Devlet, gelenek gelecek, sorumluluk
- GİRİŞ22.09.2025 09:23
- GÜNCELLEME22.09.2025 09:23
Geçtiğimiz günlerde, askerlikten emekli olduktan sonra siyasete dâhil olan bir zat, Terörsüz Türkiye sürecine yönelik “düşüncelerini” küfür, hakaret, kin ve nefret duyguları içinde ve son derece kişiselleştirerek, hedef göstererek “ifade ettiği” için tutuklandı.
Bu kişiye yönelik olarak bazı siyasi kimlikli kişiler, konuyu odağından çıkararak “vatan için savaştı, tutuklandı…” gibi bir izah tarzı içine girdiler…
Mevzu gayet açık, geçmişte üniforma giymiş, görevini yapmış bir subayın görev dönemi ile ilgili bir soruşturma, buna bağlı bir dava ve tutuklama yok. Konu, üniformasını çıkaralı yıllar olmuş, siyaset yapan, bir partiye üye olan kişinin derdini, meramını kin ile, nefret ile, hakaret ile, küfür ile, şiddet ile dile getirmeye çalışmasıdır… Yani emekli birinin kanunlarla suç olarak tanımlanmış bazı eylem ve söylemler içine girmesidir. Kişinin geçmiş hizmetlerine bakıp bu gün işlediği suçları görmezden gelecek bir adalet ve yargı sistemi dünyada yoktur, olamaz da…
Bu bağlamda unutulmamalıdır ki, devlet, yalnızca hukuki düzenin veya idari yapıların bir toplamı değil, aynı zamanda tarihsel bir belleğin, kurumsal bir sürekliliğin ve toplumsal meşruiyetin cisimleşmiş halidir.
Keza “devlet geleneği”, belli bir tarihsel dönemi aşan, krizler karşısında esneklik gösteren, fakat aynı zamanda süreklilik sağlayan bir değerler ve davranış biçimleri bütünü olarak kavranmalıdır.
Sivil bürokrasiden orduya, polise, diplomasiden, üniversiteye, yargıya kadar uzanan geniş bir yelpazede, kamu görevlileri yalnızca teknik görev icra eden aktörler değil, aynı zamanda devletin simgesel taşıyıcılarıdır.
Görev süreleri boyunca edindikleri yetki, ifa ettikleri görev, üstlendikleri sorumluluk toplumun onlara yüklediği bir emanettir. Bu emanetin ahlaki yönü, görev süresinin ötesinde, emeklilik sonrasında da devam eder.
Siyaset kurumu da, toplumun tüm kesimlerinden olduğu gibi engin deneyimi, bilgi ve birikimleri nedeniyle kamu görevleri üstlenmiş kişilerden de yararlanmak ister ve bünyesinden bu kişilere bazen çalışırken bazen de emekli iken alan açar. Bu hal büyük bir zenginliktir…
Ancak günümüzde, görevden ayrıldıktan sonra siyasete dâhil olan, kamuya açık biçimde sert, kırıcı ve zaman zaman kurumların itibarını aşındırıcı, hatta daha ötesi küfür, hakaret, iftira ve isnat içeren söylemler geliştiren kişilerin ortaya çıkması ve bunların sayılarının garip bir şekilde artması, devlet geleneğini ve kamu ahlakını üzerinde durulması gereken alanlar olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Devlet geleneği kavramı, tarihsel süreklilik, kurumsal sadakat ve kamu hizmetinin etik boyutunu bir arada içerir. Bu gelenek, sadece hukukla değil, aynı zamanda teamüller, semboller, ritüeller ve “devlet adabı” olarak adlandırılabilecek bir davranış çerçevesiyle kuşaktan kuşağa aktarılır.
Modern kamu yönetimi literatürü, bu geleneğin iki temel işlevi olduğuna dikkat çeker: İlki meşruiyet üretimidir. Devlet geleneği, kurumların halk nezdinde güvenilirliğini ve saygınlığını pekiştirir. İkincisi ise krizlere dayanıklılığıdır. Kurumsal hafıza ve yerleşik değerler, devletin kriz dönemlerinde dahi işlevselliğini sürdürmesini sağlar.
Dolayısıyla, devlet geleneği yalnızca nostaljik bir hatırlama değil, toplumsal düzenin sürekliliği açısından stratejik bir sermayedir.
Kamu etiği, kamusal görevlerde bulunan veya ayrılan kişilerin, sadece yasal çerçeveye değil aynı zamanda toplumsal beklentilere ve ortak yarar ilkesine uygun davranmasını gerektirir. Kamu görevi, “görev bitince sıfırlanan” bir sorumluluk değildir görev sonrası dönemde de devam eden bir yükümlülük doğurur.
Burada kritik nokta, kamu görevlisinin elde ettiği itibar ve görünürlüğün, görev sonrası kişisel çıkarlar uğruna değil, toplumsal yarar uğruna kullanılmasıdır.
Kamu görevlisinin taşıdığı bilgi ve deneyim, kamusal bir sermaye niteliğindedir; bu sermayenin bireysel hesaplaşmaların aracı haline getirilmesi, kurumsal yapıya ve hafızaya zarar verir.
Görevden ayrılan bazı kişilerin birdenbire aşırı partizan, kırıcı veya intikamcı bir dil kullanmaları, üç düzeyde olumsuz sonuç doğurur: Geçmişte temsil edilen kurumlar, bireysel öfke ve hesaplaşmaların hedefi haline gelir, toplumsal bellekteki saygın konumları zayıflar. Toplum, bu kişilerin görevdeyken tarafsız kalıp kalmadığını sorgular, devletin tarafsızlık algısı ortadan kalkar. Kırıcı ve yıkıcı açıklamalar, özellikle genç kuşakların devlete ve kurumlara olan aidiyet duygusunu zedeler.
Bu sürecin sonunda, devlet-toplum ilişkisi güven zemininden çatışma zeminine kayabilir; bu da demokrasinin kurumsal derinliğini tehlikeye atar.
Demokratik sistem, eleştiriye ve önerilere, yeni ve farklı fikirlere hem açık hem de muhtaçtır. Eleştiri, öneri bireysel hakların ve kamusal aklın güvencesidir. Ancak eleştirinin ve önerinin niteliği, yöntemi, demokrasiyi güçlendirebileceği gibi, tahrip de edebilir.
Eleştiri, öneri yapıcı olduğunda, hataları görünür kılar, reform alanlarını işaret eder, kamusal tartışmayı zenginleştirir. Yıkıcı olduğunda ise toplumsal kutuplaşmayı artırır, güveni eritir ve kurumsal itibarı zedeler.
Kamuya mal olmuş veya kamusal görünürlük kazanmış kişilerin üslup sorumluluğu tam da burada ortaya çıkar. Onların sözleri, sıradan bir kişinin sözünden daha ağır, daha etkili ve dolayısıyla daha risklidir.
Devlet geleneğinin korunması ve kamu güveninin yeniden inşası için, emeklilik sonrası döneme ilişkin etik standartların da netleştirilmesi önemlidir.
Eski kamu görevlileri için, kurumsal itibarın korunmasını gözeten açık etik ilkeler tanımlanmalıdır. Emekli sivil-asker bürokratların bilgi ve deneyimlerinden istifade edecek, onları yapıcı bir zeminde tutacak kurallar ve kurullar oluşturulmalıdır. Görev sonrası kamuya açık açıklamalar yapan kişilerin, iletişim ve kriz dili konusunda desteklenmesi, belli eğitsel süreçten geçirilmesi de toplumsal fayda üretir. Bu adımlar, hem bireysel ifade özgürlüğü ile kamu yararı arasında bir denge sağlar, hem de demokratik tartışma kültürünü olgunlaştırır.
Devlet geleneği, kurumların ötesinde bir toplumsal değerler manzumesidir. Kamu görevlileri, bu geleneğin taşıyıcıları olarak, görevden ayrıldıktan sonra da toplumsal sorumluluklarının bilincinde olmalıdır.
Kırıcı, yıkıcı ve kurumsal hafızayı hedef alan söylemler, dahil olunan siyaset kurumu içinde karşıya sanki önceki görevlerin zırhı varmış gibi hücumlar, kısa vadede kişisel tatmin sağlasa bile, uzun vadede toplumsal güveni eritir ve demokrasinin kurumsal kapasitesini zayıflatır. Buna karşılık, ölçülü, yapıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşım, hem eleştiri hakkını korur hem de devletin vakarını güçlendirir.
Son tahlilde, kamu görevlileri için emeklilik, sorumluluğun sona erdiği değil, daha rafine bir biçimde devam ettiği bir dönemdir. Bu dönemde sergilenecek vakar, kurumsal hafızayı gelecek kuşaklara taşımanın ve devlet geleneğini güçlendirmenin en önemli aracı olacaktır.
Siyaset yapacakların da, gelmiş oldukları makamların, bir zamanlar taşımış oldukları sıfatların, giymiş oldukları üniformaların, omuzlarındaki apoletlerin şuurunda hareketleri; seviye ve üslup konusunda kendileri üzerinden bir zamanlar bulundukları kurumlara yönelebilecek eleştiri ve haksız ithamları düşünerek davranmaları lazımdır.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Yorumlar11