Eğitimde hedef belirleme ve ikna etme sanatı

  • GİRİŞ17.09.2020 11:39
  • GÜNCELLEME17.09.2020 11:43

Eğitim mevsimi başladı. Pazartesi ilkokul birinci sınıf ve okul öncesinde yüz yüze eğitim denemeleri de başlayacak. Cevabı belirsiz bir dizi soru var:

 

 

“Bütün sınıflarda yüz yüze eğitim yapılabilecek mi? Kalabalık okul ve sınıflarda mesafe nasıl korunacak? Uzaktan eğitim ne kadar verimli olur? Özel okullar, küçük sınıflarla eğitime başladı. Devlet okullarındaki öğrenciler kaybeden gruba mı girecek? 

Özellikle son sınıf öğrencileri, sene sonunda LGS, TYT ve AYT’de birbirleri ile yarışacaklar. Yüz yüze eğitim alan, almayana göre daha önde olmayacak mı?”

 

 

Devlet okullarında toptancı hareket etmemek lazım. Özellikle köy ve kasaba okulları ile sınıfların küçük olduğu okullarda yüz yüze eğitim yapılabilir. 8-10 kişilik sınıflarda her öğrenci ayrı sıraya oturtularak, maske ve mesafe kuralları öğretilerek ders yapılabilir. Sabahçı, öğlenci uygulaması yapılarak sınıflar daha küçük hâle getirilebilir.

Lise 11 ve 12. sınıflarda öğrenciler kendini yönetebilir, tavsiye ve yönlendirmelerle uzaktan eğitimin verimliliği artırılabilir. Aşağı sınıflarda çocukları motive etme ve eğitimin verimliliğini sağlama işi büyük oranda velilere ve öğretmenlere düşüyor. 

Eğitim bir sanattır, öğrenciyi öğrenmeye ve ders çalışmaya ikna etmek çok önemli bir sanat. Veliler, çaresiz kaldıkları durumlarda kitaplardan veya eğitimcilerden yardım ve destek almalıdırlar.  İşe eğitimin neye yaradığını anlatarak başlamak lazım.

İlkokul beşe gidiyordum. Köyümüzde okul beşinci sınıfa kadardı ve son sınıftım. Babam beni karşısında aldı: 

“Oğlum, ben zor bir hayat yaşıyorum. Oku, kurtul!”

Rahmetli babam duvar ve çatı ustasıydı. Kışın dondurucu soğukta inşaatta, yazın kavurucu sıcakta duvarda. Köyde okumuş tek adam var: öğretmenimiz. Kışın sınıfta soba yakıyoruz, soğuktan etkilenmiyor. Yazın 23 Nisan’dan sonra öğretmen tatilde. Babama göre çok rahat bir hayat yaşıyor. 

Karar verdim: Okuyacağım ve öğretmen olacağım. 

İnsan karar verdikten sonra işin zorluğu ve kolaylığı çok önemli değil. Hedefi olan insan zor işleri de yapar. 

Zor işler, yeteneğimizi geliştirir, kabiliyetlerimizin ortaya çıkmasını sağlar. Kolay işi herkes yapar; kolay iş yaparak kimse yeteneğini geliştiremez ve kahraman olamaz.

Çanakkale Mecidiye Bataryasında, (tarih 18 Mart 1915) Koca Seyit, düşman gemilerinin Boğaz’ı geçmekte olduğunu görünce 276 kiloluk mermiyi tek başına kaldırıp topun namlusuna sürdü ve “Bismillah, Allahü ekber!” diyerek ateşledi, Ocean isimli gemiyi vurdu, gemi battı.

Gözetleme kulesinden geminin battığını gören batarya komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi, koşarak bataryaya geldi. Koca Seyit ve yanındaki Niğdeli Ali’yi top başında görünce sevinçle kimin yaptığını sordu. Ali, arkadaşını işaret etti. Yüzbaşı, Koca Seyit’e bir mermi daha kaldırıp kaldıramayacağını sordu. Seyit, kaldırırım kumandanım, dedi. Bir mermiyi daha kucakladı. Birlikte topun namlusuna yerleştirdiler. Bu defa yüzbaşı, “Bismillah, Allahü ekber!” diyerek ateş etti ve Irresitible gemisini vurdu. Susmuş bataryalar son bir gayretle ateşe başlayınca düşman yenildi ve Boğaz’dan çekilmek zorunda kaldı.

105 sene sonra Koca Seyit’i hatırlıyoruz. Zor işi yapan kahraman olur, hatırlanır ve hayır dua ile anılır. Çocuklarımız zor işlere teşvik etmeli ve zoru başarmalarını istemeliyiz.

Niçin zoru başarmalıyız sorusunun cevabı önemli.

Eyüp İmam Hatip Lisesinde son sınıflara ders anlattım, beş dakikalık bir sürem kaldı. Bir motivasyon konuşması yapayım, dedim. Önde oturan Furkan’a yöneldim:

“Seni bahçeye göndersem benim hatırıma kaç dakika koşarsın?”

“Koşmam hoca! Niye koşayım?” demez mi?

Afalladım, hatırım var sanıyordum, yanılmışım. Sınıf kahkahaya boğuldu. Hocayı ters köşeye yatırdın, hocanın karizmayı çizdin diyenler işin cabası.

Furkan’a döndüm:

“Oğlum edebiyat öğretmenliğinden istifa ediyorum. Antrenörlük yapacağım. Okul futbol takımını çalıştıracağım. Harika bir takımımız var, sen de takımdasın. Okullar arası turnuvaya katıldık önce İstanbul sonra Türkiye birincisi olduk. Sonra Avrupa şampiyonasına katıldık. Rakiplerimizi yenerek finale kaldık. Finalde karşımızda Atina Lisesi çıktı. Yenersek Avrupa şampiyonuyuz ve Türkiye’ye geldik mi alkışlar, tebrikler, takdirler… Bir de yenilirsek bizi ilk gören yüzümüze tükürür. Sen takımdasın. Kaç dakika koşarsın?”

-Ne soruyorsun hocam? Maç boyu koşarım.

Soru aynı, soran aynı, sorulan aynı. İlk defa sorduğumda hiç koşmam diyen öğrenci, ikinci defa sorunca 90 dakika koşmayı göze aldı.

Hedefi olan koşar, yorulur, mutlu olur. Hedefi olmayan işi zor bulur, yorulur ve yeteneğini geliştirmez, mutsuz olur.

Öğrencilerimizi sevmeli, hedef belirlemelerine yardımcı olmalı, program vermeli, onları öğrenmeye rakipleri ve dünya ile yarışmaya ikna etmeliyiz. İyi bir geleceği ancak inançla çalışarak inşa ederiz. Yunan’a, Fransız’a, Rus’a, Amerikalıya galip gelmek zorundayız. Neticede onlar da adam biz de adamız. Başarıyı Allah verir. Hans’a, Eva’ya, Otto’ya veren Allah; Hasan’a, Havva’ya, Ali’ye de verir.

Allah rızası gibi hedef belirlemek, öğrenmek, çalışıp çabalamak ve başarıyı Allah’tan istemek lazım. 

Yeni Akit

Yorumlar1

  • Asya 3 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel Allah razı olsun
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat