Meğer hepimiz yanılmışız!
- GİRİŞ15.06.2009 08:57
- GÜNCELLEME15.06.2009 08:57
'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Bütün illegal yapılanmalar deşifre oluyor. Bu saatten sonra kimse andıçlarla, komplolarla, suikastlarla amacına ulaşamaz' diyorduk ki Taraf'ın manşeti acı gerçeği yüzümüze vurdu.
Darbecilik bazılarının genlerine işlemiş ve uslanmıyorlar. 2004'te Hilmi Özkök döneminde sivil toplumu yönlendirme ve yönetme planları yapılmıştı. Yaşar Büyükanıt döneminde en kapsamlı toplum mühendisliklerinden birisi; Lahika-1 ortaya çıktı. Bugün ise İlker Başbuğ dönemi ve benzeri bir plan daha.
Hasan Celal Güzel dünkü köşesinde MGK'da yaşadığı bir olayı anlattı. Yaklaşık 30 yıl önce de Gülen Hareketi'ni silahlı terör örgütü gösterebilmek için benzer girişimler olmuş. Belli ki bir 'kurum kültürü' var.
Taraf'ın yayınladığı belgenin en vahim tarafı ise kendi vatandaşına komplo kuran bir zihniyetin yönetim kademelerinde olduğunu göstermesi. Suç işlemiyorlarsa tezgahı kurarsın, uzantılı ekiplerle de kamuoyu oluşturup masum insanları terörist gösterirsin!
Aslında sayfalarca yazı yazmanın, saatlerce konuşmanın çok bir anlamı yok. Taraf'ın yayınladığı belge bizzat İlker Başbuğ'u tekzip etmiş durumda. Başbuğ'un 'içimizde darbeciler barınamaz, demokrasiye ve dine saygılıyız' dediği günlerde bir komplo andıçı hazırlanıyor. Karargahta seçilmiş bir hükümete ve bir sivil toplum hareketine karşı entrika boyutları da içeren bir andıç hazırlanabilmesi demokrasi için yüz kızartıcı bir durumdur.
Asıl düşündürücü tablo ise Ankara'nın sessizliği. Tepkiler cılız, siyasetçiler ortada yok. AK Parti'deki sessizliğe MHP ve CHP'nin de suskunluğu eklendi. Oysa bu andıç milletin kendisine, seçtiği siyasilere ve iktidara karşı hazırlandı. Hiç kimsenin görmezden gelme lüksü yok. Meclis'in konuya el koyması ve sorumluların yargı önüne çıkarılması şart. Yoksa Meclis duvarındaki 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' sözü anlamsızlaşacaktır.
Ya Zahid Akman haklı çıkarsa?
RTÜK Başkanı Zahid Akman aylardır gündem. Makam aracından kaldığı lojmana, mal varlığından akşam arkadaşlarıyla oynadığı okeye kadar her şey manşetlere çıktı.
Neredeyse her gün 'bugün de istifa etmedi' haberleri yapıldı, ana haber bültenlerine konu oldu. Öyle ki bizzat kendisi, hakkındaki iddiaların önüne geçip haberlerin öznesi haline geldi.
Akman sık sık 'medyatik bir linçe tabi tutuluyorum. Hakkımdaki iddiaları ben bile bilmiyorum' dese de kimseye dinletemedi.
Ortada bir yolsuzluk iddiası var. Normalde sorumlular hakkında iddianame düzenlenir, varsa deliller ortaya konur, yargılama yapılır ve adalet tecelli eder. Ama konu o kadar politize edildi ki kimse ne iddiaları hatırlıyor ne de süreçteki tuhaflıkları konuşabiliyor. Dava rayından çıkıp iç politika malzemesi haline geldi.
Bugünkü tartışmalara konu olan operasyon 3 yıl önce başladı. Alman polisi Deniz Feneri Derneği'nin yönetim ofisini bastı. Tüm bilgisayarlara, evraklara el koydu. Hâlâ da ellerinde. Fakat hızlılığı ile bilinen Alman makamları dosyayı inceleme, yargılama ve Türkiye ile işbirliği konusunda yavaş kaldı.
Geldi, gelecek denen, üzerinde fırtınalar kopartılan dosya aylar sonra geldi. Fakat bu kez de eksik geldi. Hem Akman hem de Adalet Bakanlığı süreci hızlandırmak için devreye girdi fakat kamuoyundaki algı 'sürecin savsaklandığı' yönünde.
Almanya'nın Ankara Büyükelçisi hafta sonu Türk gazetecilere 'Baykal'ın elinde ne var bilmiyorum. Ama orijinal belgelerde ne Başbakan ne de AK Parti ile ilgili bir suçlama var' dedi.
Akman'la ilgili iddia kuryelik yaptığı yönünde. Ama bu iddiayı destekleyecek somut bir delil de üç yıldır ortaya konamadı. Aslında Akman'ın görevinden ayrılmasının ya da ayrılmamasının hukuken soruşturmayı etkileyecek bir yönü yok. Çünkü pozisyonu yargılanmasına engel değil. Dokunulmazlığı sadece bulunduğu konumla ilgili icraatlarını kapsıyor.
Zahid Akman haksız çıkarsa kolay. Yargılanır ve cezasını alır. Fakat ya haklı çıkarsa? O zaman bu medyatik linçin hesabını kim ve nasıl verecek?
Yorumlar2