibi Hristiyanlar ve Musevilerin de hakkına riayet ettik. Bugün de şairin ifadesiyle kalbimizin yarısı Mekke, diğer yarısı Medine'dir; bunların üstünde de bir tül misali Kudüs vardır. Kudüs, bizimle birlikte 2 milyarlık İslam aleminin ortak davası, hafızası ve ortak mirasıdır. “Arzın üstünde bir sancak, görkemli bir çınar” olarak gördüğümüz Kudüs-ü Şerif’i namahrem ellerin kirletmesine izin vermeyiz."

Umarım Netanyahu bu çarpıcı sözlerden gereken dersi alır.

Mürsel Gündoğdu / Haber7
murselgundogdu@gmail.com