Elveda Katya, merhaba vasat!
- GİRİŞ23.12.2012 09:24
- GÜNCELLEME25.12.2012 13:54
Hal böyle olunca sinema yapanların 'sineması'nda, görüntü dışında ve aslında görüntüyle doğrudan ilişkili unsurların ehemmiyeti artıyor.
Nedir bunlar; senaryo, oyunculuk, sanat yönetimi vs...
Bunların her biri 'film dili' dediğimiz olguyu meydana getiriyor.
Son dönem yerli yapımlarda 'güzel görüntü' verimine şahit olmakla beraber, bütünlüklü bir dil istikrarını teğet geçenler de çoğunlukta.
'Elveda Katya', tam da bu şekilde tarif edebileceğim bir film.
2000'li yılların başında yaşanmış bir hayat hikayesinden uyarlanan film, Batum'da bir yetimhanede büyüyen Rus kızı Katya'nın hiç tanımadığı babasını bulmasını anlatıyor.
Filmin resmi internet adresindeki hikayesi şöyle.
Katya 18 yaşına girdiğinde yetimhaneyle ilişiği kesilir. Gidecek yeri ve kimsesi olmayan genç kız, karşısına çıkan esrarengiz bir kadından babasıyla ilgili gerçekleri öğrenir. Katya'nın babası Trabzonlu bir kaptandır. Katya babasını bulmak için Trabzon'a doğru yola çıkar. Ancak o yıllarda Karadeniz'de Rus kadınları pek hoş karşılanmamaktadır. Yerel halk onlara "Nataşa" diye hitap etmektedir. Katya bu acımasız gerçeğin en yoğun yaşandığı bir dönemde, dilini ve kültürünü bilmediği Trabzon'a ayak basar. Gencecik, dış dünyaya karşı deneyimsiz bir Rus kızı olarak.
Katya'nın Trabzon'da babasını bulması zor olmaz. Yunus Kaptan herkes tarafından bilinen ve saygı duyulan emekli bir uzun yol kaptanıdır. Son yıllarda kendini tamamen ailesine ve ibadete adamıştır. Yıllar önce Rusya'da yaşadığı yirmi günlük aşk kaçamağından bir kızı olduğunu o güne kadar bilmemektedir. Katya'nın ortaya çıkmasıyla birlikte Yunus Kaptan'ın aile hayatı fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi çalkalanmaya başlar. Bir yandan aile ve mahalle baskısı, diğer yandan vicdan muhasebesi yaşlı adamı fena halde zorlar. Yalnız Yunus için değil, Yunus'un karısı ve çocukları için de hayat artık eskisi gibi olamayacaktır. Hepsi tek tek seçim yapmak ve tarafını belirlemek zorunda kalır. Bu hikaye dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zaman yaşanabilirdi. Her liman kentinde bir denizciye aşık olan ve arkasından gözyaşı döken kadınlar vardır. Kimbilir kaç genç bugüne kadar dünyanın bir köşesinden diğerine babasını aramak için yolculuk yapmıştır. Katya ve Yunus Kaptan'ın hikayesi bunlardan sadece biri. Birbirimize karşı beslediğimiz önyargılar ve mahalle baskısı insanlığımızın önüne geçtiğinde hiç kimse mutlu olamayacaktır.
Kısa hikaye dediğimiz sinopsise bakınca filmden çok fazla şey anlayamazsınız. İyi bir konu olup olmaması hususunda kanaate varabilirsiniz. Lakin her haliyle bu sadece önyargı olur.
Bir de filmlerin afişleri olur.
Ne kadar dikkat ediyorsunuz bilmiyorum fakat ben filmi afişinden tanıyorum. Bugüne kadar hiç şaşmadı.
Filmin kalitesi kesinlikle afişine yansıyor.
Zira afiş de, tıpkı filmin kendisi gibi estetik bir kalibre gerektiriyor ve ortaya çıkan iş sinema eseri hakkında ipucu veriyor.
Elveda Katya hakkındaki ilk kanaatim afişinin kötü oluşuydu.
Fragmanı fena değildi. Lakin fragman aldatır. Aldanmamak için şansımı denedim. Filmi izledim. Beklediğim gibi çıktı.
Sinematografisi vasatta dolaşan, genel olarak 'şaryo' dediğimiz raylı sistemli kamera hareketlerine mahkum ve bir miktar da 'steady-cam' dediğimiz vücuda bağlı kameranın sarsıntısız takip imkanına sığınan yapıda.
Yönetmen Ahmet Sönmez'in dizi sektöründeki teşriki mesaisinin etkisi olarak sinematografi, televizyon filmi standartlarına daha yakın.
Görsel olarak sınıfta kalmasa da sinema namına doyurucu olmayan Elveda Katya'nın senaryosunda da ciddi sorunlar var.
Gerçek bir hayat hikayesi olabilir. Ancak bunu senaryoya aktarırken mantıklı ve 'sinema'nın sınırlarına saygılı davranmak gerekir.
Örneğin; baba ile evladın, tam da 'bilinmeyen kız' ortaya çıkacağı sırada 'hesaplaşması' falza kurmaca. Senaryonun kendi içindeki olay kurgusu sağlıklı olmamış.
Ayrıca dindar insanların 'çelişkisi'ni ortaya koyma adına Kadir İnanır'ı sık sık camiye gönderme ve ilerleyen sahnelerde kadınların meydan hesaplaşmasını yine cami önünde yapma da bütün içerisinde sırıtıyor.
Ve bir senaryoyu özel kılan unsurlardan biri elbette diyaloglar...
Senaryodaki birçok diyalog ve hatta monolog yersiz.
Misal; kapıyı açmaya giden birinin, içeri geldiğinde, bir adım arkasından gelen kişiyi "şu kişi geldi" diye takdim etmesi ne kadar gariptir. Gelen zaten ev ahalisinin çok yakınıdır. Hemen arkandadır. Sen söylediğin sırada herkes onu görmüştür. Böyle bir şeye ne gerek vardır.
İşte böyle nüanslar senaryoyu geri dönülmez şekilde vasatın altına indirebiliyor.
Aslında çok mühim bir noktaya dikkat çeken Elveda Katya, mesajını doğrudan iletme ve daha en baştan belli etme 'noksanlıkları' sebebiyle vasatı aşamamış bir film.
Kadir İnanır'ın Karadeniz yerinde uyguladığı oyunculuğu ve diğer bazı oyunculukların olumlu katkısı da filmi vasatın üstüne çıkaramıyor.
Abdulhamit Güler - Haber 7
twitter: @_hayirlisi_
Yorumlar2