Dolar düşüşünün cazibesi (yalancı bahar)

  • GİRİŞ19.02.2021 11:26
  • GÜNCELLEME19.02.2021 11:26

Döviz kurları ekonomik hayatımızın hemen her evresinde var. Medya Takip Merkezi raporuna göre; Ocak ayında ekonomide öne çıkan konu başlıkları arasında dolar kuru fark atmış.

Dolar kuru yükselirse bir dert, düşerse başka bir dert.

Geçtiğimiz yıl 6 Kasım’da dolar/TL kuru 8.58 seviyesine kadar yükselmişti. Son dönemde döviz kurlarında satıcılı seyir devam ediyor ve dolar 6,9 bandına kadar geriledi.

Goldman Sachs’ın 2021 yıl sonu 6,80 olarak açıklanan dolar/TL kuru tahmini, bugün Capital Economics tarafından 6,25’lere kadar çekildi.

Bu gelişmeler-tahminler ciddi riskleri içinde barındırıyor ve olası dalgalanmalar karşısında 3 kâğıdın (faiz, döviz, hisse senedi) ötesinde değişkenleri (reel ekonomi) iyileştirmeye yönelik adımları zorunlu kılıyor.

Gelelim kurların düşme nedenlerine ve olası etkilerine.

**

Döviz kurlarının düşüşünde en önemli faktör çok uluslu finansın yükselen faizler karşısında dünyanın hiçbir ülkesinde olmayacak kadar güvenli ve yüksek reel faizlere ulaşma arzusudur. Uzun aradan sonra sıcak para dediğimiz portföy yatırımları şeklinde gelen yabancı para kısa süreli döviz açıklarını kapatarak kurları düşürmüştür.

Dünya ekonomileri daraldı, pandemi destekleriyle dünya piyasalarında likidite bollaştı ve gelişen piyasalarda güven ve reel faiz garantisi noktasında Türkiye piyasaları öne çıktı. Yabancılar ‘carry trade’ yaparak sıcak para getiriyor.

Bir anlamda ekonomide çıkan yangını (doların 8,5 lirayı aşması) söndürmek için yüksek faiz bedeli ödendiğini (sadece 2020 ocak ayında devletin ödediği 12.7 milyar TL’lik faiz bu yılın Ocak ayında 21.9 milyar dolara çıkmış) belirtelim.

Ulusal paranın değer kazanması açısından dünyadan yine ayrıştık. Uçlardayız yani, bir bakıyorsunuz paramız aşırı düşüyor, bir bakıyorsunuz hızla değer kazanıyor. Burada olması gereken ülkelerin ortalama enflasyon farklarına göre kurların (reel kur endeksi) değişmesidir.

**

Döviz kurlarındaki düşüşün nedenlerini kısaca sıralayalım:

-Merkez Bankası’nın faiz artırımı ve parasal sıkılaştırma politikası.

-Parasal sıkılaştırma politikalarının enflasyon hedefine ulaşana kadar süreceğine ilişkin kararlılık mesajları, BDDK ve diğer ekonomi otoritelerinin desteği.

-Türkiye’ye portföy yatırımları (sıcak para) girişleri.

-Ekonomide atılan adımların Türkiye’nin risk primini (CDS) hızlı düşürmesi.

-Küresel piyasalardaki iyimserliğin iç piyasalar yansımaları.

-Dış piyasalardaki düşük faiz ve bol likidite ortamı (doların değer kaybı) ve bu durumun uzun süre devam edeceği yönündeki beklentiler.

-ABD başta olmak üzere yeni teşvik ve mali yardım paket hazırlıkları.

-Yabancı yatırım bankaları ve kredi derecelendirme kuruluşlarından TCMB’nin hamlelerine destek gelmesi.

-Döviz mevduatında düşük de olsa çözülmelerin başlaması.

-Buna karşılık döviz kurlarındaki düşüşü sınırlayabilecek gelişmelere de (bardağın boş tarafına) bakılmalı.

-Bankalardaki yabancı para döviz mevduatlarının çözülmesinin -ters dolarizasyon- çok yavaş olması ve yerli yatırımcının hafızasında kur atakları travmasının devam ediyor olması

-Ekonomideki toparlanma ile birlikte dış ticaret ve dolayısıyla cari açığın yükselmesi.

-Merkez Bankası’nın (TCMB) rezerv biriktirme zorunluluğu nedeniyle iç piyasalarda döviz alımı yapma olasılığı,

-Türkiye’nin dış borç servisi yükümlülüklerinin yüksekliği olarak sıralayabiliriz.

**

Doların düşmesi (TL’nin değer kazanıyor olması) olumlu bir gelişme olarak izlenebilir. Çünkü sanayide kullanılan ara malların büyük kısmı ithal hammadde ve aramalı ürünler olduğu için üretim maliyetlerinin düşmesi (faiz maliyetlerinin artması ters etki yapacak) anlamına geliyor. Bu gelişme maliyet enflasyonunda bir düşüşü destekleyebilir.

Diğer yandan faiz artışının iç talebi azaltması talep yönüyle enflasyonu baskılayacaktır. Sonuçta tablonun bir süre devamı enflasyonu aşağı çekecektir.

**

Buna karşılık doların düşmesi turizm ve ihracatçı sektörlerin (rekabetçi fiyat kaybı) döviz gelirlerini azaltıcı etki, cari açıkta ve dolayısıyla ödemeler dengesinde bozulmalara neden olacaktır.

Bu nedenle bugün dövizde yaşanan düşüşü bahar geldi diye kutlamak yerine, çatıyı onarmaya (kalıcı döviz girdisi sağlayan işlemler) fırsat veren güneşli hava olarak düşünmek ve olası fırtınalara karşı köklü önlemler almak lazım. Yani, sıcak para ile değil, doğrudan yatırıma ve ihracata dayalı döviz-dolar girişlerine, dış ticaret dengesini sağlayacak arayışlara, savunma sanayinde yaptığımız hamleyi başka alanlara bulaştıracak girişimlere ihtiyacımız var.

Sanayicilerin uzun yıllardır hayat düsturu olan sözüyle bitirelim: “Döviz kurları tansiyon gibidir, yüksek olması da düşük olması da iyi değildir”.

Yenişafak

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat