Taslakta şiddet kadına mı, aileye mi karşı

  • GİRİŞ05.03.2012 10:54
  • GÜNCELLEME05.03.2012 10:54

Şiddete karşı değil ama kendimize karşı olmayalım

Bugün bazı istatistikî veriden hareketle, Türkiye’de kadına şiddetin Dünya ülkelerine göre çok daha gerilerde olduğunu fakat az da olsa yaşanan şiddetin önlenmesi için bize uygun akıllı stratejiler geliştirmek gerektiğinden bahsedeceğiz. Sonuçtaysa, ailenin ve kadının kurtuluşunun, batı tipi değil tam aksine kendi toplumsal yapımıza özgü politikaları uygulamaktan geçmekte olduğuna dair kanaati paylaşacağız.

RUSYA’DA DURUM

“2010’da AFP'nin elde ettiği, "Anna" adlı Rus sivil toplum kuruluşunun raporunda, aile içi şiddet yüzünden yılda 14 bin kadının öldüğü, yine yılda 650 binden fazla kadının da aile içi şiddete maruz kaldığı bildirilmiş.

Kuruluşun başkanı Marina Pisklakova, söz konusu ölümlerin kadının kocası veya birlikte yaşadığı kişinin dayağı sonucu olduğunu söylemiş.

Pisklakova, "uzmanların, bu istatistiğin aşağı yukarı 1995 yılından bu yana değişmediğini belirtmiş".

Türkiye’de durum ne?

Düşünebiliyor musunuz? Rusya’da yılda 14 bin kadın cinayeti işlenmiş. Peki Türkiye’de durum ne? Hemen aktaralım: Rusyadaki gibi yıllardır değişmeyen şekilde kadın cinayetleri yaşanmıyor bizde. Hızla kötüye gidiş var. “Türkiye’de kadına yönelik şiddet olayları son yıllarda artış gösterdi deniliyor. 2002 yılı kayıtlarına 66 olarak geçen kadın cinayet sayısı, 2007 yılında 1011’e çıkmış bizde de.”

Rusya’da 14 bin Türkiye’de 1000. Tabi ki bir kadınımız bile şiddet sonucu ve doğal olmayan nedenlerle ölmemeli. Ancak ülkedeki kadın cinayetlerinin artışında önemli bir gerçek gizli. 66 olan cinayet sayısı on yılda artarak, birden bire 1000’e çıkıyor.

Peki neden? Gayet açık, yıllar içinde artan batıcılık tutkusu, değerlerimizden kopuş, batı tipi bireyselleşmenin yaygınlaşması ve kendi toplumsal özelliklerimizi hiçe sayarak bütün kanun ve mevzuatımızı, Avrupa Birliği uyum sürecine uydurmak için olanca gücümüzle çabalamak. Çünkü kartal’ın örneği deve kuşu olursa yüksekten uçma yeteneğini kaybeder, zamanla kuşa değil daha çok deveye benzer!

Son zamanlarda batılı bir kurum tarafından yapılan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” araştırmasının gösterdiği bazı sonuçlarsa insanı çıldırtacak özelliklerde. Bu araştırmaya ve şiddeti değerlendirdikleri batılı ölçütlere güvenmiyorum.

Bakınız hangi sonuçlar açıklanmış: Buna göre bu toplum kafayı yemiş!

“Tecavüze uğrayanların % 50’si 18 yaş altında ve bunlardan % 10’u erkek çocuk gerisi ise kız çocuk. Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Daha çok 7–9 yaş arası çocuklar cinsel şiddete hedef oluyor. 5–10 yaş arası çocukların % 55′i, 10–16 yaş arası çocukların % 40’ı ensest (aile içi cinsel ilişki) mağduru. Cinsel saldırganların % 75′i tanıdık biri. Ensest olaylarında faillerin % 50′si öz baba, sırasıyla da amcalar enişteler, ağabeyler, dedeler ve dayılar. Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57′si fiziksel şiddete, % 46,9′u cinsel şiddete, % 14,6′sı enseste ve % 8,6′sı tecavüze maruz kalıyor”.

Yazıklar olsun! Adamlara bakarsanız millet zıvanadan çıkmış. Nedir bu kardeşim. Bu milleti sapıklar toplumu yapmış çıkmışlar! Ancak bunda aslında hayret edilecek bir şey yok. Neden mi? Batılı bir anne çocuğunu kucağına alan yabancıya “sapık” gözüyle bakar da onun için. Halbuki bizim o şevkat ve merhamet timsali kültürümüzde, kucağa alınan çocuğa sapıkça bakan insana sapık denir. Kısacası diğer yönüyle, batıya göre kendinizi değerlendirirseniz kendi kendinizi sapık ilan edersiniz de haberiniz olmaz!

Bir başka veri: “Birleşmiş Milletler raporuna göre dünyada her yıl 5 bin kadın töre ve namus cinayetleri sonucu ölüyor. Türkiye'de ise bu rakam her yıl ortalama 200'ü buluyormuş”.

Hollanda’da müslüman ve Türk azınlığın kendi arasında, şiddeti önlemeye yönelik ayrı bir birim kurulmuş ve bu konu’da özel çalışma yürütüyorlarmış. Soruları cevaplandıran uzman, kültür ve toplum üzerine uzmanlaşmış antropologlardan yardım alarak vakaları yorumluyoruz diyor. Hollanda'da meydana gelen vakaların ne kadarının namus ile bağlantılı olduğunu tam olarak belirlemek mümkün değilmiş (Haber7 yazarı Figen Aypek röportajı)

Hollandalı uzman konuşuyor: “Namus cinayetleri elbette şiddetin nihai şekli ama yine de namus temelli şiddetlerde büyük bir çeşitlilik var. Ortalama her yıl 13 vaka rapor ediliyor. Tabi bu vakaların adam öldürme mi yoksa intihar mı olduğu ceza davalarında belirlendiğinden bizim sonuca dair bir istatistik tutmamız mümkün olmuyor.

Hollanda’da müslüman Türkiye’de sapık!

“2008 yılı Hollanda İstatistik Kurumu Merkezi verilerine göre halkın yüzde 20'si yani 3.2 milyon kişi azınlık nüfusu oluşturuyor. Bu grubun 1.8 milyonu batılı olmayan etnik gruba ait. Yani Türkiye'den, Afrika'dan, Latin Amerika'dan ve Asya'dan gelenler. Bunlar içinde de en geniş etnik grup Türkler ve daha sonra Faslılar. Bu vakalar ise en çok Türkler arasında görülüyor. Türkleri ise sırasıyla Faslılar, Afgan ve Irak kültüründen olanlar izliyor”.

Hollandalı yetkilinin verdiği üç örnekten birine göre;

"Tehdit ve şiddet baba tarafından onaylanmayan erkek arkadaşa yöneliktir. Kız ise tercihinde ısrarlıdır. Polis baba ve kız arasındaki internet yazışmalarını başarılı bir şekilde takip eder. Daha sonra bu yazışmalar bir süreliğine azalır. Ancak bir kaç ay sonra baba, kızı bir internet konuşması sırasında kızın erkek arkadaşı hakkında kızdırmaya başlar." Bu şekilde gelişen vaka üzerine polis kızın da şikâyeti ile elinde bulunan delilleri kullanarak kızı koruma altına alır.”

Ne yaman çelişki değil mi? Aynı Türk Hollanda’da namus için şiddetle kızını korur iken Türkiye’de ensest ilişkisindeki sapığa dönüşüveriyor! Yoksa bizi dönüştürme gayretlerine iki yönden iki ayrı malzeme tedariki mi dersiniz?

Bu bilgilerde görülenler ve onları bu kararları almaya zorlayan batı bakışı ise malum. Hedeflenenler gayet açık ve net. Avrupa’da Türk ve müslüman azınlık aileleri, öncesinden yönlendiren yetkililer, şikâyet hakkını kullanmayı hararetle teşvik ediyor. Sonrasındaysa sözüm ona aileyi koruyacağım bahanesiyle aralarındaki huzuru bozuyorlar. Şikâyet sürecine giren aileler bir daha dikiş tutturamıyor. Ok yaydan çıkmış bir kere. Aile, akrabalık ve bağlılık duyguları bize göre çok daha zayıf olan batı toplumuna uygulanması normal sayılabilecek bir metodun müslüman ve doğu kültürüne sahip milletlere aynen uygulanıp da aynı sonucun alınması akla mantığa ne kadar uygun olabilir, bir düşünün.

Batı hipnozu altındaki kanuni düzenleme merakına gark olmuş aydınımıza, Allah akıl fikir versin. Ne demeli ne etmeli insan şaşırıp kalıyor..Yasa taslağının garabet hale gelmesinde birinci derece’de sorumlu feminist ve modernist dernek ve kuruluşlardır ki yönetici erki yanlış yönlendirmektedirler.

Batıda azınlık olan doğulu müslümana uygulanan ülkesindeki stratejiye bakın bir de dönüp kendi insanına batılı gözle şaşı bakarak çıkarılmak istenen “kadına karşı şiddeti önleme tasarı taslağı” ile Meclise sevk edilen iradenin arkasındaki güya aydın yönlendirmeye bakın. Avrupa ülkesinin azınlığa reva gördüğü, içinde gerek asimilasyon gerekse kendi vatandaşına istihdam imkânı açmak için akıllıca uyguladığı politikayı biz hangi aklıselimle kendi çoğunluk insanımıza uygulayabileceğiz.

Kaldı ki çok meşhur feminist hanımlar, beyler ve kuruluşlarının sahip olduğu Devletçi zihniyet çok çarpık durmaktadır. Bizim özgür zihnimizde Devlet, kanun ve polis marifetiyle en kutsal ve mahrem olan aileye karışma hakkını ve haddini kendinde bulamamalıdır.

Bu topraklarda, on yıllarca yıldır aileye uygulanan “Aile Planlaması”na karşı çıkmış bir camianın ve düşüncenin mensuplarıyız. O zamanın özgür ve sağlıklı zihniyetleri, Seksen sonrasında yoğunlaşarak uygulanan “Aile Planlaması” politikasına şiddetle karşı çıkmış ve haykırmıştı, “sizin bu stratejiniz yanlıştır. Bunu yapmakla Batılı ülkeler karşısında büyük avantaj sağlayan genç nüfusumuzu eritecek, yok edeceksiniz”.

Peki, zamanında irticai hezeyanla yaftalanan fakat aslında çok da sağlıklı olan bu öngörü çıkmadı mı? çıktı. Başbakan Tayyip ERDOĞAN yeni evlilere neden “en az 3 çocuk hedefleyin” mesajı veriyor? Yıllardır uygulanan yanlış politika sonucu nüfusumuz yaşlandı ve Batıya karşı en büyük üstünlüğümüz yitirildi de onun için.

Peki, “Aile Planlaması” politikamızın çarpıklığı otuz yıl sonra anlaşıldıysa bir otuz sene de “kadına şiddet” ile “kadına pozitif ayrımcılık” stratejilerinin sonuçlarının ailelerimizi dağıtarak, felakete götürmesini mi bekleyeceğiz?

Yoksa “müslüman ısırıldığı delikten ikinci defa sokulacak şekilde akılsızlık yapmaz” diyerek, aile politikasına yönelik hesabımızı basiret ve ferasetimizi takınarak, kendi dinimiz ve toplumsal yapımıza uygun biçimde yeniden mi düzenleyeceğiz.

Sevgili Başbakanım ve TBMM’nin değerli milletvekilleri

Yanlış hesap Bağdat’tan dönmesin. Ne yanlış hesap yapalım ne Bağdat’tan dönelim, Bağdat’ta bizim olsun Filistin’de.. Kendi hesabımızı doğru yapalım ki İslam coğrafyasına gerçek bahar kardeşliği getirelim, yarenlik edelim.

Hep birlikte, “zararın neresinden dönersek kar ederiz” anlayışıyla, “kadına karşı şiddeti önleme tasarı taslağını” bu haliyle Mecliste düzenleyerek ve eklemelerle, “aileye karşı ayrımcılığı ve şiddeti önleme tasarısı” haline getirelim.

Toplum yapımıza uygun bir içeriği, en başta üç çocukla ilgili bilinçli söylemiyle takdir toplayan, Başbakanımız Tayyip ERDOĞAN makul karşılayacak ve ardından bütün vekillerimiz de bize özgü içeriği, onaylayacaktır. Eninde sonunda, feminist çarpık yönlendirmelerin etkisi gerçeklerle yüzleşerek, kaybolmaya mahkûm olacaktır.

Ülke’mde değişen ve gelişen yönleriyle diğer alanlarda yakalanan güzel başarılar bizi mutlu ediyor. İstiyoruz ki bugünlerde atılacak önemli adımlarla, otuz sene sonrasına ait güçlü aile profiline ulaşmak mümkün olsun.

Yoksa ve eğer mevcut şekliyle kadını aileden ayırmaya hizmet edecek yaklaşım ve düzenlemeler hayata geçirilecek olursa, yazık olacak güzel ülkem insanına..

Bu durumda on yıl sonra yanlış hesaptan vazgeçsek ve üstüne bir elli sene aileye bütüncü bakan uygulamalarla yeniden uğraşıp didinsek de geçmiş ola diyeceğiz. Atı alan Üsküdar’ı geçecek..

Çünkü bugünün güçlü ailesini o gün mumla arasak da bulamayacağız. Çünkü o ailenin bugünün kan çekişen Batı ailesinden farkı kalmayacak..

Sevgili Başbakanım ve TBMM’nin değerli milletvekilleri, iş işten geçmeden bugünden tedbir alsak olmaz mı? Ne dersiniz?

Basından takip ettiğimiz kadarıyla şu an Mecliste içeriği yönüyle toplumsal gerçeğe uygun hale getirilmesi gereken yasa taslağı aksine düzeltmelere uğruyormuş. Daha önceki metinde, "Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı" ifadesi "Kadın erkek eşitliğine duyarlı" şeklinde değiştirilerek ekleme yapılmış”.

Ne olur çok hassas davranarak “şiddet problemini” kendi lisanımızca çözelim, olmaz mı?

Selam, muhabbet ve hürmetlerle…

Sorun, soru ve katkılarınız için aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz 

Yrd Doç Dr. A. Muhsin Yılmazçoban
a.muhsinyilmazcoban@gmail.com  
http://www.facebook.com/#!/pages/Beyaz-Kalpler/205481566169258
http://twitter.com/#!/Beyazkalpler

Yorumlar3

  • efe 12 yıl önce Şikayet Et
    diyelimki 60 milyon evli var,. 1000 tane kadın aldatıyor diyelim.10 tane adam diyelimki kadını öldürdü.şimdi burada yapılacak olan 60 milyona eğer sen kadını aldattığı için namus için öldürürsen,diyelimki kadın sen gittin kocanı aldattın bu adam sana bir şey yaparsa.böyle rezalet bir yaklaşım olurmu.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • efe 12 yıl önce Şikayet Et
    onlar ancak kendilerine bir müdahale olunca millete sorar ve dinlerler. o zaman anlaşılmasada 12 eylül yargı refarandumu aslında kadınlarla alakalı pozitif ayrımcılık oylamasıymış.ben kadını çocuğu aileyi korumak için sıkıntıları ortadan kaldırmak için zannetmiştim.meğerse mhp nin başörtüsü meselesini tamamen çözdüğü gibi meseleyi halletti.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • noter tasdikli yorumcu 12 yıl önce Şikayet Et
    kanal 7 de dün bir program izledim. 17 yaşında ikinci evliliğinin düğünü canlı yayında yapılacaktı ağladı istemiyorum dedi.sebebini söyletemediler. annesi de kendinden 50 yaş büyük biriyle evliymiş adam üvey kızını istemiyormuş. babasına tlf ettiler kızı istemedi. anne tarafı da canlı yayında duyuldu ama burada yazmayacağım ifadelerle eve dönüş yolunu kapattılar. ilk eşinden başına çok darbe yiyen kızı, yengesi 2. evliliğe yönlendirmiş kaçtı diyorlar. kız ortada kalınca mahmut tuncer sahip çıkamayacağınız bakamayacağınız çocukları yapmayın dedi. 17 yaşındaki çocuğun polise oradan yurda sevke edileceği duyuruldu.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat