Mahmut Arıkan’ın metin yazarı CHP’li mi, DEM’li mi?
- GİRİŞ20.11.2025 08:27
- GÜNCELLEME20.11.2025 08:27
Saadet Partisi’nin genç genel başkanı Mahmut Arıkan, bir konuşmasına o kadar çok gaf yüklemiş ki, parti söylemlerine zıt o kadar farklı cümle kurmuş ki, “Metin yazarınız CHP’li mi, DEM’li mi?” diye sormadan kendimi alamadım.
Üçüncü ihtimal de, SP’lilerin sabah akşam Halk TV ve diğer solcu televizyonlarda yatıp, orada sabahlamaları sebebiyle artık onlar gibi düşünmeye başlamaları…
Mahmut Bey; metin yazarını kendisi tanıdığı gerçeği karşısında, ayrımı artık kendisi yapacaktır.
Ne diyor Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Bey?
Bir GSM şirketimizin, google ile ortak bulut yatırımı hakkında konuşuyor:
“Türkiye’nin kendi verisini bu şirkete teslim etmeye yönelmesi; dış politika, ulusal güvenlik ve siyasi tutarlılık açısından vahim bir hatadır.”
Devleti, kurumları iyi niyetle uyarırsınız, bunda hiçbir beis görmem.
Ama kanundaki kısıtlamaları dikkate alarak yasal bir sözleşmeyle yapılmış bir anlaşmayı “ulusal güvenlik” açısından sıkıntılı gören Mahmut Bey samimi ise… Daha doğrusu metin yazarı CHP’li değilse, DEM’li değilse…
Savcılığın bu suçlamayı içeren muhatapları hakkında niye tek kelime etmediğini sormamız gerekir..
Evet, İstanbul Başsavcılığı, veri güvenliği ile ilgili olarak, KVKK kurallarına taahhüt içermeyen ve bu sebeple soruşturma dahi açılmış olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbulluların bilgilerini yabancılara peşkeş çekmesi konusunda Mahmut bey neden tek kelime etmedi?
Öyle ya, ulusal güvenlik diyorsanız…
Önce savcılığın soruşturma açtığı, tarafların kendi aralarındaki görüşmelerde “Anlarlarsa ayvayı yeriz” modunda konuştukları, “Yutturduk” diyerek resmi kurumları aldatıcı beyanlarını itiraf ettikleri, “Her şeyi de açık açık konuşmayın” diyerek yaptıkları yanlışı kabullendikleri İBB yöneticilerinin kişisel verilerin sızdırılması olayında, Mahmut Bey neden bir görüş açıklaması yapmıyor?
CHP’ye eleştiri yasak mı, yoksa metin yazarı CHP’li olduğu için mi İBB’deki savcılık aşamasına geçmiş kişisel verilerin sızdırılması konusuna Mahmut Bey itiraz edemiyor?
Tabii ki tek bir veriyle Mahmut Bey’in metin yazarını suçlamadım, suçlamam.
Konuşmanın neresinden baksanız yarıdan fazlası defo…
Buyrun buradan yakın:
“Türkiye’nin sorunları da, umutları da İmralı’dan da Silivri’den de büyüktür!”
Düne kadar “Esed” severlik yapıp, “Esed devrilirse Suriye 5’e, 55’e, 95’e bölünür” diyen arkadaşlar, şimdi PKK’nın silah bırakmasını, Suriye’de YPG’nin tasfiye edilmesini önemsiz gibi göstermeye çalışıyorlar.
Bunu önemsiz göstermeye çalışanlar olsa olsa DEM’liler olabilir.
“Batıyoruz, bari kuyruğu dik tutalım, bu işler önemsiz işlermiş gibi gösterelim” demekten başka; bu açıklama ne anlama gelebilir ki?
Milli Görüş’e gönül vermiş birisi, şu ifadeyi partinin genel başkanına nasıl söyletebilir:
“Topyekûn bir helalleşme ve kucaklaşma gerekirken, sürecin bir örgütün silah bırakmasına ve kendini feshetmesine indirgenmesini yanlış bulmak; işi yokuşa sürmek değildir!”
Aman Allah’ım…
Yıllardır söylüyoruz: “Kardeşliğimiz, tarihi kökenlerimiz…”
Karakol baskınları sonrasında bile tekrarladık: “Türk-Kürt kardeşliği bu olaylardan asla zarar görmemeli.”
Ama bir arpa boyu yol alamadık. Aramıza hep o “silah” girdi.
Bu söylemler de “soyut, durumu kurtaran, altyapısı olmayan cümleler” olarak, sadece sorunun daha da büyümesini önleme amacıyla kullanılır hâle geldi.
Silah bırakmak… Evet, silah bırakmak önemli. Gerisi iki dakikalık iş. Zaten bu ülke insanları birbirleriyle kardeş. Zaten aileler iç içe girmiş.
Her şeyi sakatlayan terör örgütünün elindeki silah.
O silah bırakıldığında gerçekten “her şey” demeyelim ama, “çoğu şey” kendiliğinden düzelecek.
Bunun bile farkına varamamış bir metin yazarı, Saadet Partisi’nde ne arıyor olabilir?
“Metin yazarı CHP’li veya DEM’li olabilir” dedim ama bir ilave daha yapmalıyım:
“Aynı zamanda biraz da muhakeme gücü iğdiş edilmiş olmalı!”
“Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarına uyulmalıdır.” cümlesi aynı konuşmada yer alıyor…
“Şu an içerisinde bulunduğumuz Meclis’i de ilgilendiren bir örnek vereceğim: 11 Kasım’da Resmî Gazete’de bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlandı. Bu karar; Türkiye’de ‘yasama çoğunluğunun’ hukuki denetimden ‘muaf’ hâle gelmesinin önünü açıyor. Böylece meclis çoğunluğunun keyfiliğini frenleyen az sayıdaki güvence mekanizmasından biri daha ortadan kalkmış oldu” ifadeleri de aynı konuşmada bir dakika sonra tekrarlanıyor.
Anayasa Mahkemesi’ni kutsuyor musun, yoksa eleştiriyor musun? Yoksa birileri akşamdan kalma kafa ile metin yazıyor da SP Genel Başkanı bunu hiç gözden geçirmeden okumak zorunda mı kalıyor?
Ve genç genel başkana hatırlatayım: AİHM kararlarının bağlayıcılığını en son söyleyecek parti sizsiniz.
Siz ki Refah Partisi kapatıldığında AİHM tarafından “Hak ihlali yoktur” kararı almıştınız. Yine Fazilet Partisi için AİHM’e gitmiştiniz, ayak sürttüklerini görünce “Batsın sizin insan haklarınız” dercesine davanızı geri çekmiştiniz.
Ve tabii ki “başörtüsü yasağı hak ihlali değildir” şeklindeki AİHM kararını da hatırlatayım.
Tüm bunları düşünerek soruyorum: AİHM kararlarını kutsayan bu konuşmanın metnini CHP’li birisi mi çaktırmadan Mahmut Bey’in eline verdi?
Milli Görüşçü kardeşlerim bana kızmasınlar. Ben onları temize çıkarıyorum. SP’ye sızan CHP kafalıları ifşa ediyorum.
Bakın SP’nin genel başkanına ne dedirtiyor CHP’li kafa:
“Sadece bir tweet attığı için tutuklanan gazeteciler artık gazetelerine gitmelidir.”
Kim bu gazeteci, söyler misiniz?
Kelime-i tevhid bayrağı taşıyan vatandaşımıza yumruk atıldığında “Eline sağlık” diyen Fatih Altaylı mı?
Çekinmeyin canım, söyleyin SP’ye sızan ateist sevicileri…
Şeyh Ahmet Yasin için “İsrail ajanı” diyenler mi?
Bu kişiler tutuklanmadığında esas, SP talep etmeli: “Dindarlar bu kadar hakaret görüyor, siyasi iktidar neden bunları sessizlikle perdeliyor?”
Evet, buyursunlar bana “tweet attığı için” tutuklanan, cezaevinde olan bir gazeteci göstersinler. Örneğin Milli Gazete’den, örneğin TV5’ten…
Gösteremez. Çünkü yok.
Ve artık bir Saadet Partili’nin yazmayacağından emin olduğum en net cümleye geldim:
“Suçsuz yere cezaevinde tutulan harp okulu öğrencileri artık evlerine gitmelidir.”
Mahmut Bey “FETÖ ile Milli Görüş hiç barışık olmamıştır” açıklamalarını yutarcasına, FETÖ suçlaması ile tutuklanan o kişileri nasıl savunabilir, nasıl suçsuz gibi gösterebilir; hayret etmemek elde değil.
Daha bir yıl önce, iki ayrı olayda o okuldaki bazı öğrencilerin dindar arkadaşlarına nasıl yargısız infaz yaptıklarını gördükten sonra “Bunlar öğrenci, bunlar darbeye nasıl karışabilir ki” söyleminin de artık hiçbir anlamı olmadığını Mahmut Bey çok iyi öğrenmiş olmalı.
Belki bu noktada metin yazarının FETÖ’ye bakış açısını da SP’li yöneticilerin masaya yatırmaları gerekir.
Ve son nokta. Siyasi hayatında hiçbir zaman şiddete sempati duymayan, onaylamayan, teröristlerle hiçbir ilişkisi olmayan Milli Görüş’ün SP’sinin Genel Başkanı Mahmut Arıkan’a bakın ne dedirtiliyor:
“Barış Akademisyenleri yeniden kürsülerine dönmelidir.”
Mahmut Bey… Siz Barış Akademisyenleri’nin kimler olduğunu gerçekten biliyor musunuz? Lütfen cevap veriniz...
TSK’yı, “savaşta ancak kullanılan silahlarla Sur ilçesinde katliam yaptığı”nı iddia eden, ama o operasyon sırasında 793 şehit verdiğimizi gizleyen, çoğu sosyalist, ateist isimleri savunmak Milli Gör
Yeni Akit
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol