Modern kutsallık

  • GİRİŞ04.09.2014 10:13
  • GÜNCELLEME04.09.2014 10:13

 Din ile kurduğu münasebeti vicdani bir meseleye indirgeyen, kutsal olanla sınırlayan bir Müslüman müslümanca davranmış olabilir mi? Bu tür sorulara kafa yoramayacak kadar meşgul, bu tür meseleleri dert edinmeyecek kadar da kafa konforu yerinde pek çok insanın.

Modern dünyanın kutsalları vardır mesela. Modern dünyanın kutsallarına sahip çıkmak müslümanca bir tavır mıdır? Oysa şunu biliyoruz ki, Rönesans'tan beri modern aklın inşa ettiği din, kutsallık (sacrament/al) boyutuna çekilmiş, hayattan sürülmüş bir dindir. Din artık törensel kutsallıkların gölgesinde vicdan meselesidir. Rasyonalize edildiği ölçüde hayatla temasına izin verilir ve artık din adamlarının, Kilise'nin uhdesindedir.

Dinin boşalttığı alanı modern kutsallar dolduracaktır. Seküler dünyanın yeni kutsalları icat edilecektir. Kutsallığa indirgenen din ile kutsanan seküler ritüellerin muhtevaca farkları yoktur aslında.

Ulus-devletin kutsalları vardır: Bayrak, milli marş, ulusal idoller gibi. Modern seküler hayatın idolleri olan sanatçılar, yazarlar, politikacılar, medya yıldızları Ortaçağ'ın kutsanmış azizleri gibidir.

Hayattan çekilen dinin yerini seküler siyasetin doldurmuş olması onun kutsanmasına engel değil. Modern kutsallığın 'yeni din'le kol kola girebilmesi de şaşırtıcı değil.

Müslümanların seküler siyasete girmeleri siyasi alanı kutsayabilir; ancak siyaset alanını dini kılmaz. Bunları düşünürken Martin Lings'in 'Antik inançlar, modern hurafeler' (Ancient beliefs and modern superstitions) kitabında ele aldığı konuları hatırlamamak ne mümkün. Şimdiki durumda bunu 'antik hurafeler, modern kutsallar' olarak tanımlamak daha uygun görünüyor.

Din-siyaset ilişkilerinin alabildiğine netameli bir konu olduğu Türkiye gibi bir yerde siyasetin ne kadar dini olduğu ya da olması gerektiğine dair mülahazalar değil bahsettiğim konular. Şimdilik seküler siyasetin kutsanmasına kafa yorma denemesi olarak okunabilir.

Zira son dönemde muhafazakâr siyasetin kendini ve siyaset yapılış biçimini kutsayıcı bir dile başvurması neyin gerçekte dinî, neyin kutsanmış seküler değer olduğu konusunu yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.

Batınî bir yapılanma olarak, kendini kutsayan son derece 'seküler din anlayışı' bir yana, siyasal alanda kutsanmış semboller üzerinden din dili kurmak dinî olanla din-dışının karıştırıldığı bir idrak, tasavvur sorunu ortaya çıkarıyor. Kemalizm seküler kutsallık üzerinden sembolleri toplumsallaştırıyor, dokunulmazlığını sağlıyordu. Bir milletin inanç dünyasıyla zıt pagan ayinlerini hatırlatan modern devlet ritüellerinin toplumsallaşması da sınırlı kalmıştı.

Muhafazakâr siyasilerin bireysel dini tutum ve inançları ile seküler siyaset alanında bulunmalarının sonucu olarak, modern devlet ritüellerinin, ilkelerinin ve bizzat modern devletin varlığının kutsallık söylemiyle meşrulaştırılması; geçmiş dönemlerin, siyaset dilliyle karşılatırıldığında daha fazla toplumsallık kazanmasını sağladığı da gerçek.

Her iki durumda da seküler, modern alanın, farklı bir kutsallaştırma üzerinden, hayatiyetini idame ettirmesi, örtüşmeleri durumu ortaya çıkıyor.

Oysa din, dinî düşünüş bu türden bir kutsamayı dışlar. Asıl sorun ise dinî olanın yerine modern kutsamalar ikame edilirken dinî olanın anlamının boşaltılması tehlikesidir.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat