Helal Gece, lal olursa!
- GİRİŞ26.08.2012 09:26
- GÜNCELLEME26.08.2012 09:26
İnsan bazen, hayatını, gününü, gündüzünü, gecesini ve ânını susturur...
İnsan hayatının en önemli anlarından biridir, evlenilen gün. Ve gecesi çok özel elbette. Hayat susar, insan susar, baht konuşur...
Fakat öyle hayatlar vardır ki, içinin içinde bir çığlık olarak geceyi susturur.
Öyle hayatların, öyle bahtları; öyle kaderlerin, öyle anları vardır ki, lal* olur...
Bir 'sorun' olarak filme alınan 'çoçuk gelin' meselesi, 'Reis Çelik anlatımı' ile beyaz perdeye çıktı. Yönetmen filme 'Bir Reis Çelik Anlatısı' diyerek başlıyor. İddialı, ancak hakkını veriyor.
Her daim riskli konuların yönetmeni olan Reis Çelik, önceki eserlerini çektiği dönemlerle kıyaslanmayacak derecede rahat bir ortamda olsa da, toplumsal manada hala sorun teşkil eden bir meseleye, cesurca eğiliyor.
'Cesareti', bu konuyu ele alması değil. Cüretini gösterdiği nokta, meseleye yaklaşımı.
Reis Çelik'i bilmeyen, filmde 'gelenek karalaması', 'insanımızın kötülenmesi' veya 'üstten bakışçı' bir yaklaşım olacağını düşünebilir. Lakin Reis Çelik bu topraklara yabancı bir yönetmen değil. Her filmi bir yaraya dokunur. Bu sebepten Çelik, yaralıdır ve yaralar.
Açıkçası filmin başlarında bildik bir hikayenin 'tekerrürü'nü izleyeceğimi düşündüm. Fragman ve Reis Çelik etiketinden ümitli olsam da bu kadarını beklemiyordum.
Öncelikle filmin büyük bir kısmı tek mekanda geçiyor; yatak odası (gerdek odası).
Oda dışındaki planların bir kısmı uzun ve hoş, tek planlar, bir kısmı rüya sekansları ve bir kısmı da düğün sahnesi.
Çelik'in cesaretini ortaya koyan durum, 'kadın hakkı' olarak değerlendirilecek konuya erkek açısından da bakması. Yani bütüncül bir karalama değil, aynı oranda anlama çabasında...
Erkek karakterin (İlyas Salman), 'ne yapalım, kaderimiz' repliğini sık sık tekrar etmesi ve 'zaruri' durumlarını ifade etmesi, 'çocuk gelin geleneği'nin anlaşılması bakımından mühim.
(Böyle bir şeyi desteklemediğimi özellikle belirttikten sonra mevzua dönelim.)
Ne çocuğa, ne de erkeğe sormadan, kan davasını sonlandırmak adına bir çözüm olarak ortaya konan 'alışveriş', evdeki kızın yaşının küçük olması, varacağı erkeğin çok çok büyük olması halinde bile değişmiyor. Kural kuraldır, yaş farkı halel getirmez!
Feodal toplumlarda, ataerkil aile yapısında bulunabilecek 'çözüm'lerden olan bu 'alışveriş', 'kent yaşamı'na alışmış, 'şehir'i bile unutmuş bizlerin anlayabileceği bir şey değil.
"İtiraz etmeden önce anlayalım" düsturu ile yola çıkan Reis Çelik, -elbette- kabul edemeyeceğimiz durumu en sade şekliyle anlatmış.
Saatlerce 'gelin'e dil döken, masal anlatan ve hatta oyun oynayan 'damat', daha önce 'namus meselesi' sebebiyle annesini vurmuş, yıllar sonra yine aynı sebeple başka bir akrabasını öldürmüş, bir 'soytarı'dır. Karakterin kendi ifadesi olan 'soytarı' kelimesi, 'ataerkil' toplumda erkeğin bile aslında söz sahibi olmadığını, yegane sözün töre olduğunu, sahibinin ise yine törenin kendisi olduğunu vurguluyor.
Ve öyle garip bir durumu ortaya seriyor ki, Lal Gece; töreyi oluşturan insanoğlu, zaman sonra töreye karşı savunmasız ve hatta törenin kölesi haline geliyor.
Reis Çelik, nev-i şahsına münhasır üslubu ile Lal Gece'de, 'sessizliğe gömülmüş' insanların ortak kaderinin sonucu olan bir sessizlik gecesini, bir sükut ânını, bir zaruretler dönemini belki en uygun dille anlatmış.
Hem kadına hem erkeğe 'içeriden bakan' Çelik, 'anlayarak itiraz etme'nin salahiyetinin farkında olarak 'akıllıca' bir eser ortaya koymuş.
Aklı ile film yapan bir yönetmenin hem akla, hem de gönle hitap etmesi kolay bir şey değil.
Filmde 'olumsuz' hiçbir şey yok değil...
Oyunculukların çok iyi olduğu filmin büyük kısmında 'doğallık' var. İlyas Salman ve başrol arkadaşı Dilan Aksüt dışındaki oyuncuların tamamı köy ahalisi zannımca. Gayet güzel olmuş. Dilan Aksüt'ün de ilk uzun metraj denemesi zaten...
Lakin sette 'namaz kılmayı bilen' biri olsaydı daha iyi olurdu, gibi geliyor. Zira Salman, gerdek öncesi kılınan namazda, 'sücud'da iken de ellerini göbeğinde bağladı. Gönül isterdi ki, gelenek noktasında hassas ve maksadını bunun üstüne bina eden bir filmde böylesi hata yapılmasın.
Film dili açısından genel olarak başarılı bir iş ortaya koyan Reis Çelik'in özellikle rüya sahnesi etkileyici. Kullanıldığı yer başarılı, zira izleyiciyi sıkılmaktan kurtarıyor ve yeniden filme dahil ediyor.
Bazı çerçeveler maksada çok uygun gelmedi. Film dilini zedeleme tehlikesi var. Ancak genel değerlendirmeyi olumsuz etkileyecek bir durum yok.
Neticede Reis Çelik, konusunun 'albenisi'ne teslim olmadan, cesur bir 'anlama bakışı' ortaya koyarak, kalitesine yakışır bir eser çıkarmış.
*: Lal: Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz - TDK
Sinopsis:
Henüz ergenliğe girmiş küçük bir kız olan "gelin", uzun yıllar hapis yattıktan sonra memleketi olan köyüne geri dönen ve kendisinden 50 küsur yaş büyük "damada" sorgusuz sualsiz verilir. Başta korkar, ağlar; hatta direnir; başına ne geleceğinden hem habersiz hem de yarım yamalak kulaktan dolma laflar donanmıştır. Gerdek odasında tüm korkusuyla oturan gelin, dedesi yaşındaki damadın odaya adım atmasıyla gerçeklerle yüzleşmeye başlayacaktır...
Abdulhamit Güler - Haber 7
abdulhamitguler@gmail.com
twitter: @_hayirlisi_
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol