“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen kim var ise..

“PKK sizi tükrüğü ile boğar” diyenlerin askeri çıkıyor..

Kılıç kuşananlar, Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan’ı avukat tutmuşlardı.

Hatırlatmıştık..

Erinç Sağkan, TSK için, “PKK’ya karşı kimyasal silah kullanıyor” diyen Şebnem Korur Fincancı’ya destek veren bir kişi..

Tınlamadılar, Erinç Sağkan ile yollarına devam ettiler.. 

Hatırlattık: “PKK sizi tükrüğü ile boğar” diyen Abdullah Zeydan’ın henüz siyasi yasaklı olduğu dönem bitmeden, alavere dalavere ile seçime girdiği açık olduğu halde, bu adamın belediye başkanlığı koltuğunda oturması gerektiğini söyleyen Erinç Sağkan ile, TSK’da görev yapacak teğmenlerin ne işi olabilir demiştik..

Teğmenler yine tınmadılar..

Bir yandan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demeye devam ederken, bir yandan da Mustafa Kemal’e küfür edenlerin avukatlığına soyunanlarla yol yürüdüler.

30 Ağustos 2024’teki kılıç kuşananların yanısıra, şimdi 10 Kasım 2023’deki teğmenlerin de, PKK yandaşları ile samimiyetleri ortaya çıktı..

2023 yılının 10 Kasım’ındaki, Tuzla Piyade Okulu’nda yaşananlar ile ilgili teğmen arkadaşlarına saldıran, sözde Atatürkçü 4 teğmen ihraç edilmişti..

Geri dönmek için dava açmışlardı.

Şimdi bir tanesi, ballı bir iş sözü almış olmalı ki, davasını geri çekmiş..

“Ne kadar kötüsün” demeyin..

Bu yazının başı, bu teğmenin, “Akit eliyle yapılan haberler ve toplumu manipüle eden yazarlar tarafından devlet yöneticilerimiz yanıltılarak bu kardeşlerim hedef haline getiriliyor” cümlesini dertlenmem, “Bu orduya gönül vermiş gençlerin, bir bina içinde masasında oturup kafasına göre kalem sallayan şahıslar tarafından bu denli karalanabilmesini ve komutanlarımızın bize sahip çıkmamasını anlamak mümkün değil” cümlesinden kendime bir sorgulama yapmamdan kaynaklandı..

Dertlendim.

Kendimi sorguladım.

Ben böyle miyim, dedim, kendi kendime..

“Acaba teğmenlere bir haksızlık mı ettim, ettik” diye sordum..

“Bir bina içinde masama oturup, kafama göre kalem mi sallıyorum ben” dedim..

Ama önce, bu sözlerin sahibi olan eski teğmen Recep Ayar’ın röportaj verdiği Tele1’in künyesine baktım..

Sorumlu müdürünün Merdan Yanardağ olduğunu gördüm.

Recep Ayar, namaz kılan teğmenleri takip etmekten, belki Merdan Yanardağ’ın kim olduğunu bilmiyordur..

Tanıtayım kendisine..

1990’lı yılların başında, PKK’lı teröristler teğmen arkadaşlarını şehid ederken, “Gerilla vurdu” diye haber yapan Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmeni idi.

“30 yıl öncesine niye gittin” diye, Recep Ayar soracak olursa..

Yakın tarihten, Tele1’den, yine aynı ismin konuşmasından aktarayım:

“Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkum”

Kime diyor bu tanımlamayı biliyor musun, Recep?

Senin silah arkadaşlarının şehid olması sonucunu doğuran hain saldırıların emrini veren teröristbaşı Apo’ya diyor.

Siyasi mahkum imiş, Apo..

Sen Tele1’e git.. Apo’cularla oturup, akit’e saldır..

Saldırırken de, “masaya oturmuş önlerine gelene saldırıyorlar” de..

Buyur cevabın varsa, ver de görelim, Atatürkçülüğünü..

Cevapla da görelim, teğmenliği hak edip hak etmediğini..

Şimdilerde Türk Hava Kurumu’nda pilotluk eğitimi aldığı için olsa gerek, davasını geri çeken Recep Ayar’a hatırlatayım..

Kimse sana iftira atmadı, Recep..

Bak, tane tane anlatayım, sen de içine düştüğün çukurun farkına var..

Soruyorum şimdi, “Şu paylaşımlar senin mi Recep..”

Bak Recep ayındayız.. Yalan söylemek yok, Recep:

Bir teğmen arkadaşın, 42 üyesi olduğunu iddia ettiği namaz kılan teğmenlerin wathsapp grubundan ve bir isimden bahsediyor..

Sen de, “Bu Allahları mı oluyor şimdi tam olarak” diyorsun..

Haşa, sümme haşa..

Böyle mi yetiştirdi annen-baban seni?

Yok yok, ben “annen baban” diye sormayacaktım.

Sen hatırlattın, soldan çarklı sitelere verdiğin demeç sonrası, onlar şöyle yazdılar: “Kendilerini tanımadıkları halde bazı gazete ve gazetecilerin haklarında karalama kampanyası yaptığı ve bu duruma TSK’dan bir tepki gelmediğini belirten Recep Ayar şunları kaydetti” diyerek, bizi vicdana davet ettin..

Bizi, kendinizi tanımaya davet ettin..

“Beni araştırsalar” demiş oldun..

Ben de merak ettim..

Araştırdım..

Yine senin sözlerin şunlar:

“Bana büyük bir Atatürk fotoğrafı lazım”

Bu kişi sen değil misin?

Niye lazımdı, o fotoğraf..

Eğer her zaman lazım idiyse, zaten sende bulunurdu. Demek ki aslında bir şov yapacakmışsın.. Lazım olmadığı için sende olmayan bir fotoğrafı bulup, birilerine kabadayılık yapacakmışsın. Hem de o kabadayılık yapacağın kişiler, senin teğmen arkadaşların olacakmış..

Ve devam ediyorum, senin makbul gördüğün, el üstünde tuttuğun, teğmen arkadaşlarından birisi, ‘o.... (ben kısaltıyorum, açıkca küfür A.K.) evladı risaleden söz paylaşıyor kadir mısıroğlu okuyor kanka bunlar o.. (ben kısaltıyorum A.K.) çocuğu ama güvendiği daha ..”

Sizin ailenizde, annelere böyle mi hitap ediliyor Recep?

Said-i Nursi’yi seversin, sevmezsin, Kadir Mısıroğlu’nu översin övmezsin.. Ama annelere o ifadeyi kullanma hakkınız nereden geliyor?

Ki, arkadaşın bunu yazınca, “Hoop. Ben annelere küfür ettirmem” diyeceğine..

“Kanka böyle hepimizin önünde açıkca dile getirmesinden dolayı..” diye başlayıp.

Sen de küfüre devam ediyorsun, “cemaatçi o.. (ben küfürü kısalttım A.K.) çocukları da biz de buradayız.”

Devam edeceğim ama..

Kusura bakmayın, bu köşe, küfür köşesi değil.

Bunların içinde en yiğit gibi hava atanları bile, işte böyle küfürbaz..

Senin adın Recep ha..

Sen şimdi, Türk Hava Kurumu’nda pilotluk eğitimi alıyorsun ha.

Mansur Yavaş’tan maaş alıyor musun, orasını teyid ettiremedim..

Ama size “Devam edin beyler, PKK yandaşı gazetecilerle devam edin beyler..” diyeceğim.

Bir yandan PKK yandaşları.. Bir yandan ülkücü geçinenler..

Her numara var, sizde..

Kim olduğunuzu böyle açığa çıkartın, bizim de yanlış yapmadığımızı, bize gerek kalmadan, bizzat siz ispatlayın, beyler.

A. İhsan Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi