Arkadaşlık, dostluk, sevgililik ilişkileri
- GİRİŞ19.09.2011 09:04
- GÜNCELLEME19.09.2011 09:04
MODERN DÜNYADA İLETİŞİM YOĞUNLUĞU HIZLA ZAYIFLAMAKTA
Herkes kendine sorsun; Ben gerçekten mutlu muyum? Modern dünyada tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar iletişim ve ilişkilerde insan ego’su abartıldı, kışkırtıldı ve adeta putlaştırıldı. Öyle ki insanoğlu kendinden başka ilah tanımamakta sanki. A.B.D ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere bütün dünyada bu durum az ya da çok, açık ya da gizli etkisini artırarak devam ettirmekte. Doğu İslam kültürünün en köklü ülkesi olan Türkiye’de ise bu zihniyet; kültür yapısının genlerine doğru farkında olmadan sinsice işlemekte.
Gelenekten doğal olarak gelen dayanışma, yardımlaşma ve ötekini hassasiyetle önemseyerek değer veren, saygı duyan, içten sevebilen “diğergamlık” yitirilmekte. Toplumda her türlü ilişkiye bakınız bunu göreceksiniz; ailede herkes öncelikle benliğini doyurma peşinde, kişisel istek ve arzuların tatmini her şeyden önemli fakat diğer aile üyelerine karşı sorumluluklardan kaçılmakta; akraba ve komşuluk ilişkileri: esnaf-müşteri ilişkileri; kiracı-ev sahibi ilişkileri; öğrenci-öğretmen ilişkileri; evde, işte, okulda, çarşıda, pazarda, mahallede, sokakta, arabada, otobüste her yerde “her zaman ben”!..
ARKADAŞLIK, SEVGİLİLİK, HEMŞERİLİK
Arkadaşlık, dostluk, hemşerilik, sevgililiklerde, hatta karı koca arasındaki cinselliğe varıncaya kadar erkek kadın her iki cinsiyet “her zaman ben” zihniyeti ile ilişki yürütme peşinde. İlişkide “önce ben” diyebilmek sağlıklıdır fakat bencilliğe varmadan hemen arkasından “sen benim (sevgim) için önemlisin” mesajını karşıdaki kişiye vermek gerekir. Bunu karşılıksız bir sevgiyle yapabilmek önemli bir erdem.
Sıkıntı batının ve psikoloji ile iletişim biliminin teorisinde sunulanın hem “bireyselliğe fazla vurgu” yapılmasından hem olanı kadarıyla olumlu evrensel özelliklerin kültürümüze tercümesinde çarpık anlaşılmasından kaynaklanmaktadır aslında. Batının doğrularını da yanlış anlamakta iddiamız sürmektedir.
Hızlı toplumsal değişme yaşayan toplum yapımızla bu çarpıklık; olması gereken bir durum ve süreç. Diğer taraftan temel zihniyeti ve dinamiği birbirine zıt yapıda olan Doğu ve Batı kültürünün örtüşmemesi normal olanıdır zaten. Yapmamız gereken bunun farkında olarak davranmak ve fakat batının evrensel doğrularını alırken, aynı zamanda kendi geleneksel dinamiklerimize dönerek köklü davranış ve tutumlar belirlemek.
SELAMSIZ VE BENCİL İNSAN; YALNIZLAŞAN AİLE
Kişiler arası iletişimin temellerinden olan “selamlaşmalar” da bile iki kültür arasındaki çarpık etkileşimi görebiliyoruz. Bireyselleşme abartılarak selamlaşmalar önemsenmiyor. Batılı ülkelerde selamlaşma ve karşındakine güler yüzlü insan tipi daha fazla. Toplumumuzda ise bir taraftan selamlaşmak için tanıdık tanımadık ayrımı yapılırken diğer taraftan kabuğuna çekilerek yalnızlaşan insanın tanışıkları da gittikçe azalıyor.
Toplumda ailelerin sürekli iletişimde oldukları bir ya da iki aile var. Çoğu aile kendileri ve onlardan ibaret görüyor yaşamı. Ufak, ayrı, bağımsız, bağlantısız kolonilerini kurmuşlar ve diğer toplum ile adeta hiçbir ilişki kurmaya ihtiyaçları yokmuş gibi davranıyorlar.
Gündelik hayatımızda bir iki kişi ya da bir iki akraba ile ilişki yetmekte insana. Yakın ya da uzak çevre yok; komşu yok; iş ya da mesai arkadaşı yok; yok yok yok!.. İnsan kendine yetebiliyor ya; azıcık aşım ağrısız başım ya; gemisini kurtaran kaptan ya; neme lazım başımı ağrıtmayayım; bana dokunmayan yılan bin yaşasın!..
Neden dersiniz? Bütün bunlara. Güven duygusu zayıfladı aramızda. Sokaktaki insana selam verilmiyor. Kazara verirseniz kötü bakışlara muhatap olabiliyorsunuz. Tanışıyor muyuz ki bu adam bana selam verdi tutumu takınılıyor. Acaba benden ne isteyecek, ne menfaati var ki selam verdi anlayışı yerleşmeye başladı. Aksine selam verenler size yaklaşıp üç kuruş isteyen dilenciler oluyor. O kadar aşağılara düşürdük ki değerlerimizi!..
Materyalist felsefe sonucu her şeyden maddi çıkar beklemek değil mi bu? Mana nerede kaldı? Geleneğin heybet, duyarlılık, cömertlik, şefkat dolu art niyetsiz ve karşılıksız hibe edilen sade, içten fakat dev yüreklilikleri gösteren sevgi anlayışına ne oldu!
Bazen selam vermek tartışma ve kavga sebebi oluyor. Selamlar bile esirgenirse çevremizden varın siz düşünün gerisini. Birbirine yardıma koşan ve güven duyan büyük bir ailedir toplum ama kimin umurunda. Toplumsal sinerji selamlaşma ve güler yüz ile iletişime başlayarak ortaya çıkabilir ancak. Sokakta karşınıza çıkan tanımadık insan geleneğimizde yabancı değildir.
Kökü binlerce yıl geriden gelen büyük bir kültür ve medeniyete sahip muhteşem bir millet ve toplumun üyeleriyiz. Karşımızdakine takınılacak sıcak bir gülümseme ve selamlama davranışı büyük toplum ailesine karşı küçük bir “kişisel sinerji katkısı” olacak. Bunun en büyük katkısı ise -toplum havuzuna küçük damlacıklarla yapacağımız katılımdan dolayı - aslında kendimizedir.
Bizden kopup giden ve güler yüz ile selamlaşmayla somutlaşan olumlu enerji karşımızdakinden tekrar ve daha fazlasıyla yine bize dönecek. Yani ekileni anında biçeceğiz. Bundan daha karlı manevi bir yatırım olabilir mi? Herkes o büyük havuzda yüzdüğünü unutmadan damlacık taşımalı oraya.
Neden bu duruma düştük derseniz. Batıyı, kültürünü, modernizmi ve en çok da kendi aslımızı yanlış anlamaktan diyebiliriz. Batıda endüstrileşme ve modernizmin hâkimiyeti sonucu çok farklı alanlara ayrılan ve profesyonelleşen ayrı uzmanlık ve meslekler oluştu. Herkes farklı bir uzmanlık alanından sorumlu oldu. Öncesinde belli başlı zanaatkârlık ve sayılı uzmanlıklar varken sonrasında binlerce ayrı ve farklı meslek alanları ortaya çıktı.
Bizde sandık ki her horoz kendi çöplüğünde öter ve bu yüzden de diğerleriyle ilişkiyi kesmek gerekir. Artık her koyun kendi bacağından asılacaktır! Ama onun kokusunun ortalığı bunaltacağını hiç düşünmeyiz.
Meslek, uzmanlık ve alanların birbirinden ayrılması gelenekten gelen “bütünleşmeci” zihniyetimize aykırı geldi ve hepten diğerleriyle ilişkimizi koparmalıyız anladık. Alanlar farklıydı ve birbirinden ayrılmıştı; aralarındaki ilişki de kopmuştu.
Fakat göz ardı edilen şey batı zihniyeti ayrımcı ve özgürlükçü iken bizim bütünleşmeci zihniyete sahip olmamızdı. O yüzden yapılması gereken her alanda olduğu gibi iletişim alanında da yeniden geleneğimize uygun bir “bütünleşmeci” iletişim sistemi kurmak olacak (Beyaz Kalpler/ Hayat Yayınları).
O halde her birimizin yapacağı çok açık ve net; mutsuz aile ve boşanma sorunlarından kurtulmak için selamlaşma, komşuluk ve misafirperverliklerimizi eskisinden daha da çok önem vererek sürekli davranışlar haline getirmek. Mahallemizde yanından geçerken tanımadığımız insana bile selam vermeye başlamak. Bize son zamanlarda ezberletilmiş bencilliği, sokakta ya da evde yırtıp atarak, yozlaşmış benliğimize inat paylaşımlarımızı çoğaltmak.
İnanın bunu başardığımızda yeniden doğmuş hissedeceğiz. Sonuç mu? Mutlu ve güçlü kişiliklerden oluşmuş sağlıklı evlilikler ve aile yapıları.
Bu büyük başarı ve mükafat için mücadele etmeye değmez mi? Ne dersiniz?
Selam, sevgi ve muhabbetle…
NOT: Beyaz Kalpler ailesine katılmak ve sorularınız için aşağıdaki iletişim adreslerinden bize ulaşabilirsiniz
Yrd Doç Dr. A. Muhsin YILMAZÇOBAN
İlişki ve Evlilik Uzmanı
a.muhsinyilmazcoban@gmail.com
http://www.facebook.com/#!/pages/Beyaz-Kalpler/205481566169258
http://twitter.com/#!/Beyazkalpler
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol