1 Mayısta Avrupa’da İşçi Olmak mı? Osmanlı’da Hayvan Olmak mı?

  • GİRİŞ02.05.2017 07:11
  • GÜNCELLEME04.05.2017 07:41

Dün  1 Mayıs’tı. 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü. Her sene bir önceki seneye göre azalsa da yine olaylar, yine anarşizm ve yine marjinal örgütlerin “yıkılmadık ayaktayız” minvalli sönük geçen illegal gösterileri gün boyu haber bültenlerine konu oldu.

1 Mayıs için sendika başkanlarının meydanlarda yaptıkları konuşmaları dinlerken aklıma Sultan 3. Murat Han’ın bir fermanı geldi ve gülümsedim. Hadi size de anlatayım da şu 1Mayıs hatırasına hep birlikte gülümseyelim.

Dünyada sendikaların doğuşu buharlı makinelerin kitlesel üretimde kullanılmasıyla başladı. 18. Yüzyılın ortalardan itibaren buharlı makinelerin yaygın olarak kullanıldığı İngiltere'de, Fransa'da ve Almanya'da işçiler son derece kötü çalışma koşullarını iyileştirmek üzere dayanışma denekleri, yardımlaşma sandıkları kurmaya başladılar. Çünkü o günlerde işçilerin yaşama ve çalışma koşulları çok ağırdı. Günlük çalışma süresi 18 saate kadar çıkabiliyor, işten çıkarmalara karşı hiçbir güvence bulunmuyor, kadın ve çocuklar zor koşullarda çalıştırılıyor, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı hiçbir önlem alınmıyor, ücretler ancak günlük yaşamı sürdürülecek düzeyde ödeniyor, kimi zaman da hiç ücret ödenmiyordu . Bunun yanında on binlerce işçi birçok fabrika çevresinde ilkel barakalarda iç içe ve sağlıksız koşullarda yaşamlarını tüketiyorlardı. Bu koşullarda işçilerin ortalama yaşama süresi, 40'lı yaşları bulmuyordu.

Bu dönemde artan grevler, direnişler ve hatta çatışmalar nedeniyle işçilerin örgütlenmesine karşı önlemler geliştirilmeye başlandı. 1791'de Fransa'da, 1799'da İngiltere'de işçilerin örgüt kurmalarını engelleyen yasalar oluşturuldu. İşçiler ancak uzun mücadeleler sonucu bu yasakların kaldırılmasını sağlayabildiler.

1824 yılında İngiltere'de, 1884 yılında da Fransa'da sendikal örgütlenme yasal olarak tanındı. Ancak sendikal örgütlenme hakkına sahip olmak, sorunların giderildiği anlamını taşımıyordu. Yine insanlar uzun çalışma sürelerinde çalıştırılıyor, düşük ücret alıyor, iş kazalarında kırılıyor, hiçbir güvenceye sahip olmadan ölesiye çalışıyorlardı.

İşte bizim sendika hikayemiz tam olarak burada başlıyor. Zira, Avrupa’da yani insanlığın ve medeniyetin merkezi olarak bize anlatılan Avrupa’da, bir işçinin haftada yedi gün ve günde 18 saat çalıştırıldığı günlerden tam üçyüz sene önce 3. Murad devrinde 1587 senesinde Osmanlı’da yük taşıyan  hayvanların haklarına dair düzenlemeler ihtiva eden fermanlar yayınlanmaya başladı.

3.Murad tarafından 19 Mart 1587'de İstanbul Kadısı'na gönderilen fermanla, hamalların taşımacılıkta kullandıkları at, katır vb. hayvanlara tahammüllerinin üzerinde yük taşıtmalarının yasaklandığı, hayvanların bakım ve beslenmesine ihtimam gösterilmesi gerektiği ve fermandaki îkaz ve hükümlere uymayanların cezalandırılacağı bildirilmiştir. Bu ferman aynı zamanda "dünyâda hayvan haklarına dâir ilk düzenleme" olma özelliğine de sâhiptir.

9 Şubat 1829 târihli Osmanlı arşiv belgesinde ise odun, kömür, kereste gibi yükleri taşıyan atlar ve genel anlamda yük hayvanlarıyla ilgili şu îkazlar Osmanlı'nın hayvan haklarını koruma husûsundaki incelik ve titizliğinin delillerindendir: "Hamalların Cuma günleri hayvanları çalıştırmamaları, hayvanlara güzelce bakmaları, yüklerini boşalttıktan sonra hayvanlara binmemeleri eskiden beri uyulan bir usûldür. Ancak son zamanlarda buna uyulmadığı görülmüş olup, gerekli tedbirler alınacaktır."

2 Ekim 1856 târihli belgede, yük taşıyan hayvanlara iyi davranılması için öteden beri uygulanan kurallar hayvan sâhiplerine yeniden hatırlatılmıştır.

Bu konuda son misali de Kanuni devrinden verelim mi?

Alman seyyah Hans Dernschwam'ın, 1542'de  İstanbul'da şâhit olduğu şu hâdise de

oldukça enteresandır: Sadâret Kaymakamı Koca Mehmed Paşa, lokantanın önünden geçerken odun yüklü güzel bir atın beklediğini görmüş ve atın sâhibinin de aynı lokantada karnını doyurmakla meşgul olduğunu öğrenmişti. Paşa bu vaziyete oldukça sinirlenerek, odunları atın sırtından indirmekle kalmayıp sâhibini de cezalandırarak odunları onun üzerine yükletmişti. At için aldırdığı bir akçelik kuru otu da at yiyene kadar odun yükünü sâhibinin üzerinde bekletmişti.

Şimdi bir kere daha sorumuzu tekrarlayalım mı?

Avrupa’da İşçi Olmak mı? Osmanlı’da Hayvan Olmak mı?

Yorumlar7

  • harun yazıcı 8 yıl önce Şikayet Et
    ahmet hocam osmanlı adeleti dünyaya bedel
    Cevapla
  • Abdullah 8 yıl önce Şikayet Et
    Tarihini bilmeyenler,başka kültürlerin maskarası olur!Teşekkürler Hocam...
    Cevapla
  • yaşar Ercan 8 yıl önce Şikayet Et
    Ahmet kardeşim haklısın,5 milyon emekimiz sgk mağduru 900-1000-1100 tl arası maaş bağlıyor.''maalesef hükümetimiz buna çare bulmadı
    Cevapla
  • haşmetli 8 yıl önce Şikayet Et
    Biz bu medeniyeti nasıl da kaybetmişiz...! ah ki ah ! Ecdadımızla iftihar etsek de hal-i pür melalimiz hiç de öyle değil. Tekrar kazanacağımızı ümidediyoruz...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Fatma Aslan 8 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız hocam yüreğinize sağlık. Osmanlı medeniyeti göğsümüzü kabartıyor..
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat