Cumhurbaşkanı’na, “Bu millet padişahlara suikast düzenlemiştir” diye tehdit etmeye kalkışan Fatih Altaylı, şimdi cezaevinde..

Orda da rahat durmuyor..

Cezaevindeki kişilere, avukatlar ellerini kollarını sallayarak ve özellikle de kimliklerini gizleyerek görüşme yapabiliyorlarmış gibi algı oluşturarak, “tanımadığım bir avukat ziyaretime geldi” diye başlamış..

İBB’deki yolsuzluk soruşturmasında Eylül-Ekim gibi iddianamelerin hazır olacağını, ilk duruşmada tahliye kararları çıkacağını, Ekrem İmamoğlu için ise, iddianamenin gelecek yıl başına yetişeceğini söylemiş..

At yalanı, varsa inananı.

Altaylı, cezaevine girdikten sonra bari, birazcık onurlu hareket edecek olsa, böyle bir anlatımı sanki savcı kendisi imiş gibi yapan avukatın kimliğini açıklardı..

Açıklamıyor.

Çünkü sahtekarlık yapıyor..

Cezaevinde de yapmaya devam ediyor..

Nasıl olsa Ümit Özdağ 6 ayda çıktı..

Daha başka isimler, 3 ayda, 5 ayda çıktılar..

“Ben de çıkarım” diye düşünüyor..

İzleyelim, görelim, çıkabilecek mi? 

Yoksa apaçık suç içeren ve FETÖ’cü savcılara, habertürk’deki manşetleri daha gün dolmadan sildirme karşılığında kendisi hakkındaki adi suçlardan teşekkül etmiş kapattırdığı bazı dosyalar önüne konulacak mı, sonrasında da “Yapmayın abiler. O dosyaların üzerinden uzun süre geçmedi mi? Zamanaşımı yok mu bunun” diyerek, şimdi küfrettiği kişilere yalvaracak mı, birlikte görelim..

Ama cezaevinde de olsa, Altaylı’nın bir kelime değişikliği ile katıldığım bir tespiti var..

Diyor ki Altaylı:

“Dışarı bakınca, kafayı yemiş bir ülkeyi izliyor gibiyim.”

Gerçekten de, “ülke” yerine, “muhalefet”i koyun..

Aynen öyle..

Cumhuriyet gazetesinde, “Gençler isyan etti” başlığı altında, “rekor sayıda LGS birincisi çıkmasına tepki gösteren gençler” diyorlar..

Oğlum siz manyak mısınız?

Geri zekalı mısınız?

Düne kadar, “şu kadar öğrenci sıfır çekti. Başarı ortalaması çok kötü” diyordunuz..

Şimdi 713 öğrenci, tüm soruları cevaplamış..

Hemen her ilimizden, tam puan alan öğrenci var..

Bununla gurur duyacağınıza, “rekor sayıda birinci çıkması”na hangi akılla itiraz ediyorsunuz, tepki veriyorsunuz?

Diyecekler ki, “ilk cümlemizde cevabımız var: Oturum devam ederken sınav soruları paylaşıldı.”

Oğlum, siz kafayı mı yediniz, 10:45’de biten oturumdaki sorular, 11:57’de paylaşılınca, oturum devam ederken mi olur?

Bakın size tane tane anlatayım..

Z kuşağınız da öğrensin, x kuşağınız da öğrensin..

İlkokulda, daha birinci sınıfta çocuklara saat dilimlerini öğretiyoruz ya..

İlkokul birinci sınıftaki çocuğa anlatır gibi anlatayım..

10:45’ten sonra..

10:46 gelir, yavrum..

Sonra 10:48.. Birer dakika birer dakika ilerlerseniz.. 15 dakika sonra saat 11:00 olur evladım..

11:00’in üzerine de, 57 dakika geçtikten sonra, saat 11:57 olur..

Aradaki zaman dilimini anlatacağım da..

Sizin bu ilkokul seviyenizle anlamanız mümkün değil..

Siz sadece, oturum bittikten 1 saatten fazla bir süre sonra, biten oturumun sorularının paylaşıldığını bilin, yeter.

Ama kafayı yedirmekte kararlılar. Karar gazetesi de hemen hafız yazarları kalemi ile saldırıya geçiyor..

“Herkes bunu soruyorsa, bir sorun var demektir” diye başlıyor.

Be utanmaz adam.

AK Parti’den milletvekili oldun.

Şimdi kaymağını yiyorsun.

Ama AK Parti’ye küfrediyorsun..

Herkes konuştuğunda, sorun olduğu kanaatine varıyorsan.

Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişinde niye, “Herkes konuştuğuna göre, burda bir sorun var” demedin?

Aynı vekil eskisi, “Soru çalınmadıysa, niye 29 kişi için disiplin soruşturması açıldı” diyor..

Çünkü sınav bittikten sonra da olsa, bakanlığın açıklayacağı soruyu, öğretmen resim çekip dağıtırsa, bu disiplin suçudur.. Dikkat edin, savcılık soruşturması değil, disiplin suçu..

Eğer soru, sına öncesi veya sırasında paylaşılmış olsaydı, savcı da gözaltıları yapardı..

Haydi gelin, bunları görün, kafayı yemeyin..

Mehmet Ocaktan’ı “Gerici yobaz” olarak tanıtan, ama Tayyip Erdoğan düşmanlığında AK Parti’ye ihanet eden eski vekil ile şimdi ittifak yapan Cumhuriyet gazetesi devam ediyor: “Çocukların geleceğini çalamazsınız.”

Oğlum, evladım.. Kızım, çocuğum.. 

Ekrem İmamoğlu’nun, 380 puanla, 500 puanlık fakülteye kayıt yaptırmasında, “Çocuklarımızın geleceğini çalmış tilki” dedik.. “Para budalası” dedik.. “Parası ile istediği her şeyi satın alan ve ömür boyunca da kimsenin kendisine dokunamayacağını zanneden hokkabaz” dedik..

 Siz sokağa çıktınız, “Cumhurbaşkanı adayı olduğu için, diploması iptal edildi” diyerek, hırsızlığa avukatlık yaptınız.

Bu nasıl bir kafa?

Nasıl bir akıl?

Siz gerçekten bu kadar manyak mısınız?

Yoksa, bize öyle görünüp, ardından “başka çaremiz yok, savunmamız gerekiyor” diye kendi kendinizi mi yiyorsunuz?

Gerçekten kafayı yeme noktasındayız..

Çok büyük bir acı, Ahmet Minguzzi isminde 15 yaşındaki çocuk, kendi yaşıtı çocuklar tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Cumhuriyet gazetesi, öldürülen Ahmet Minguzzi’nin annesinin, “Bir an önce karar verin. Sanıkların hiçbiri tahliye edilmesin. Hiçbirisi için tutuksuz yargılama yapılmasın. Yaşları küçük olduğu için cezada indirim yapmayın” isteklerini, destekleyerek veriyorlar..

Keşke kanuni düzenleme buna müsait olsa..

Maalesef, kanun diyor ki, 18 yaşından büyüklere göre, küçük çocukların cezasında indirim yapılır..

Cinayet de de böyle, diğer suçlarda da.

Yine, bir dosyada karar verilebilmesi için, delillerin toplanıp, sadece suçu çok net olan bıçaklayanın değil, delillerin tümü ile toplanması gereken cinayete yardımcı olanların da hep birlikte karara çıkması yazım..

Bir anne, bu ayrıntıları bilmeyebilir..

Ama..

Cumhuriyet’in yayın kurumu, çok iyi biliyor, bu teferruatı..

Ama, rüşvet gibi, milletin cebinden para çalma suçunda, “Tutuksuz yargılama” isteyebiliyorlar. Hiç utanmıyorlar.. Aynı gün, aynı sayfada, sağlık gerekçesi ile cezaevindeki insanların tahliye olmalarını istiyorlar..

Yani, kanundaki hükümleri sulandırmaya çalışıyorlar..

Ama, bir acılı anne üzerinden, sanki sahte bir sağlık raporu alarak cinayet suçundan ceza almadan çıkmak isteyen varmış gibi algı yapıyorlar..

Minguzzi cinayetinde, doğru olarak, sanıkların tutuklu yargılanmaları gerektiğini savunuyorlar.. “Bunlar daha mahkum olmadı. Masumiyet karinesi var” demiyorlar. Doğru yapıyorlar..

Ama, Ekrem İmamoğlu’na sıra gelince, “Masumiyet karinesi var. Tutuksuz yargılayın” diyorlar..

Murat Çalık’a sıra gelince, “Sağlık raporu var, 30 yıl önce hastalanmıştı. Yine hastalanabilir. Tahliye edin” diyorlar..

Rüşvetçiyi tahliye edecek isek, katil de “Benim kafam kel mi” demez mi?

Kanunu kendi yakınlarınız için delerseniz..

Başkaları da kendi yakınları için kanunun delinmesini istemez mi?

Sözcü gazetesinin, PKK’lı teröristler için attığı manşetteki, “keleş kebap sonrası tahliye oluyorlar” algısı ise, hepten zıvanadan çıkılmış bir ruh hali..

PKK üyesi olmasa bile, yandaşlık yapanların da ceza almasını sağlayan kanunu çıkaran Cumhur İttifakı. Bu kanunu iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne giden CHP’li vekiller. İptal eden Anayasa Mahkemesi.. Şimdi o iptal kararı gereği üç tane PKK yandaşı, esas işledikleri suçtan aldıkları cezayı çekmek şartı ile Cumhur İttifakı’nın fazladan verdiği ikinci cezayı yatmayacak..

Şehid ailelerini de tahrik ederek, vicdansızca manşet atıyorlar..

Ama hepsine diyelim ki, “Gücünüz yetmeyecek.. Bu millete kafayı yedirmeye gücünüz yetmeyecek. Öncekilerde olduğu gibi, yine seçimi kaybedeceksiniz. Kafayı yiyen, siz olacaksınız..

Yeni Akit