28 Şubat, Darbaz, Kahraman, Kavala, Demirtaş davaları!
- GİRİŞ10.11.2025 09:09
- GÜNCELLEME10.11.2025 09:09
28 Şubat davasında haklarındaki mahkumiyet kararı değişik sebeplerle bozulan bazı sanıkların tekrar yargılanmaları tamamlandı ve eksiklikler giderilip, mahkumiyet kararları tekrar verildi.
Kemalist hukuk cahilleri şöyle yorumlayabilir:
“Aaaaa.. Yargıtay bozma kararı vermiş, yerel mahkeme yine mahkumiyet kararı veriyor. Bunlar Yargıtay’ı da takmıyorlar ayol!”
Peki gerçek ne?
Yargıtay usulü bir sebeple evvelki mahkumiyet kararını bozmuş.
“Bu isimler beraat etmeliydi niye mahkum ettiniz ki” dememiş.
Yerel mahkeme de eksiklikleri gidermiş, toplanması gereken yeni delilleri toplamış, Yargıtay kararında yapılan uyarıları dikkate almış ve sonuçta tekrar bir değerlendirme yapıp, mahkumiyet kararı vermiş.
Bunda şaşılacak bir şey yok.
Aynı konuyu, Anayasa Mahkemesi Kamil Darbaz davasına uygularsak.
Veya Tayfun Kahraman davasına uygularsak.
Her iki davada da Anayasa Mahkemesi kararı “yetersiz gerekçe” ile ilgili.
Kamil Darbaz kararında Anayasa Mahkemesi çok açık bir şekilde, “davanın reddine yönelik verilen karar, davacının taleplerinin tek tek incelenerek yeterli gerekçe sunulması sonucu verilmiş değildir” değerlendirmesini yapıyor.
Dolayısıyla, hiç kimse o karardan şu neticeyi çıkaramaz: “Dava kesinlikle kabul edilmelidir”..
Hayır Anayasa Mahkemesi dava kabul edilmeliydi demiyor.
“Davayı reddetmişsiniz, ancak bu ret kararının doğruluğunu yanlışlığını konuşabilmemiz için gerekçesini öğrenmemiz lazım. Gerekçe ise yok” diyor.
Kamil bey de, “yaşasın, Anayasa Mahkemesi davamı kabul etti” diyor.
Kararı çarpıtıyor.
Aynı şekilde Tayfun Kahraman ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararında da, “yeterli gerekçe gösterilmedi” tartışması var.
Anayasa Mahkemesi şöyle bir karar vermedi:
“Gezi isyanı denilen etkinlikler aslında hükümeti devirme girişimi değildir. Taksim’de yollar kapatılmamıştır, polise taş atılmamıştır, araçları ters çevrilmiştir, belediye otobüsleri ve panzerler yakılmamıştır. Gezi olayları sırasında hiçbir şiddet hareketi yoktur. Şiddet hareketi olmayan yerde hükümeti cebren devirmeye teşebbüs suçlu da oluşmaz. Sonuç itibari ile de Gezi olaylarının organizatörü olan Tayfun Kahraman bu suçun faili olamaz.”
Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermedi.
Ya ne dedi: “Yeterli gerekçe yok”..
Eğer Gezi olayları sırasında, hiçbir şiddet eylemi yaşanmadıysa, Anayasa Mahkemesinin “yeterli gerekçe yok” kararı yerine, “ortada hiçbir suç yok ki, mahkumiyet kararı vermişsiniz” demesi gerekirdi.
İşte yargı kararlarının çarpıtılması ve ilgili kişi lehine amaç dışı yorumlanması böyle böyle normalleştiriliyor.
Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç rakamları veriyor:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine üye olan devletlerin, AİHM kararlarını yerine getirme oranı %79. Türkiye’nin ise AİHM kararlarını uygulama oranı %91”
Bu istatistiki oran, Türkiye’de oynanan hokkabazlığın da net bir fotoğrafını bize veriyor.
Hukuk devleti denilen çoğu Avrupa Birliği üyesi olan devletlerin, AİHM kararlarını yerine getirme noktasındaki oranlaması, Türkiye’nin oranlamasından daha düşük olduğu halde..
Hem Avrupalılar bize sopa gösteriyorlar..
Hem de içimizdeki Avrupa yalancıları, “olmaz ki Aziz’im, AİHM kararlarını uygulamayacaksak nasıl hukuk devleti olacağız ki?” diye algı yapıyorlar.
Şunu da söyleyelim: kimsenin, “AİHM ne karar verirse versin hiçbirisini uygulamayalım” dediği yok.
Yerine getirilmediği iddia edilen karar sayısı 3’ü-4’ü geçmez.
Onlara da “ yerine getirilmiyor” değil, “yerine getirilme konusunda hukuki ihtilaf yaşanıyor” demek daha doğru olur.
Örneğin somut konu Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkındaki AİHM kararları..
Bakıyorsunuz kararlara, her ikisi de tutukluluk için yeterli şüphe olmadığına ilişkin verilmiş kararlar.
Ama şu an her iki isim de, tutuklu oldukları için değil kesinleşmiş mahkumiyet kararları sebebiyle cezaevindeler. Yani tutukluluk aşaması bitmiş, artık mahkumiyet kararı verilmiş. AİHM kesinleşmiş mahkumiyet kararları hakkında hak ihlali kararı verirse, o uygulanmazsa o zaman, “AİHM kararları uygulanmıyor” denilebilir.
Şu an, iki sanık da, tutukluluk aşamasını bitirdikleri için, AİHM kararları konusuz kalmış ve tazminata dönüşmüş durumdadır.
Bunu bile bile, içimizdeki Kemalistler de, Gezi isyancıları da toplumdaki hukuki bilgi eksikliğini istismar ederek, “AİHM kararları başka devletlerde otomatik uygulanıyor, Türkiye’de ise hiçbiri uygulanmıyor” şeklinde bir algı oluşturmaya çalışıyorlar.
Daha önce de Gazze üzerinden Avrupa’nın sahtekarlığını hatırlatmıştım.
Yine belirteyim, “İsrail’in savunma hakkı var, kendisini savunma hakkı çerçevesinde Gazze’deki bombalamaları yapıyor” diyen ahlaksız Almanlar, ahlaksız Fransızlar, ahlaksız İngilizler, ahlaksız Amerikalılar.
Gezi isyanı sebebiyle ondan fazla insanımız hayatını kaybettiği halde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisinin savunma hakkını yok sayıyorlar.
Ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi kendisine savunma hakkı kapsamında şunu demiyoruz: “Devlet Gezi isyanına karıştığını düşündüğü kişileri ortadan kaldırabilir.”
Kimsenin böyle bir şey dediği yok.
Dediğimiz diyeceğimiz, Gezi isyanına katılan kişileri bağımsız mahkemeler yargılasın, suçu sabit olanlar da cezalarını çeksin.
Biz bunu dediğimizde hukuk devleti olmaktan çıkıyormuşuz.
Ama İsrail’e, sınırsız bir kendini savunma hakkı veren Avrupalı ülkeler, hukuk devleti olmaktan çıkmıyorlarmış.
Batsın sizin Avrupanız, batsın sizin hukukunuz.
Yeni Akit
Yorumlar2