Mehmet Akif'in Fatiha'sı

  • GİRİŞ21.08.2012 09:26
  • GÜNCELLEME21.08.2012 09:26

Mehmet Akif'in Türkçesi, şiirinin önündedir. Şiir bir dilin en incelmiş hali, dilin ulaştığı en son zirve olduğuna göre bu ifade kendi içinde çeliştiği düşünülebilir. Ancak Mehmet Akif'in Türkçe ile, Türkçe'nin soy kütüğü ile kurduğu ilişki, göz önüne alıp bu dilin günlük hayattaki kullanımına bile kattığı şiirsellik düşünüldüğünde ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Zaten şiirindeki coşku ile yaşayan hayatın, şiire kazandırılmasında sağladığı ahenk tek başına önemlidir.

Mehmet Akif'in şiirinden haz etmeyenler olabilir, ama onun Türkçesi bu dilin ait olduğu medeniyetin soy kütüğünden beslenerek yeşerttiği yaşayan Türkçedir. Zaten dilin sadeleşmesi, yabancı kelimelerden arındırılması mavalı, Türkçe'nin, İslam kültür havzasından beslenerek gelişip serpilen, göçebe bir kavmin tek heceli kelime dağarcığından çok dilli bir imparatorluğun medeniyet diline yabancılaşması hamlesidir. İslam medeniyetiyle, ondan beslenen kavram ve düşünce dünyasını, çağrışımlarıyla yok edip, Batı medeniyetinin kavramlarıyla değiştirilmesi amaçlanmıştır.

Türkçe'nin açık biçimde sekülerleştirilmesi, insanımızın zihin dünyasını, âlem tasavvurunun da seküler paradigmalarla yeniden inşa edilmesini amaçlayan proje, tefekkür dünyamızı da kısırlaştırmıştır. Dil bir toplum için varoluşsal bir meseledir. Heidegger'in daha veciz ifadesiyle "dil varlığın hanesidir." Bu kısırlaşma din dilini de doğrudan etkiledi. Artık, öz Türkçe adına uyduruk kelimelerin bin yıllık İslam halkasında edindiği anlam bütünlüğünden habersiz, mazisiz, derinliksiz ve şiirsellikten uzak kelimeler ne mesajı tam veriyor ne de ruhlarda karşılık buluyor.

Yazının devamını özgün kaynağından okumak için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat