Titanik
- GİRİŞ14.04.2012 12:02
- GÜNCELLEME14.04.2012 12:02
Bizim berber Celal çok eğlenceli adamdır, gerçi Başar benim berbere gitmeme hep şaşıyor, “sizden para alan berberi vurmalı” diyor ama Celal zaten vermesen para soracak biri değildir, o “sanatını icra edip” sohbet etmekten hoşlanıyor.
Titanik’le ilgili bir belgesel seyretmiş. Üç yılda inşa edilip, “asla batmaz” diye denize salınan geminin niye battığını araştırıyorlarmış.
Mesele geminin perçinlerindeymiş.
Geminin gövdesindeki sacları birbirine perçinlemek için bir makine yapmışlar, o makine gövdeyi perçinlemiş ama geminin burnuna doğru bir eğim olduğundan makine o eğime oturmamış.
Burun kısmını işçiler elle perçinlemek zorunda kalmışlar.
Onun için geminin ön tarafı, gövdesi kadar sağlam olmamış.
Buzdağı gemiye çarpınca, perçinleri parçalayıp sacları yırtmış.
Geminin ön tarafına su dolmuş, geminin dengesi bozulmuş.
“Nasıl olsa batmaz” diye gemiye çok fazla filika koymadıkları için kurtulanların sayısı da çok az olmuş.
İşin en acıklı yanlarından biri ise bütün bu felakete gemi telsizcisinin akılsızlığının yol açması.
Titanik’in çevresinde bulunan bir gemi telsizle “önünüzde bir buzdağı var, dikkat edin” diye uyarı mesajı göndermiş ama Titanik’in telsizcisi, “bizi meşgul etme, görüşmelerimiz var şimdi” deyip bu uyarıyı üstlerine aktarmamış.
Bunları anlattıktan sonra asıl yorumuna geldi.
“Abi, adamlar bu gemiyi 1912’de yapmışlar, biz 1915’te Çanakkale’de savaşırken bizde bir tek Nusret mayın tarama gemisi var, aradaki farka bak, onlar Titanik gibi gemiler yaparken biz gemi yapamamışız.”
Titanik’in Belfast’ta üç yıl süren yapımı sırasında on bir binden fazla tersane işçisi çalışmış.
O sırada Osmanlı’da toplam işçi sayısı kaçtı acaba diye de merak ettim.
Celal’in Titanik yorumu, bazen nasıl ortaklaşa bir körlük içine hapsolduğumuzu gösterdi bana.
Biz hep Çanakkale’yle övünüyoruz, binlerce insanımızın ölümü pahasına İngilizleri orada tutmuş olmaktan duyduğumuz gurur diğer bütün gerçeklerin üstünü örtüyor.
Onca ölü vererek “tuttuğumuz” İngilizlerin daha sonra nasıl İstanbul’u işgal edebildiklerinden pek söz etmiyoruz, sanki savaş Çanakkale’de bitmiş gibi anlatıyoruz bütün hikâyeyi.
Ama tabii daha önemlisi, savaştığımız ülkeyle aramızdaki korkunç “teknoloji” farkı.
“Düşmanınız” on bir bin işçiyle gemi yapacak düzeydeyken siz gemi yapamıyorsanız, savaşı kim kazanır?
Daha cesur, daha cengâver, daha kahraman olan mı yoksa üç bin yolcu kapasiteli gemiler yapabilen mi?
Titanik de “modelinin” tek örneği değil, onun gibi iki tane daha yapmışlar o sırada.
Peki, bizim Celal’in bana söylediğini niye hiçbir öğretmen bu ülkedeki çocuklara söylemiyor?
Niye hep kahramanlık, yiğitlik, ölüm öne çıkarılıyor?
Neden bu ülkedeki hiçbir tarih dersinde, bizim “berber sohbeti” düzeyine ulaşabilen yorumlarla anlatılmıyor gerçekler, neden hiçbir öğretmen “biz onlarla savaşıyorduk ama onlar o sırada on bir bin işçiyle üç bin kişilik yolcu gemileri yapabilecek teknolojiye sahiptiler” demiyor?
Çünkü bizim “milli” eğitimin amacı, her an “büyüklerinin emriyle ölüme gidebilecek” askerî birlikler hazırlamak.
1915’teki teknolojik farklılığa hiç vurgu yapmadan sadece Çanakkale kahramanlığını anlatıp durmanın başka hiçbir amacı yok.
Boşuna “biz asker milletiz” deyip durmuyoruz, bu eğitimden “asker kafasından” başka ne çıkabilir?
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol