Çocuklar duymasın; savaş devam ediyor
- GİRİŞ28.04.2013 09:21
- GÜNCELLEME28.04.2013 09:21
İletişim imkanları hızlandıkça, insanın insanla mesafesi açıldı...
Modern zamanda savaş bitiren haller, -savaşı başlatanlardan farksız olarak- savaşı bitirmemek üzerine kurulu. Yani, savaş esasında hayatın tam ortasında...
Bosnalı genç kadın yönetmen Aida Begiç'in ikinci uzun metraj filmi 'Çocuklar', savaş ortamından çıkan insanların yeni savaş modelini anlatıyor.
Begiç, bir önceki filmi olan 'Kar'da Boşnakların hayallerini ele aldığını söylemişti. Yeni filminde ise 'Boşnakların hayallerine ne oldu?' sorusuna cevap arıyor.
Filmin kahramanı Rahime, kardeşi Nedim'i yetimhaneden kurtarabilmek için yanına almıştır. Ancak resmi görevlilerin gözü üzerindedir. Nedim'i iyi şartlarda yaşattığına inandırması gerekmektedir. Bunun yapmanın yolu da çalışmaktan geçer. Rahime çok çalışkandır. Evdeki işlerin tamamını halletmesinin yanı sıra gündüz de bir gece kulübünde çalışmaktadır. Aslında burası Rahime'ye uygun bir yer değildir. Zira kendisi yakın bir dönemde başını örtmüştür. Bundan ötürü çevresi tarafından garipsenir. Buna kardeşi Nedim de dahildir. Hatta Nedim, arkadaşlarıyla ve çevresiyle yaşadığı bazı sorunları, ablasının başını örtmesine bağlamaktadır. İnsanların kendisine yaklaşımının değiştiğini düşünmektedir. Belki de haklıdır. Bunu filmden pek çıkaramıyoruz. Ancak anladığımız şeylerden biri şu ki, Müslüman Boşnaklar, savaş sonrası dönemde ciddi bir manevi bunalım, ahlaki çöküntü içinde. Namusuyla para kazanmaya çalışan Rahime, ahlaki sınırları aşmadan geçimini sağlamakta çok zorlanmaktadır.
Çok uzakta değil, Rahime'nin hemen çevresinde ise bambaşka hayatlar vardır. Yıkımdan çıkarak özgürlüğünü kazanmış bir halkın, barış sonrası adım attığı esas savaşta bocalaması, Çocuklar'ın belki de çıkış noktası. Çünkü cephedeki savaşta düşman bellidir, mücadele şekilleri bellidir ve iki seçenek vardır; ya istiklal, ya ölüm.
Halbuki 'hayat savaşı'nda düşman belli değildir. Daha doğrusu, insanın düşmanı yine insandır. Hal böyle olunca ne ölüm, ne de kalım kurtuluş olmaz. Dahası, bu savaşın kuralları ve çizgileri net değildir. Her an, her şekilde kırmızı çizgileri aşabilir ve hiç tahmin etmezken (silahsız olarak) düşmanla karşı karşıya kalabilir, insan.
Aida Begiç'in Çocukları (yani Bosna'nın savaş çocukları), var olmayla yok sayılma arasındaki ince çizgide sendeleyip durmaktadır.
Begiç, bir röportajında şöyle diyor:
"Hayallerimizi, hatıralarımıza değiştirdiğimiz düşüncesine vardım. Sanki cesaretimizi kaybetmiş ve bir şekilde hayal kurmayı bırakmışız gibi. ‘Kar' filmindeki olaylar savaş sonrası, 1996 yılında, hala bu ülkede güzel şeyler olabileceğine inandığımız zamanlarda geçiyor. Fakat 16 yıl sonra, sonsuz bir şimdiki zamanı yaşıyoruz sanki. Sanki geleceğe artık inanmıyoruz, 2-3-10 sene sonra ne yapacağımızın bile hayallerini kurmuyoruz. Bu tür düşünceler ‘Çocuklar' filmi için ana fikir oldu.”
Ana fikri savaş sonrası olan bir savaş anlatımı...
Begiç, Çocuklar'ı ile gayet etkili bir sorgulama yapıyor.
Özellikle başrolde yer alan Marija Pikic, tam kıvamında bir oyunculuk ortaya koyuyor. Filmin gergin ve bir o kadar da dingin atmosferine başarıyla dahil oluyor.
Begiç'in Çocukları'nın film dili bakımından en belirgin özelliği kamera kullanımındaki tercihi. Kamera hiç ayaklığa oturmuyor. Hep hareketli. Özellikle takip sahnelerinde ensenin tam arkasındaki bakış açısından izleyiciyi atmosferin gerilimine dahil eden bir taraf var. Kameranın fazla hareketli olması rahatsızlık veriyor. Dediğim gibi; atmosferi vermesi bakımından mantıklı olsa da bir yerden sonra çok yormaya başlıyor, kamera hareketleri.
Filmin bitişinde de sıkıntı var gibi. Abla ile kardeş neden aniden kucaklaştı ve her şey yoluna girdi, açıkçası anlayamadım.
Filmin ortak yapımcısı TRT ve yönetmen Semih Kaplanoğlu. Sadece Kaplanoğlu ismi bile filme olan ilgimi artırdı.
Lakin garip bir durum var ki, film, sadece 1 salonda gösteriliyor. Cuma günü gösterime giren filmi sadece ve sadece 1 salonun göstermesinin sebebini anlayabilmiş değilim.
Evet, film çok izleyici çekecek şekilde değil. Ancak en azında 10 salonda gösterilmesi gerekirdi.
Hele hele Bosna Savaşı'nı yakından takip etmiş ve hatta dahil olmuş bir halkın bu filme ayrıca ilgi göstermesi gerekirdi. Bu bakımdan filmin tanıtımının daha fazla yapılması gerekirdi. Aynı şekilde gösterim alanının da geniş olması lazım gelirdi.
Sebebini bilemediğim için çok fazla şey söyleyemiyorum. Fakat en genel ve derin meselelerimizden olan dağıtım sorununun Çocuklar'da da nüksettiği fikrine kapılıyorum.
Eğer öyleyse -daha önce birçok defa dillendirdiğim- çağrımı yineliyorum; dağıtım tekeli kırılmalı!
abdulhamitguler@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol