Dünya yanarken, bizim solcuların gündemi!
- GİRİŞ16.06.2025 10:07
- GÜNCELLEME16.06.2025 10:07
Dünyanın gündemi ne, bizim entel dantel takımımızın gündemi ne?
Kandırdıkları üniversiteli öğrencileri polisle çatıştırır, sonra da elinde küçük bir çizik oluştuğunda, 20 tane ana manşet haberinin 18’ini buna hasreden, sözümona hümanist, özgürlükten yana, yaşam hakkına azami değer veren T24 sitesinden bir örnek..
Yazarlarının tek tek başlıklarını alıp size aktarayım..
Gazze’deki çocukların öldürülmesini bir kenara bıraktık.
Hastanelerin bombalanmasını çadırların yıkılmasını bir kenara bıraktık.
İsrail’den yüzlerce kilometre uzaklıktaki, İran’da bile bombalar patlatan, insanları gece uykularında bombalayan terör devletinin vahşiliğini yaşadığımız konjonktürde..
İran’da bombalanan tesislerden birisinde nükleer sızıntı olduğu iddia edildiği bir süreçte.
Bakın bizim solcuların gündemlerinde ne varmış..
Serdar Gündoğ yazıyor:
“Bir babalar günü öyküsü; Muhtar İsmail...”
Doğru, babalar günüydü, dün.
Ama sonuçta 40 yıl önceki hatıraları yazana kadar bugünkü öldürülen babaları, yaşadığına pişman edilen gözü önünde bebeleri topluca katledilen babaları yazmamız gerekmez miydi?
T24’ün diğer yazarlarına geçtiğimizde Serdar Gündoğ’u çok arayacağız.
Burak Soyer yazıyor: “Son Kalanlar: ‘Sonunda Uyandım’, aslında her gün içimizde yaşadığımız bir varoluş mücadelesi, tanıdık bir hikâye”..
Şaka yapmıyorum, Türkiye’de yayınlanan ve temel hak ve özgürlükleri incelediğini iddia eden bir internet sitesi, üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğinde olduğumuz iddia edilen İran-İsrail Savaşı’nın ortasında, “alternatif rock grubu”nu yazıyor.
Ben ne anlarım İsrail’den, ben ne bilirim İran’ın vurulmasından diyebilirler.
Burak Soyer yazar ama, T24’ün de çok bilmiş yöneticileri, “arkadaş bugünkü mevzu bu değil” diyebilirlerdi.
Yazıyor yazıyor, Ekrem’in fonladığı internet siteleri dünya gündemindeki konuları yazıyor..
Bu kapsamda, Talat Çiftçi yazmış: “Medeniyet Pentatlonu: ABD–Çin soğuk yarışı”..
Yok yok, “ABD–Çin soğuk yarışı” ile başlayıp İsrail İran savaşına konuyu getirmemiş.
Aşıdan başlamış iklim tartışmalarından çıkmış.
Yeşili düşünmüş de, insanı düşünememiş. Ölen bebeleri, vurulan nükleer tesislerdeki radyasyon sızıntısıyla ölebilecek insanları gündeme taşıyanmış.
“Hah şimdi Ozancan Özdemir solcuların namusunu kurtarır” diyeceksiniz ama.
Önemli bir konuya değinmiş olsa da, yazısının başlığı ne Gazze’de ölen çocuklar, ne de binlerce kilometre öteden terörist İsrail’in İran’ı vurmaya kalkışması.
Ozancan Özdemir’in konusu, “Eğitimde yapay zekâ: Devrim mi, yoksa büyük bir aldatmaca mı?”
Bu arkadaşlar bize, Deniz Gezmiş üzerinden, Amerikan emperyalizmini kınadıklarının propagandasını yapıyorlar.
Amerikan emperyalizmini kınamak istiyorsanız buyrun İsrail’in kendisinin sahip olduğu nükleer bombaları görmezden gelip, İran’da olmayan nükleer bombaları bahane ederek, yaptığı saldırıyı ve ona destek çıkan devletleri görün ve kınayın.
Sahte vicdan, sahte insanlık, sahte duygular sergileyecekler ya..
“İlk kez Käthe Kollwitz’in ‘Ölü Oğluyla Anne’ heykelinin karşısında durduğumda beni etkileyen şey ne taşın ağırlığıydı ne de Neue Wache’nin loşluğu” diye başlamış, Aslı Kotaman ablamız.
“Güçlü görünmemenin gücü” başlığıyla döktürmüş ha döktürmüş.
Abla heykele gerek yok, taşın ağırlığını yazmana gerek yok.
Karşımızda Gazzeli annelerin üç çocuğunu birden, dört çocuğunu birden kucağına alıp mezara koymasının gerçek fotoğrafları duruyor.
Boşver heykeli.
Boşver ölü oğluyla anne heykelini.
Biz onların gerçeğini yaşıyoruz şu an.
Bir terör devleti, bir başka ülkenin içerisinde, apartman dairesindeki insanları bombalarla öldürüyor.
Anne, çocuk, baba demiyor.
Katlediyor.
Aslı ablamız heykellerden gerçeklere dönmek için kafasını toparlar biz devam edelim Ekrem İmamoğlu’nun fonladığı T24’ün yazarlarından alıntı yapmaya.
İskender Aruoba yazıyor: “Manisa, Ferdi Zeyrek, Fatih Kacır…”
Tamam arkadaş anladık, genç yaşta bir belediye başkanı, görünmez bir kaza diyebileceğimiz olay sonrası vefat etti.
Yazalım, ibret almamızı sağlayacak uyarılarda bulunalım.
Benzeri kazaların yaşanmaması için, ne gerekiyorsa yapalım.
Ama lütfen, yolsuzluktan tutuklu Ekrem İmamoğlu üzerinden hukuk muhabbetine soyunan T24’ün tüm ekibine soruyorum: “İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlar, bu terör devletinin İran topraklarında işlediği cinayetler, hukuk açısından sizi hiç mi ilgilendirmiyor?”
Ki, yandaşı olduğunuz İsrail kızabilir endişesiyle, bu konuya tek satırla dahi giremiyorsunuz.
Tabipler Odası’nda uzun yıllar yöneticilik de yapan Özdemir Aktan’a geldi sıra.
Özdemir Bey’in de konusu, ne dokuz çocuğunu İsrail bombardımanında kaybeden Gazzeli doktor anne.
Ne de..
Dokuz çocuğuyla birlikte kendisi de şehit olan doktor baba.
Ne İran’da vurulan nükleer tesisin sızdırdığı radyasyonun sivil insanlara verebileceği tehlikenin vehameti.
Ne de, sivil insanların bulunduğu binalara atılan bombaların toplumun sağlık hakkını kısıtlaması.
“Hekimler ne giysin?”
Abi hekimlerin ne giyeceğini konuşulacağı günde miyiz.
Gazze’de yaşanılanları okuduğumuzda boğazımız düğümleniyor.
Sizde hiç mi vicdan yok.
Sizde hiç mi insaf yok.
Sizde hiç mi akıl yok.
“Beyaz; profesyonellik, saflık ve temizliğin sembolü olarak da öne çıkıyor ve güven veriyor” diyerek hekimlerin beyaz giyinmesini savunuyorsunuz da, saflığın temizliğin sembolü olması açısından, “beyazı”ı tercih ettiğinizi söylüyorsunuz da, o beyaz gömlekleri kıpkırmızı kana bulayan İsrail’in katliamı hakkında söyleyebilecek bir çift sözünüz yok mu.
Yoksa siz gerçekte İsrail’in katliamına destek veriyorsunuz da, toplumdan alacağınız tepki sebebiyle mi görüşlerinizi açıklamaktan kaçınıyorsunuz.
Şimdi geldik Hakan Ali Toker’e.
Değişik tarihlerde yazı kaleme alan isimleri toparlayıp veyahut da İsrail’in İran’a saldırısından önceki tarihli yayınlanmış yazı başlıklarını size aktarıp, “niçin haydut devlet İsrail’den hiç bahsetmiyorlar” diye eleştiri getirdiğimi sanmayın.
Aktardığım yazıların tamamı dün yayınlanmış..
Ne yazık ki, Hakan Ali Toker de, “Kalp, sentez ve piyasa...” başlığıyla, insanlığa bir katkı da biz sunalım demiş ama.
Kalp derken, soykırıma varan suçları işleyenler de acaba kalp var mıdır diye bir sorgulaması yok Hakan Ali Bey’in..
“Sentez” derken, bu İsrail kimle kimin sentezidir. Amerika ile batı emperyalizminin mi, yoksa kendi başına bir olgu mudur, tartışmasına hiç girmiyor Hakan Ali bey.
Onun da derdi bambaşka piyasalar.
Geldik Hasan Öztürk’e..
Hasan bey diğerlerinin ağzının içinde gevelediği batı kuklacılığını başlığa çekmiş.. Hiç lafı eğilip bükmeden emperyalist batının kuklacılığını itiraf etmiş. İsrail’e bomba satan, yanlış oldu; daha çok çocuk öldürsün diye bedava bomba yollayan batının esareti altındaki Hasan Bey, yazısına şu başlığı atmış: “John Stuart Mill’in kuramsal yolculuğunun iki durağı: Şiir ve kadın”..
Diğer yazarları ve yazılarının başlıklarını da vereyim, nasıl bir kültür emperyalizminin iliklerimize kadar işlediğini siz de görün..
İsrail’in, İran’ı vurduktan sonra, sıranın Türkiye’ye saldırmaya geleceğini birçok devlet yöneticimiz açıkca dillendirdiği bir ortamda, bakın bizim gazetecilerimiz nelerle meşgul:
Hakan Aksay yazıyor: “Lütfen divana uzanın ve çocukluğunuza dönmeye çalışın”..
Şükran Pakkan yazıyor: “Yapay zeka ve kalmayan akıl sağlığımız.”
Mehmet Yaşin yazıyor: “Fotokopi yemekler”..
Güler misiniz ağlar mısınız bilmiyorum ama, bu bir şaka değil, Faruk Ekici yazıyor: “60 bin yıllık Neandertal flütünden yan flüte; Beste Yalı anlatıyor.”
Topluma ne kadar yabancı olduklarını, insanlıktan ne kadar uzak olduklarını ispat eden, hani diyorlar ya “gençler batıya kaçıyor” diye, “keşke bunlar da kaçsaydılar da, yabancılaşmış halde içimizde yaşamasaydılar” diyeceğimiz isimlerden akla ziyan başlıkları vermeye devam edelim:
“Semih Fırıncıoğlu/Tiyatro sinemalaşıyor mu?”
Talat Kırış ne yazmış biliyor musunuz.
Size 3000 tane tahmin seçeneği söyleme hakkı versem, tutturabilmeniz yine sıfır. Çok meraklandırmayayım sizi, başlığı vereyim: “Manzanares Nehri kenarında ağlayan kadın”..
Daha başka yazarları da var, yine insanlıktan uzak, katilleri deşifre etmekten uzak, zulme seyirci kalan yazılar ve yazarlar..
Yazıya burada son verecektim ama, Mehmet Ali Çiçekdağ’ın başlığı, benim yazı konumu ne kadar önemli olduğunu ispatlarcasına, konuyu özetlemiş:
“Gerçeğin canı cehenneme, bana hayallerimi verin: Bizi etkileyen romanlar II”..
Gerçeğin canı cehenneme.
Çocuklar ölüyormuş.
Hastaneler bombalanıyormuş.
Biz boş verelim gerçekleri, biz “bizi etkileyen romanlar”ı yazalım.
İnsanları bunlarla oyalayalım.
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi
Yorumlar6