Kadına şiddete evet!
- GİRİŞ08.01.2012 08:44
- GÜNCELLEME08.01.2012 08:44
Siz, yaşamayı tavsiye etmek için 'ölümü kullanan' ölümlülersiniz.
Siz, hayatı biriktirme adına ölümü harcamayı göze alan beşer sınıfısınız. Evet, toplumsal sınıf olma yolunda kendini kaybetmiş adımlarla gerileyen bir sınıf insansınız; insafsızsınız; habersizsiniz; zira, hissizsiniz.
Siz, komedinin hüzünden nasıl beslendiğine vakıf olamayacak derecede vasıfsız profesyonellersiniz.
Size hakaret etmeyi çok isterdim. Heyhat! Gel gör ki, görünmeyeni göstermenin görgüsüzlüğünün cazibesi, görünene mahkum öngörülerinizi kör etmiş. Hakaretin, dünyamızın güzelleşmesi yolunda ne denli mühim bir misyona sahip olduğunu izah etmek arzusu ile parmaklarımın heyecanını klavyeden saklamaya çabalasam da, yalan söylemeyi/göstermeyi beceremeyecek kadar aciz olduğum gerçeğini harf harf gözüme sokan A4 boyutunda hakikatlere mecbur halimle başbaşa kalıyorum.
Sonra sinemaya gitmek istiyorum. Vakit hayli geç. Neredeyse gün dönecek. Memleketimi seviyorum. Pabuçlarımın bastığı her yerin hemşehrisi olarak metrobüsün Bahçelievler durağında inip, 6 TL'ye filme gidiyorum. Gizli kamera şakası olduğu konusunda halen şüphe barındırdığım o anlarda sabrımın sınırlarını 'zarlıyorum'. Neredeyse 20 dakika geç başlıyor film. İlk 5 dakikasında, 16:9 hazırlanan görselliği 3:4 (4:3 değil, yazıldığı gibi yani) ebatlarında izleme zaruretini 'izleyeduruyorum'.
Ve evet, neden sonra herşey normale dönüyor.
Bir film izliyorum. Kara mizah çabasında; endüstriyel/konvansiyonel sinemanın silahı ile silahlanmasına rağmen bunu gizleme maksadında; 'gibi yapma'nın kıvamında; oyunculuğu 'ayarında' bir 'ilk film'...
Adına "Kurtuluş Son Durak" demişler. Yüzyılımızın başında meydana gelen ve zannımca hayat sürdüğümüz alemimizi sonsuza kadar değiştirecek olan bir yolun göstergesi olarak meşale niyetine ilk kıvılcımı yakan "Arap Baharı"nı dahi emellerine alet etmişse de; merkez medyanın gücünü arkasına alabilmek için "gazeteciden oyuncu" çıkarmışsa da; zaten konusu ve mesajı itibariyle bolca 'pohpohlanacak'sa da, içime sinmeye tenezzül etmeyen bir 'benden dışarı' sinema ürünü ortaya konmuş.
"Sinemaya gidelim mi" sorusuna, "televizyon mu bozuk" cevabını verecek bir insan olduğumdan değil, zar.
Aceleci girizgahı, 'komşuluk'u alet ederek 'içteki canavar'a çıkış yolu bulunması gibi gariplikler mi; bilemem. Bilirim de bilemem. Teoman'ın sesinin duymak iyi gelse de, iyi olamam.
Barış Pirhasan'ın senaryosunu yazdığı ve oğlu Yusuf Pirhasan'ı yönetmen olarak 'sahaya sürdüğü' bu 'ilk film' -teknik noktada- geçer not alsa da (sinematografik olarak çok şey vaat etmiyor ama en azından rejisi kötü değil), 'geçer not'un 'geçmeye yetmeyeceği' yolların müdavimleri olarak "yetmez ama hayırlısı" diyoruz.
Ben bir 'soru'nun, 'sorun' olmama potansiyelini severim. Öyle bir soracaksınız ki, bir başkası öyle soramayacak. O soru ki, severim, cevabı değil, bana kendini düşündürecek. Öyle de bir mizah isterim ki, karası ile makbul, bana hüznümü sevdirecek.
Dedim ya; Siz, yaşamayı tavsiye etmek için 'ölümü kullanan' ölümlülersiniz. Siz, komedinin hüzünden nasıl beslendiğine vakıf olamayacak derecede vasıfsız profesyonellersiniz. Ve biz, ölümü karalayarak yaşayabileceğimizi düşündüğümüz, hayatı aklayabileceğimizi sandığımız müddetçe ölüme mahkumuz.
Ve sırf bu yüzden; 'kadına şiddete evet'!
Abdulhamit Güler - Haber7
abdulhamitguler@gmail.com
Yorumlar1