Sinemada 'biçim' ve film diline etkisi
- GİRİŞ17.06.2012 09:30
- GÜNCELLEME17.06.2012 09:30
İçsel, sezgisel ve dahası hissi/duygusal etkisi olan sinema, bu gücünü ‘biçimi’nden alır.
Sinemada biçimi ortaya koyan şey ise görsel araçların kullanım tercihidir. Bu da, görüntünün elde edilmesinin yöntemi olarak, ‘hareket’ ifadesiyle nitelendirilir. ‘Kamera hareketi’, ‘objektif hareketi’, ‘kaydırma hareketi’ kavramları sinemanın biçimine hizmet eden ‘tercihler’dir.
Elbette sinema dilini oluşturan ‘biçim’ unsuru sadece kamera kullanımı ile ilgili değil. En az bu kadar önemli olan bir diğer husus ise ‘montaj’ ve ‘kurgu’dur.
Kurgu ile montajı birbirinden ayırmak hayati derecede mühim. Zira kurgu, senaryoyu da içine alan, görsel olmayan noktaları da kapsayan, ‘filmi her manada maksada uygun olarak kurmak’ diye tarif edebileceğimiz (basit olarak sıraya koymak olarak da adlandırabiliriz) bütünsel bir unsurdur.
Montaj ise tamamen görsel ve işitsel unsurların kullanımını (film bittikten sonra) gaye edinen ‘teknik’ bir aşamadır. ‘Post prodüksiyon’ (yapım sonrası) diye nitelediğimiz, montaj setinin (analog veya dijital) başına geçilerek operatör vasıtasıyla film dilini şekillendiren bir ‘dokunma’ aşamasıdır. Görsel ve işitsel malzemeler montaj aşamasında bir araya getirilir.
Kurguyu meselenin teorik yanı, montajı ise teorinin hayata geçirildiği nokta olarak da ifade edebiliriz.
İşte bu minvalde, sinemanın biçimini ortaya koyacak ‘şeklî' unsurların bir araya gelmesi, film dilinin önemli bir kısmını oluşturur. Bunun yanı sıra oyunculuk ve zaman-uzam ‘somutluğu’, dili tamamlayan ögelerdir.
Daha hikaye aşamasında başlayan film dilinin oluşumu, montaj bitene kadar çok farklı noktalarda farklı ‘dokunuşlarla’ kendini bulur.
Senaryodan devam edelim…
Aslına bakılırsa film dilini oluşturan en temel nokta burası. Diyalog kullanımı, olay örgüsünün kuruluşu ve elbette -maksada binaen- ‘görselin tarifi’, senaryonun film diline daha baştan yaptığı katkıdır.
Eğer diyalog çoksa, görselin işlevini de ‘çalan’ bir yapıyla ‘kör göze parmak’ nispetince sözel tarife dayalıysa, senaryo, hissiyattan uzaktır. Zira sinemayı hissetmek, duyu organlarından gayrı bir aşamadır. Evet, duyu organlarının ‘katkısı’ illa olacak. Hatta ‘malzeme’ budur. Fakat hissetmek ve sezmek diye bahsettiğim durum, -senaryonun izleyiciye ‘müsaade ettiği’ oranda- ‘çıkarım yapmak’ ile alakalıdır.
‘Seni seviyorum’ demenin, ‘seni seviyorum’ demekten çok daha etkili ve kalbe ve ruha dokunan yolları vardır. Bu, dil değil, görseldir. Gözlerden alacağınız mana, sözden duyacağınız yapaylıktan çok daha uzak ve içseldir.
Bu sebeptendir ki, ‘sanat filmi’ dediğimiz eserlerde fazla söze yer verilmez. Zira hedef, izleyicinin hissi ve sezgisidir.
Filmin biçimini oluşturan önemli noktalardan biri, (belki de en mühimi) kamera kullanımıdır. Yani sıralı kurgu tercihi de bu ehemmiyete katkı sağlar. Bir planın uzunluğu, kurgu hızı ve mizansen gibi unsurlar, biçimsel olarak film dilini oluşturan aşamalardır.
Kurgu tarzı sinema, belli kurallar dahilinde montaj ile, ve farklı açıları bir arada verme adına sık sık görüntünün değiştiği dildir.
Oysa mizansen tarzı sinemada uzun planlar, az kesinti ve montaj masasında en az müdahaleyi amaç edinir.
Yorumlar1