Sarkozy, işçi, Dersim
- GİRİŞ27.02.2011 11:41
- GÜNCELLEME27.02.2011 11:41
Sarkozy’nin bugün başkanlığını yaptığı Fransa, 1789 Devrimi’yle kazandığı dünyadaki “entelektüel liderliğini” yirminci yüzyılın ortalarına doğru kaybetti.
O günden sonra da en azından entelektüel planda sürekli geriledi.
Fransız solu devletçilik fetişizmini aşamadı, Fransız sağı da gittikçe ırkçılaşarak sonunda Nazizm’e vardı.
O koskoca kültürü, o muhteşem geçmişiyle Fransa’yı, ne yazık ki bugün “Avrupa’nın köylüsü” durumuna düşürdüler.
Fransa’nın dünya çapındaki aklı başında adamları da bu kayboluşun içinde seslerini çok fazla duyuramadılar.
Sarkozy, boyunun kısalığını sehpaların üzerine çıkarak kapatmaya çalışan acıklı kompleksinin benzerini yönettiği ulusun temsilinde de göstererek, güçsüzlüğünü manasız bir küstahlığın üzerine çıkarak gizlemeye çalışıyor şimdi.
Türkiye’ye “Şunları, şunları yapsanız iyi olur” diyerek demokratik bir “kriterin” gerekliliğini hatırlatmıyor, “Ne yaparsanız yapın Avrupa’ya giremezsiniz” diyor.
Niye?
Avrupa’nın diğer yeni üyelerinin durumuna, yakın geçmişlerine, yaşadıklarına, ekonomilerine baktığımızda, bunun tek cevabı “Müslümanlık” olarak ortaya çıkıyor.
Bir dini ve o dinin mensuplarını bütünüyle reddetmenin “ırkçılıktan” başka bir açıklaması yok.
Zaten bu zavallı tıkanıklığından dolayı bugün Fransa, Cumhurbaşkanı’nın eşi Carla Bruni kadar bile ilgisini çekmiyor dünyanın.
Edebiyattan teknolojiye, sinemadan modaya her dalda Fransa’ya büyük bir fark atan Amerika ile İngiltere’nin Türkiye’nin AB adaylığına yaklaşımıyla Fransa’nın yaklaşımı arasındaki fark, Türkiye’den ziyade Fransız yöneticilerinin eksikliğinden kaynaklanıyor bence.
Ne Türkiye ne de Avrupa Birliği, ilişkilerini Sarkozy’ye göre ayarlamayacak elbette.
Sarkozy, ülkesindeki birkaç ırkçının oyunu almak için kaybedeceği bir politika izliyor.
Sonunda, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini ıssız bir plajda, kendine bol gelen şortuyla yalnız başına koşarken üzüntüyle izleyecek.
Şimdi bu zavallı, kompleksli Fransız politikacısını bir kenara bırakıp, asıl soruları kendimize sormalıyız.
Neden, Avrupa Birliği’ne muhtacız?
İki örneğe bakarak anlayabiliriz durumu.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol