Dünyanın tüm sahtekarları, bizim CHP’lilere hayrandır..

Nasıl hayran olmasınlar..

Sahtekarların kaçak-göçek yaptıkları işleri, CHP’liler ayan beyan yapıyorlar.

Gözümüzün içine baka baka hayata geçiriyorlar..

Sahtekarlar, CHP’lilere nasıl hayran olmasınlar..

Yalanı, öyle güzel süsleyerek söylüyorlar ki.

Bizim mahalleden insanlar bile, “Aaa... galiba doğru söylüyorlar” diyerek, peşlerine takılıyorlar.,.

Son somut olay, CHP kurultayının, delegelerin iradelerine müdahale edildiği için, mutlak butlanla batıllığının tespit edilmesi ve sonuçta da iptal edilmesi ile ilgili davada, CHP’lilerin sergiledikleri tavır..

“CHP’liler” dediysem..

“Derin CHP’liler” diyerek düzeltmem gerekir..

Yoksa, kurultay iptali halinde, genel başkanlık koltuğuna oturacak olan Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’li.

Ama derin CHP’lilerden, bugünlerde bir ayrışma yaşıyor..

Sözcü, olayı öyle bir noktaya taşıyor ki: “Mağdur değilim, dese, her şey düzelecek” başlığı atıyorlar..

Kemal Kılıçdaroğlu zaten şikayetçi olmadı ki.

CHP’li başka delegeler şikayetçi oldular..

“Bizim oy kullandığımız kişi kazanmıştı. Ama bizim oylarımızla oynandı, başka bir isime seçim kazandırıldı” diyorlar..

Bu noktada, Kılıçdaroğlu “ben mağdur değilim” dese ne olacak ki?

Delegeler, “Biz burada korkuluk muyuz. Biz oy kullandık, bizim oylar çöpe gitti” diyorlar..

Dolayısı ile Kılıçdaroğlu bir defa değil, bin defa “Ben mağdur değilim” açıklaması yapsın.

Dava yine devam eder.

İddialar sübut bulduğunda, yine kurultay iptali yaşanır..

Ama CHP kafası bu..

CHP’lileri bile oyuna getirmeye çalışırlar..

Kılıçdaroğlu, “mağdur değilim” diyecek.

Sonra kurultay, bu beyanın esasa bir tesiri olmadığı için dikkate almadığında.

“Mahkemeye bak ya.. Kılıçdaroğlu, ‘mağdur değilim’ dediği halde, yine iptal kararı verdi. Çünkü karar siyasi” diyecekler..

Bu arkadaşlara hatırlatayım..

Kamu düzeni ile ilgili konularda, “mağdurum-değilim” beyanlarının bir önemi yoktur..

Ciddi suçlarda, “Şikayetçiyim-değilim” beyanlarının, davanın sonucuna bir etkisi yoktur..

Örneğin, Narin cinayeti davasına, küçük kızın annesi-babası- diğer akrabaları hep birlikte “Şikayetçi değiliz. Biz mağdur değiliz” dilekçesi verseler.

Yargılama düşer mi?

Düşebilir mi?

Tabii ki mümkün değil.

Ama bu CHP’liler, öyle uyanıklardır ki..

Olmadık yerde suç ihdas ederler..

Partilere bırakın önceki genel başkanın geçici olarak başkanlık koltuğuna oturtulmasını. Bırakın kayyım atanmasını..

Temelli olarak kapatılması için, tam tam dansları yaparlar.

Misal mi istiyorsunuz..

Bu ülkede Refah Partisi kapatılırken, CHP’nin açıklamalarına bakınız.

“Cumhuriyetin laiklik esasına aykırı uygulamalarına imza atan bir siyasi parti, kapatılmayı çoktan hakketmiştir” diyenler, tam da bu CHP’liler değil midir?

Refah Partisi’ni kapattırdılar..

Ardından kurulan Fazilet Partisi için de, başörtülü bir hanımı milletvekili adayı gösterdiler diye..

Bu partinin de kapatılmayı çoktan hakkettiğini söyleyenler, bu arkadaşlar değil miydi?

RP’nin kapatılmasına alkış tutanlar.

FP’nin kapatılmasına ayağa kalkıp alkış tutanlar.

Şimdi..

Kendi partilerindeki kanuna aykırı olarak gerçekleştirilen yönetim değişikliği düzeltilmek istendiğinde.

Yanlış anlamayın.

Kanuna aykırı yönetim değişikliği sebebi ile CHP’nin kapatılması falan asla sözkonusu bile değil.

 Sadece yapılacak olan, eski genel başkan, tekrar koltuğuna oturacak..

Buna bile kıyameti kopartıyorlar..

RP’yi kapattırmıştınız değil mi?

FP’yi de, “Çoktan hakketti” diyerek, kapattırmıştınız, değil mi?

RP yöneticileri, kapatma kararına karşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gittiğinde, “kapatılmayı hakketmiştir” diyen üyelerin arasında yer alan Rıza Türmen, o görevi bittiğinde, CHP’den milletvekili yapılarak, ödüllendirilmişti, değil mi?

Şimdi ne oluyor, o zaman?

Siz başkalarının partilerini bile kapattırın..

Ama sizin partinizde usulsüz seçimlere müdahale bile edilmesin, edilemesin..

Ki; RP ve FP’nin kapatılmaları ile de yetinmemişlerdi, bu hokkabazlar..

Erbakan Hoca’nın siyasetten yasaklanması için, şimdi takmadıkları Siyasi Partiler

Kanunu’nun çok önemli olduğunu öne sürüp, “kayıp trilyon davası” diye bir iftira dosyası hazırlamışlar.

Refah Partili yüzlerce isme ceza verdirmiş, ayrıca siyasetten de yasaklattırmışlardı..

Bitti mi?

Hayır bitmedi.

2007 yılında da, Ak Parti için aynı kapatma davasının körükleyenler, dava açıldığında, “Ak Parti bu davanın açılmasını çoktan hakketti” açıklamaları yapanlar, CHP’liler değil miydi?

Rakipleri partiler için, bırakın genel başkan değişikliğini, temelli kapatılmasını bile şakşakla karşılayanlar, sergiledikleri kanuna aykırılıkların hoşgörülmesini istiyorlar.

“Yaptıysak da, kendi genel başkanımız için yaptık. Kendi partimizin genel başkanının değiştirilmesinde usulsüzlük yaptıysak, size ne?” diyerek, kanuna aykırılığı meşrulaştırmaya çalışıyorlar..

İlginçtir, CHP’ye yakın gazetecilerden Timur Soykan, tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) eski Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için şu sözleri kullandığını iddia etmiş:

“Beni burada betona gömmek istiyor!” 

Yaaa. Şimdi geldin mi, arkasından hançerlediğin genel başkanına karşı, parti içindeki trolleri hedef göstererek, kışkırtmaya..

Kılıçdaroğlu’nun belki de “Önümden çekil. Yoksa seni ezer geçerim” uyarısı yapmak üzere gittiği cezaevinde, kendisine olumlu cevap verilmemesi üzerine, çıkışta bir açıklama yapmadan ayrılışından tedirgin olan Ekrem trolleri, hatırlayın hemen o gün, yurtdışında kaçak yaşayan Erk Acarer aracılığı ile bir ses kaydı yayınlamıştı..

Ses kaydı ile Kılıçdaroğlu’nun kongredeki seçim sırasında, yaşanılanlara razı olduğu izlenimi verilmek istenmişti..

Operasyonun ne kadar büyük olduğunu söylemeye çalıştığımız her aşamada, CHP’deki genel başkanlık değişiminin, sıradan bir olay olduğunu söyleyenler, yurtdışından bir trole paylaştırdıkları ses kaydı ile konuyu ne kadar önemsediklerini ispatladılar..

CHP’nin başında Kemal bey olsa ne olur, Ekrem’in emanetçisi Özgür olsa ne yazar..

Ama sorun şu:

Her siyasi parti, her siyasetçi, karşısında mümkün ise, daha dürüst, daha düzgün bir rakip olmasını ister..

Her türlü kaypaklığa, yolsuzluğa imza atan bir isim yerine, mümkün ise daha az defolu bir rakip ister..

Defolu rakip, daha kolay yutulur gibi görünse de..

Bu her zaman geçerli değildir..

Defolu rakip, küresel bir ekip tarafından yönetiliyor ise..

Bir yandan PKK terör örgütünün silahları kullanmaya devam ettiği dönemde desteğini alıyor iken, bir yandan da FETÖ’nün desteğini alıyor ise..

Bu defolar, bir şekilde seçmenin gözünden kaçırılıyor ise.

Ülke menfaatlerini düşündüğünüzde, “Daha az defolu aday yerine, çok defolu bu aday rakibim olsun” diyemezsiniz, dememelisiniz..

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi