Masada Kaybedilen Vatan; Ege Adaları

  • GİRİŞ04.02.2017 09:32
  • GÜNCELLEME06.02.2017 07:28

Son günlerde ülkemizin en önemli gündem maddesi Yunanistan’la bir türlü çözemediğimiz Kardak Kayalıkları ve Ege Adaları meselesidir. Yunan Cumhurbaşkanı tarafından da ifade edildiği üzere bu esasında Lozan denilen ve bize zafer diye yutturulan Antlaşmanın bize bıraktığı bir meseledir.

Bizlere bir zafermiş gibi sunulan Lozan Konferansında çok fazla kaybımız var. Ama,  Türkiye açısından en dramatik kayıplardan biri de ‘Ege Adaları’dır. Yunanlılar’a ve İtalyanlar’a verilen her ada ile Anadolu’nun Ege ve Akdeniz’imize açılan kapılarına birer kilit vuruluyordu. 12 Adalar daha önceden İtalya’ya verilmişti. Fakat bu adalar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanlar tarafından işgal edildi. O günlerde adalarda baş gösteren kıtlık hadisesi ekonomileri ciddi ölçüde sarsmaya başladı. Coğrafi olarak adalara uzak olan ve malzeme götürmek için katetmesi gereken yol maliyeti ciddi boyutlara varmasından dolayı Almanlar, adaları Türkiye’ye teklif etti. Ancak, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ felsefesini yanlış anlayan dönemin Türk Hükümeti bu teklifin önemini kavrayamamış ve reddetmiştir.

Türk heyetinin başkanı İnönü, Lozan’da Ege Denizi’ndeki adalar hakkında taleplerini 25 Kasım 1922 tarihli celsede ilgili komisyon üyelerinin hazır bulunduğu bir ortamda iki madde halinde ortaya atmıştır;

  1. Küçük ve yakın adalarla, İmroz, Bozcaada ve Semadirek Türkiye’ye verilmeli,

2-Diğer adalar askerlikten arındırılarak tarafsız ve müstakil bir hale konulmalı.

Dikkat edilirse adalarla ilgili bu taleplerde İnönü’nün gerçekçi davranmak gayretlerine

kapılarak onları daha ilk celsede kayıtsız ve şartsız olarak talep etmediği görülmektedir..

Bu şartları dinleyen Curzon gülümseyerek İnönü’ye şu cevabı verir;

            “Askerlik meselesine gelince, adaların askerlikten arındırılması meselesi İmroz ve Bozcaada için konuşulabilir ona da boğazlar meselesi gündeme geldiğinde bakarız. Ama öbür adaların askerlikten tecridi, makul olamaz. Yunanistan bu adaları Türkiye’ye saldırdığında bir üs olarak kullanmamıştır. O yüzden bu teklif söz konusu değildir” [1]der.

Yunanistan Başbakanı Venizelos’un yalanını söyleyen Curzon’un bu sözlerine rağmen Lozan Zabıtları, İnönünü’n sadece küçük bir ada olan “Meis Adası” için çırpındığını ve asıl ehemmiyetli olan 12 adayı kurtarmak için hiçbir gayret safetmediğini ortaya koymaktadır.

Türkiyenin stratejik, politik mecburiyetlerini anlamayan, bilmeyen ve kavramayan bir heyetten, Ege Adaları için gerekli diplomatik, sosyolojik, coğrafi ve tarihi bilgilere sahip olmayan bir heyetten daha fazla ne beklenebilir ki?... Nitekim 2. Başkan Rıza Nur, alt komisyona havale edilen ‘Adalar Meselesi’nin görüşülmesi sırasında bizimkilerin bu adalar ve Anadolu’ya yakınlıkları hakkında bilgi sahibi olmadıları hakkında çarpıcı bir misal vermektedir;

            “…Alt komisyonda Limni Adası bizim müşavirler ve danışmanlar tarafından unutulmuş ve rapora konmamış ve bu yüzden Lord curzon bu komisyon celsesinde bu sebeple bizimle alay etmiştir. Hakkı da var. Kendi menfaatimiz hususunda büyük bir gaflet edilmişti. Üstelik bu unutkanlığın sahibi müşavir de Tevfik Bey, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Kâtibi idi. “[2]

            İsmet Paşa’ya muhalefeti ile gayriresmi tarihçilerin göz bebeği olan Rıza Nur, kendi cehaletini ve heyetin bu konudaki genel bilgisizliğini kendi kalemiyle kendi hatıralarında şöyle dile getirir;

            “… Egedeki adaların bir kısmı Yunanlılara bir kısmı da İtalyanlara aitti. Bu adalar, Türkiye’ye yapılacak bir dış saldırı için çok güzel bir askeri üs olma özelliğine sahip fakat, Çanakkale boğazının her iki yakasındaki iki adanın dışında diğerlerini almaya gerek yok. Buraları alınca bizim ne işimize yarayacak ki? Hem bu Ege adaları Anadolu topraklarından çok uzaklarda ve bizimle alakası yoktur. Bizde olmadıktan sonra kimde olursa olsun, ister Yunanda, ister İtalyanda fark etmez…”[3]

            Lozan’da memleket kimlere emanet edilmiş? Hangi bilgisiz, ufuksuz, davasız, amaçsız ve idraksiz bir heyetle iş yapılmaya kalkışılmış böyle?

Ege adaları hakkında Lozan antlaşmasında yer alan maddeler arasında kişisel cehaleti

kabul edilemez bir duruma getiren asıl hüküm, bu antlaşmanın 16. maddesinde müşahade olunmaktadır. Gerçekten bu madde Türkiye için her biri ayrı stratejik ehemmiyet taşıyan adalardan isimleri dahi heyet tarafından bilinmeyenlerinin Türk hâkimiyetinden çıkarıldıklarını genel bir şekilde beyan ve ifade etmektedir. Ancak 15. maddenin son bölümünde ;

“…Asya sahilinden üç milden yakın mesafede olan adalar, bu antlaşma mucibince Türkiye’nin egemenliği altında kalacaktır.”  denilmektedir. Ama bu maddeye rağmen Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından 14 sene sonra büyüklü küçüklü Anadolu topraklarına bir ezan sesi mesafesindeki 800 civarı adaya sessiz sedasız Yunan bayrağı dikilmiştir. [4]

 Birinci Bölümün Sonu.

[1] Lozan Zabıtları, 2. Takım, 1. Cilt, s. 12.

[2] Dr. Rıza Nur, a.g.e., s. 1014

[3] Dr. Rıza Nur, a.g.e., s. 1013

[4] Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Asansör Vak’ası, Yeni İstikal, s. 247

Yorumlar3

  • Hamit 5 yıl önce Şikayet Et
    Memleketi kimlere emanet etmişler.yazık ki ne yazık..
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • isa 7 yıl önce Şikayet Et
    Bir zamanlar Kadir Misiroglu ´´Lozan zafer mi? hezimet mi?´´ diye yazdiginda bir teneke baglamadiklari kalmisti. Kimse kusura bakmasin, okuma özürlü oldugumuz icin oradan-buradan duydugu üc cümle ile hamaset yapmaya benzemiyor bu isler. Amma velakin hic yoktan iyidir Sn Anapali.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • cazgır 7 yıl önce Şikayet Et
    Milletimize büyük kayıplar yaşatan ve keşmakeşliklere sebep olan gafiler ve hainlerin kabirleri ateş olsun. Çünkü kendi menfaatine ve fikrine uygun gelen meselelerde tavizsiz, kurnaz, hırslı olan o güruh, milletin menfaatine olan işlerde kayıtsız, umursamaz, korkak ve gafil kalmışlardır.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat