Dağlıca ve Topal

  • GİRİŞ18.10.2011 08:32
  • GÜNCELLEME18.10.2011 08:32

Zaman gazetesi muhteşem bir iş yapmış, Mustafa Gürlek, Dağlıca Karakolu’nun komutanı Onur Dirik’i bulup konuşmuş.

Başka bir olayda bir üsteğmenin ölümüne neden olduğu için ordudan atılan Yarbay Dirik, “Biz PKK’nın hareketliliğini 28 gün önceden fark etmiştik. Baskından dört saat önce biz baskın yapacaktık ama üst komutanlar bu operasyonu engelledi. Taburu teröristlerin bulunduğu istikametin tersi istikamete yönlendirdi” diyor.

Baskın sırasında taburun üstünde “İnsansız Hava Aracı”nın uçtuğunu ama o dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde böyle bir araç bulunmadığını söyleyen Dirik, bu baskına “yabancı ülkelerin” de karıştığını ima ediyor.

Dağlıca Baskını’nda 12 asker öldü, sekiz asker kaçırıldı.

Baskının bütün günahını o kaçırılan sekiz askerin üstüne yıkmaya çalıştılar önce.


Taraf
gazetesi, o aşamada Dağlıca Baskını’nı gündemine aldı.

Önce sorular sorduk.

Sonra olayla ilgili belgeleri yayımladık.

İstihbarat raporları baskını önceden haber vermişti.

PKK’nın baskın yapmak için geleceği yöndeki bütün mevziler boşaltılmıştı.

Askerlere bozuk silahlar dağıtılmıştı.

Karakolun bütün ışıkları yakılıp “hedef” aydınlatılmıştı.

Dirik’in Zaman’a yaptığı açıklamaya göre PKK, karakolun civarına “hiç engellenmeden” 18 ağır uçaksavar silahı yerleştirmişti.

Büyük bir şike vardı bu baskında.

Şimdi Dirik itiraflara başlayarak, suçun kendisinde olmadığını, komutanların kendisini ters yöne sevk ettiğini söylüyor.

Söylediği doğru da olsa, yanlış da olsa, olayın bir numaralı sanığı ve tanığı yarbay, bu baskında büyük bir “suç” işlendiğini ama bunun “üstleri” tarafından emredildiğini itiraf ediyor.

Suçlunun kim olduğundan daha önemli olan, “suçun” varlığının itirafı burada.

Niye böyle bir şey yapıldığını daha sonra Ahmet Davutoğlu anlatmıştı.

Ordu, hükümeti Kuzey Irak’a yapılacak bir kara operasyonuna ikna etmek için Dağlıca’yı kullanmak istemişti.

Hükümet meseleyi fark etmiş ve bu oyuna düşmemişti.

Bu savaşa boşuna “kirli savaş” denmiyor, her yanı kirli bir savaş bu, neresinden tutsan elinde kalıyor.

Dağlıca Baskını’nın ordu içindeki suçluları bulunacak, bu anlaşılıyor.

Başka bir davadan şu anda hapiste olan Orgeneral Hasan Iğsız, öyle bir baskından sonra baskını yiyen karakolun komutanına neden madalya taktığını açıklamak zorunda kalacak.

O 12 çocuğun niçin ölüme atıldığı ortaya çıkacak ve bunun sorumluları yaptıklarının hesabını verecek.

Yaşadığımız dönemdeki en önemli gelişme, devletin içinde “suç işleme özgürlüğünün” bitirilmesi bence.

Artık “canımın istediğini öldürtürüm, hesabını vermem” inancı sona eriyor.

Dağlıca, bu gelişmenin önemli merhalelerinden biri.

Buna benzer bir başka rezillik de Ömer Lütfü Topal cinayeti.

Topal’ı “özel harekâtçı” polislerin öldürdüğüne inanılıyor.

Zaten o dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu bu suçlamayla “üç polisi gözaltına aldıklarını ama Ağar’dan gelen bir emirle Ankara’ya göndermek zorunda kaldıklarını” açıkladı.

Bizim Arzu Yıldız’ın haberine göre savcı Topal cinayetini soruşturan bütün polisleri şimdi “tanık” sıfatıyla ifade vermek için çağırdı.

Bu soruşturmada da ciddi bir kararlılık olduğu görülüyor.

Cinayeti çözecekler.

Topal cinayetini çözmek demek, Susurluk rezilliğini çözmek demek.

Zengin bir kumarhane sahibini polislerin neden öldürdüğünü, o polislerin neden korunduğunu ortaya çıkardığınız zaman Susurluk’un sistematiğini de çözersiniz.

“Askerî vesayet dönemi” dediğimiz “pervasız cinayetler döneminin” kepazelikleri birer birer aydınlanıyor.

Bunun tek amacı “suçluları” cezalandırmak değil.

O, ikinci belki de üçüncü amaç.

Asıl amaç bu devletin içindeki “suçlulara”, kendini devletin sahibi sananlara, kendini hukukun üstünde görenlere, “öyle olmadıklarını” anlatmak.

Dağlıca gibi, Topal cinayeti gibi “devlet suçları”nın aydınlanması, bundan sonra aklından suç işlemeyi geçiren her devlet görevlisini durduracaktır.

Devlet görevlilerinin içine “beni yakalar, yargılarlar” korkusu sindiği anda devlet de gerçek bir devlet olmaya başlamış demektir.

Suçluyu yakaladığınızda değil, devletin içinde suç işlemeyi imkânsız kıldığınızda devlet oluyorsunuz çünkü.

Ahmet Altan / Taraf
ahmetaltan111@gmail.com

Yorumlar2

  • fahrettin bekiroğlu 13 yıl önce Şikayet Et
    BAZI DOĞRULAR. Yazınızda bazı doğrular var. Ama olayın sadece birtarafına bakıyor vede taraf tutuyorsunuz.Susurluğu anarken zamanın başbakanı Erbakan bunlar fasa fiso işler dediğinide hatırlatsanız ve bu hükümette Abdullah Gülünde bakan olduğunu AKP nin yarıbının o günkü pislikleri örtmek için içinde bulundukları partiylebirlikte çok çabalar harcadıklarınıda yaz ki millet doğruyu bulsun.Ağarın,İbrahim Şahinin,Veli Küçüğün,Perinçeğin pislik olduğunu herkes biliyor ama terör mücadelesi yapan eski askerlerin yaptığı mücadeleyi suç sayarsan işte bugünkü siyasiler gibi terör batağına saplanırsın.Yarın bir komser ,yada gizli tanık çıksa Bitlis teki şehit polisleri Vali ile Emniyet müdürü ölsünler diye bombanın üstüne saldı derse ne diyeceksiniz.
    Cevapla
  • Mütebessim 13 yıl önce Şikayet Et
    Kilit nokta: insansız hava aracı. Bence yazidaki kilit nokta, baskın esnasında taburun üstünde uçan insansız hava aracı ve saldırıya yabancı ülkelerin de katıldığının ima edilmesi. Hangi ülkeler olduğunu tahmin edebiliyoruz. Daha kötüsü, bana kalırsa sadece bu saldırı da değil, özellikle son zamanlardaki belki de bütün saldırılarda aynı şeyler yaşanıyor olabilir. Bir ülkeye karşı açıktan değil de bir terör örgütü kisvesi altında, kalleşçe yapılan saldırılar söz konusu. Acı olan tarafı ise ellerini kollarını sallaya sallaya bu saldırıları yapabiliyor olmaları.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat