İDEF 2025 ve Türkiye’nin askerî-teknolojik yükselişi
- GİRİŞ25.07.2025 09:22
- GÜNCELLEME25.07.2025 09:22
Türk savunma sanayii, özellikle 1952’de NATO üyeliği sonrasında ithalat merkezli bir güvenlik doktrini benimsenmiştir. Bu tercih, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda yaşanan ambargo deneyimiyle ciddi biçimde sorgulanmış; 1980’li yıllardan itibaren yerli üretime geçiş arayışları başlasa da asıl yapısal dönüşüm, 2000’li yılların ikinci yarısında başlatılan savunma reformlarıyla ivme kazanmıştır. Bu dönüşümün merkezinde Savunma Sanayii Başkanlığı kurumlar arası eşgüdümü sağlayan ve özel sektör-yüksek teknoloji-sanayi işbirliğini koordine eden bir yapı olarak kritik rol oynamaktadır.
Günümüzde Türk savunma sanayii, sadece ana platform üreticileriyle değil, aynı zamanda alt sistem üreticileri, KOBİ’ler, yazılım firmaları, elektronik bileşen tedarikçileri ve üniversite tabanlı araştırma merkezleriyle bütüncül bir ekosisteme dönüşmüş durumdadır. ASELSAN’ın elektronik harp ve radar sistemlerinden, TUSAŞ’ın havacılık projelerine; ROKETSAN’ın füze teknolojilerinden BAYKAR’ın insansız hava sistemlerine kadar genişleyen bu yapı, hem yatayda hem dikeyde entegrasyon kabiliyeti kazanmıştır. Bununla birlikte savunma ihracatında yakalanan artış, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda diplomatik bir etki alanı yaratmış; Türk yapımı sistemler, dost ve müttefik ülkeler nezdinde güvenilir ve maliyet etkin çözümler olarak benimsenmeye başlamıştır.
İşte bu dönüşümün hem yurt içinde tanıtılması hem de uluslararası ölçekte sahaya çıkarılması bakımından IDEF Fuarı özel bir işlev görmektedir. IDEF, yalnızca firmaların ürünlerini sergilediği bir ticari organizasyon değil; Türkiye’nin savunma politikasını, teknolojik kapasitesini ve stratejik vizyonunu eş zamanlı olarak diplomatik misyonlara, savunma otoritelerine ve uluslararası basına sunduğu bir platformdur. 1993 yılından bu yana düzenli olarak gerçekleştirilen fuar, 2025 yılına gelindiğinde yalnızca coğrafi olarak genişlememiş; içerik, kurumsal çeşitlilik ve diplomatik derinlik açısından da önceki dönemlerin çok ötesine geçmiştir.
IDEF 2025’te ilk kez İstanbul Atatürk Havalimanı’nın eski C terminali ve çevresinde gerçekleştirilen açık hava sistem entegrasyonu, sadece fuar alanını büyütmekle kalmamış, aynı zamanda hava ve kara platformlarının gerçek zamanlı etkileşim içinde tanıtılmasına da imkân tanımıştır. Bu gelişme, Türk savunma ürünlerinin sadece teknik broşürler ve maketlerle değil, fiilî saha senaryolarıyla gösterilmesini sağlayarak, IDEF’i klasik bir savunma fuarından çıkarıp ileri düzey bir “stratejik vitrin” hâline getirmiştir.
IDEF 2025’TE ÖNE ÇIKAN MİLLİ ÜRÜNLER VE TEKNOLOJİLER
IDEF 2025, Türk savunma sanayiinin ulaştığı teknik yeterlilikle stratejik vizyonun birleşim noktasını oluşturan bir platform olarak, bu yıl da çok sayıda yerli ve milli ürünün ilk kez sahneye çıktığı bir organizasyon olmuştur. Gelişen teknolojik alt yapı, uluslararası ambargolar karşısında edinilen tecrübeler ve son yıllarda ivme kazanan Ar-Ge politikaları, Türkiye'nin sadece sistem alıcısı değil, sistem geliştiricisi ve ihraç edeni bir aktör haline gelmesini sağlamıştır.
Özellikle hava platformları alanında sergilenen ürünler, Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağı TF-Kaan’dan insansız hava araçlarına (İHA) kadar genişleyen bir yelpazede teknolojik derinliğe ulaştığını göstermiştir. TUSAŞ tarafından geliştirilen ANKA-3 ve Aksungur gibi insansız hava sistemleri, sadece keşif-gözetleme değil, elektronik harp ve taarruz kapasitesi bakımından da gelişmiş özellikler taşımaktadır. BAYKAR tarafından geliştirilen Bayraktar TB3 ve KIZILELMA, kısa pistlerden kalkış yapabilen ve gelecekte deniz platformlarına entegre edilmesi planlanan kabiliyetleriyle dikkat çekmektedir. Bu ürünler, Türkiye'nin klasik hava kuvveti doktrinini dönüştürecek, insansız sistem merkezli yeni bir hava muharebe yapısına geçişin habercisidir.
Füze ve hava savunma sistemlerinde ise ROKETSAN ve ASELSAN’ın iş birliğiyle geliştirilen SİPER Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi, Türkiye’nin ilk yüksek irtifa hava savunma platformu olarak öne çıkmıştır. SİPER Blok-1’in ardından geliştirilen Blok-2 ve Blok-3 versiyonları, radar izi düşük hedeflere karşı daha hassas angajman yeteneği ve artırılmış menzil/sürat kabiliyetiyle dikkat çekmektedir. Bunun yanında BOZDOĞAN (görüş içi) ve GÖKDOĞAN (görüş ötesi) havadan havaya füze sistemleri, artık Türk savaş uçaklarında NATO uyumluluğuna sahip yerli mühimmat kullanımının önünü açmıştır. ASELSAN’ın geliştirdiği LEVENT, GÖKDENİZ ve ÇELİKKUBBE gibi entegre hava savunma sistemleri de katmanlı savunma anlayışının tamamlayıcı unsurları olarak IDEF 2025’te yer bulmuştur.
Elektronik harp, radar ve sensör teknolojilerinde ise ASELSAN’ın öne çıkan ürünü olan MURAD AESA (Aktif Faz Dizinli Radar) sistemi, Türk savaş uçaklarına çok rollü angajman kapasitesi kazandırmakta; aynı zamanda yerli radar üretiminin olgunluk aşamasına geçtiğini göstermektedir. Bu sistem, hava-hava ve hava-yer görevlerinde çok sayıda hedefi aynı anda izleyip angaje olabilme yeteneğiyle kritik bir aşamayı temsil etmektedir. Elektronik harp sistemleri, siber savunma kabiliyetleri ve elektromanyetik spektrum yönetimi konularında da ASELSAN’ın ve HAVELSAN’ın yeni nesil yazılım tabanlı çözümleri fuarda geniş yer bulmuştur.
Kara sistemleri alanında ise öne çıkan temalardan biri, hibrit ve elektrikli platformlara geçiş olmuştur. ENOCH isimli modüler zırhlı kara aracı platformu, farklı görev ihtiyaçlarına göre yeniden konfigüre edilebilen, insansızlaştırılabilir ve hibrit motor sistemine sahip yapısıyla geleceğin muharebe sahasına uygun yeni bir yaklaşımı temsil etmektedir. eNMS-L zırhlı elektrikli araç ve KAPLAN ADA gibi sistemler, çevre dostu, sessiz ilerleme kabiliyetli ve düşük termal iz bırakan yapılarıyla asimetrik tehdit ortamlarına yönelik çözüm sunmaktadır. Aynı zamanda KAPLAN TDS, entegre topçu ve ateş destek sistemleri ile kara kuvvetlerinin manevra kabiliyetini artıran çok işlevli bir platform olarak tanıtılmıştır.
Deniz sistemlerinde ise STM’nin geliştirdiği insansız deniz araçları (İDA) ile ASELSAN’ın Yunus ve ALBATROS-S projeleri, sığ su operasyonlarından açık deniz güvenliğine kadar geniş bir yelpazede kullanılabilecek modüler yapılarıyla dikkat çekmiştir. Bunlara ek olarak, su üstü radar sistemleri, sonar teknolojileri ve torpido önleyici sistemlerde yerli yazılım ve sensör üretimi bakımından kaydedilen ilerlemeler, Türkiye'nin deniz güvenliğindeki bağımsızlığını pekiştirmektedir.
Savunma sanayii vizyonunun bir diğer boyutu ise yerli motor teknolojileri ve ileri malzeme bilimi alanında atılan adımlardır. TEI tarafından geliştirilen TF6000 ve TF35000 turbojet motorları, hem savaş uçağı hem de insansız sistemlerde kullanılabilecek düzeye gelmiştir. Yine ROKETSAN’ın geliştirdiği katı yakıtlı füze motorları ve sıvı yakıtlı itki sistemleri, uzay çalışmalarında kullanılabilecek düzeyde performans sunmaktadır. Kompozit malzemeler, ısıya dayanıklı alaşımlar, radar soğurucu boyalar gibi özel üretimler, artık Türkiye’de yüksek yerlilik oranlarıyla üretilebilmektedir.
Bütün bu sistemlerin ortak özelliği, yüksek yerlilik oranları, özgün tasarım anlayışı ve sistem entegrasyon kabiliyetiyle üretilmiş olmalarıdır. Türkiye artık yalnızca ithal ettiği teknolojiyi uyarlayan bir ülke değil, kendi savaş konseptini oluşturan, kendi stratejik ihtiyaçlarına göre özgün çözümler üreten bir savunma sanayii modeline sahiptir. IDEF 2025, bu dönüşümün açık bir göstergesi olmuş; teknolojiyle siyaset arasındaki çizginin gittikçe strateji lehine bulanıklaştığı günümüzde, savunma sanayiinin bir teknik faaliyet değil, doğrudan devlet aklının bir ürünü olduğunu kanıtlamıştır.
IDEF’İN ULUSLARARASI BOYUTU VE DİPLOMATİK YANSIMALARI
Geleneksel anlamda bir savunma fuarının ötesine geçen IDEF organizasyonu, artık Türk dış politikasının yumuşak güç ve sert güç unsurlarını aynı düzlemde buluşturduğu çok boyutlu bir platform haline gelmiştir. Diplomasi, güvenlik ve teknoloji ekseninde şekillenen bu yapı, klasik devletlerarası ilişkilerin ötesinde savunma sanayi ürünlerinin stratejik iletişim aracı olarak nasıl konumlandığını açıkça göstermektedir.
IDEF 2025'e 80’i aşkın ülkenin resmî delegasyonu katılmış, 500'den fazla üst düzey askeri yetkili ve savunma sanayii temsilcisi Türk savunma şirketleriyle ikili görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu temaslar, klasik anlamda bir fuar alışverişinin ötesine geçerek, savunma iş birliklerinin temeli olacak çerçeve anlaşmalar, niyet mektupları ve teknik mutabakatlar zemininde somutlaşmıştır. Özellikle Afrika, Orta Doğu, Orta Asya ve Latin Amerika’dan gelen heyetler, Türk savunma ürünlerine yönelik ilgilerini açıkça ortaya koymuş; bazı ülkelerle doğrudan saha uygulamaları ve ortak üretim görüşmeleri yürütülmüştür. Bu durum, Türk savunma sanayi ürünlerinin yalnızca maliyet-etkinliği nedeniyle değil, aynı zamanda operasyonel sahada test edilmiş güvenilirliği ve teslimat disiplinine dayalı itibarı nedeniyle tercih edildiğini göstermektedir.
Diplomatik düzlemde IDEF 2025’i farklı kılan unsurlardan biri de oluşturulan tematik platformlardır. MEET@IDEF, Launch Point, Defence Trends ve Defenders of Tomorrow (DOT) gibi alt etkinlikler, yalnızca devlet düzeyinde değil, aynı zamanda girişimcilik, akademi ve sivil savunma katmanlarında da çok yönlü diyaloglar kurulmasına imkân tanımıştır. Örneğin Defence Trends etkinliği kapsamında düzenlenen panel ve yuvarlak masa toplantılarında, “savunma teknolojilerinde dijital dönüşüm”, “asimetrik tehditlere karşı hibrit çözümler” ve “yeni nesil tehdit algılamasında yapay zekânın rolü” gibi stratejik başlıklar uluslararası uzmanların katkısıyla tartışılmıştır. Bu yönüyle IDEF, sadece mal satılan değil, aynı zamanda stratejik bilgi üretilen bir alan haline gelmiştir.
IDEF’in diplomatik etkisi, Türkiye’nin küresel stratejik özerklik arayışında da önemli bir kaldıraç işlevi görmektedir. NATO üyesi olan Türkiye’nin, Batı’nın geleneksel savunma bloklarıyla ilişkisini korurken aynı zamanda bağımsız savunma kabiliyetleri geliştirmesi, ittifak içinde çok boyutlu bir oyuncu olmasını sağlamaktadır. Bu durum, Türk savunma ürünlerinin yalnızca teknik değil, aynı zamanda jeopolitik bir duruşun uzantısı olarak görülmesine neden olmaktadır. Özellikle SİHA'ların, hava savunma sistemlerinin ve elektronik harp unsurlarının son yıllarda çeşitli kriz bölgelerinde gösterdiği performans, Türkiye’yi sadece bir tedarikçi değil, aynı zamanda güvenlik sağlayıcı aktör konumuna taşımıştır.
Yorumlar5