Annenin, kaybolan çocuğunu bulma anındaki ilk tepkisi

  • GİRİŞ18.09.2008 19:02
  • GÜNCELLEME18.09.2008 19:02

                                         Komşuyu Kendimize tercih etme

SORU: Ramazan ayı ile komşuluk hukuku arasındaki ilişki hususunda neler düşünüyorsunuz?

CEVAP: Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan ayının gölgesinde serinlerken; bu ayın bütün mü'minleri bağrına basan şefkat esintileri, sevinç, neş'e ve huzur kaynağı olan rahmet çiseleri, sofralarımıza sirayet eden bereket taneleri, ruhumuzun huzur ve sükunete kavuşma vesilesi olmaktadır. 

Bir taraftan bu ulvi duygu yoğunluğu hissedilirken, diğer taraftan ''Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir.'' hadis-i şerifin pratik hayata tatbiki bu ay sayesinde öğrenilmekte ve yaşanmaktadır.

Komşunun haliyle hallenme,
Onların dertleriyle dertlenme,
Onların içinde bulunduğu acı ve ıstırabı yaşama ve sevinçlerine ortak olma duygusu bu ay sayesinde hissedilmektedir. 

Aç olan komşunun ekmeğe, sıcak bir yemeğe olan hasretini on bir ayın sultanı Ramazan ayının her gününde yaşayarak hissetme, bu hasreti tatma, bu hasretin biteceği anı büyük bir ümitle bekleme ayların sultanı sayesinde öğrenilmektedir. 

Kısaca, bu ay mü'minlere üst seviyede empati kurma becerisi kazandırmaktadır. Bu üst seviyede empati kurma becerisi ise, Peygamberimiz(a.s) tarafından sevgi temeli üzerine tesis edilmiştir. Komşuya ihsan ve lütufta bulunma, onların içerisinde bulunduğu acı ve ıstıraba acıma, üzülme üzerine değil, onlara olan sevgi üzerine tesis edilmesine Peygamberimiz(a.s) tarafından bizzat dikkat çekilmiştir: 

'' Sizden birisi kendisi için sevip istediğini mü'min kardeşi içinde sevip istemedikçe hakiki mü'min olamaz.''(Buhârî, Îman 7) 

Evet! 

Sevdiğimiz şeylerden komşularımıza ikram etme,
Sevdiğimiz şeylerden onlara infak etme,
Sevdiğimiz şeylerden onlara ihsanda bulunma,
Sevmediğimiz şeylerden onları da uzak tutma,
Kendi yediğimizden komşularımıza yedirme,kendi giydiğimiz şeylerden onlara giydirme,
Çöpe atacağımız, yemek istemediğimiz, yemeyi kendimize yakıştıramadığımız şeyleri değil, giymek istemediğimiz, giymeyi kendimize yakıştıramadığımız şeyleri değil.

Aman!

Ben bunu giymem, çöpe atacağınıza falanca yoksula verin anlayışından uzak durma.

Kendimiz için sevip istediğimizi onlar için de isteme.

Bunlar hakiki imana sahip olmanın yollarındandır.

Peygamberimizin hakiki imana sahip olmanın yollarından biri olan bu sözleri, komşuyla olan ilişkinin en asgari seviyesini belirlemektedir. Komşularıyla ilişkilerini bu seviyenin altında tutanların hakiki imana ulaşamadıkları ifade edilmektedir.

Hakiki mü'min olamadıkları ifade edilmektedir.

Peki!

Kaçımız hakiki iman sahibiyiz?

Kaçımız komşularıyla ilişkisini asgari bu seviyede devam ettirdiği için hakiki imana sahip olduğunu düşünüyor?

Komşuluk haklarını korumadan hakiki imana ulaşabileceğine inanan var mıdır?

 Yıllardır aynı çatı altında yaşayıp da birbirlerini tanımayan, birbirlerini ziyaret etmeyen mü'min olan komşulara ne demeli?

Sadece bir takım dünya menfaati için etrafındaki insanlarla ilişkisini idame ettirenlere ne demeli?

Fakir ve yoksul olan komşusunu yada yakınını gördüğünde yolunu değiştirenlere ne demeli?

Bu soruların cevabını zihnimizde berraklaştırmadıkça hakiki imana sahip olduğumuzu düşünmek kendimizi kandırmaktan başka bir şey ifade etmez. 

İnsanların dünyada amacı nedir?

İnsanların dünyada hedefi nedir?

Mutlu olmaktır.

Dünya ve ahiret saadetini elde etmektir. 

Peki!

Bu mutluluk nasıl elde edilecektir?

İnsanların milyonların içerisinde yalnız yaşayarak mutluluğu elde etmesi mümkün mü?

İnsanların sadece zenginlikle mutluluğu yakalaması mümkün mü?

Peygamberimiz mutluluğun elde etme yollarından birini bizlere tavsiye ediyor:

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, İman 93-94) 

Hadiste cennetten bahsediliyor.

Cennet neyi temsil eder?

Cennet denilince zihnimizde neler canlanır? 

Dünyada Allah'ın razı olduğu şekilde yaşayan mü'minler için mükafat olarak verilen cennet, mutluluğu ifade eden bir kelimedir.

Mutluluk kelimesini cennetten daha iyi ifade edebilecek bir kelime var mıdır? 

Allah'a isyan edenler için ceza olarak verilen cehennem, acı ve ıstırabı ifade eden bir kelimedir. 

Cennet kelimesinde sembolleşen mutluluğu yakalamak için iman etmek gerekir. İman sahibi olabilmek için mü'minlerin birbirini sevmesi gerekir. Mü'minlerin birbirlerini sevmenin ilk adımı selamı yaymaktır. Komsular için Allah'ın rahmetini, bereketini talep etmektir. 

Hadiste ifade edilen tavsiyeler, mü'minlere ahirette vaat edilen cenneti yeryüzüne indirmektir. 

Dünyamızı cennete çevirmek istemez miyiz? 

İşte, dünyayı cennete çevirmenin yolu,dünyada mutlu olmanın yolu, komşuya sevdiğimiz şeylerden ihsanda bulunma, Kendimiz için sevip istediğimizi onlar içinde sevip isteme. 

Komşudan kastedilen nedir?

Ev komşusu, işyeri komşusu,mahalle komşusu il komşusu vs.

Bunların tamamı komşuluk kelimesinin muhtevasını oluşturmaktadır. 

Komşuyla güzel ilişkinin üst seviyesi de efendimiz tarafından ifade edilmiştir. Güzel ilişkinin üst seviyesi, komşuya ihsanda bulunma, komşu için fedakarlık yapmadır. Ananın evladına yapmış olduğu fedakarlık derecesinde komşuya fedakarlık yapmadır. 

''Cibril komşu hakkında bana o kadar tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.''(Buhârî, Edeb, 28) 

Evlat ana- babaya mirasçı olur. Ana- baba evlada mirasçı olur.

Aile fertleri birbirlerine mirasçı olur.

Aralarında kan bağı olanlar, kan bağı olarak en yakın olanlar birbirlerine mirasçı olur. 

Hadis-i şerifte ‘’komşuyu komşuya mirasçı kılacaktı zannettim.’’ İfadesi, komşuyu ailenin bir ferdi ve üyesi gibi kabullenmek gerektiğine işaret ediyor. Ailenin üyelerine yapılan ihsanın tıpkısının komşuya yapılmasına işaret ediyor. 

Komşularla olan ilişkilerin birbirlerine mirasçı olabilen ana-baba ile evlat arasındaki ilişkiye yükseltilmesinin bir anlamı olmalıdır.

Aralarında miras hukukunun cereyan ettiği Ana ile evladın arasında meydana gelen karşılıksız sevgi ve merhametin şiddetini düşünebiliyor muyuz? 

Peygamberimiz (a.s) Allah'ın insanlara olan merhametini ananın evladına olan merhametini örnek göstererek şöyle ifade ediyor:

''Hz Ömer (r.a) anlatıyor: Havazin kabilesine yapılan gazanın neticesinde esirler getirildi.

Bu esirler arasında bir anne vardır ki, çocuğunu kaybetmiş. Gördüğü çocukları kendi çocuğu zannederek sarılıyor ve bağrına basıyordu. Kendi çocuğu olmadığını anladığında başka çocukları kendi çocuğu zannedip onlara sarılıyordu. Sonunda kendi çocuğunu buluyor ve çocuğuna öyle sarılıp bağrına basıyor ki, orada bulunanlar ve peygamberimiz son derece dikkatle izliyor ve oldukça müteessir oluyorlardı.

Bu durumu gören Peygamberimiz ashabına bu anne çocuğunu ateşe atar mı? diye sordu.

Ashap: Hayır ya Rasulallah, dedi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.): “O halde, biliniz ki, Allah’ın kullarına merhameti, bu kadının çocuğuna merhametinden daha fazladır, buyurdu.”

Evet!

Komşunun komşuya olan merhamet ve şefkatin şiddeti, ananın evladına olan merhamet ve şefkati gibi olmalıdır. Ana evladını ateşe atamayacağı gibi komşu da komşu tarafından ateşe atılmamalıdır. Peygamberimiz ''komşusu şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez.'' (Buharî, Edeb, 29; Müslim, İmân, 73) buyuruyor.

Komşu kendimize mirasçı olan evlat gibi kollanmalı, ona ihsanda bulunulmalıdır.

İşte komşuyu ailenin bir üyesi gibi kollamak, onlara ihsanda bulunmak ve annenin evladına gösterdiği şefkatin aynısını komşuya gösterebilmek, komşular arasında meydana gelebilecek güzel ilişkilerin en üst sınırını oluşturmaktır.

Evet!

Hocam, fazla abartmadınız mı? mırıltılarını duyar gibiyim.

Ne yapalım?

 Komşu hukuku hususunda çok duyarsızlaştığımız bu asırda ramazan ayının bizlere hissettirdikleridir bu yazılanlar.

Dünyanın kendileri etrafında döndüğünü benimseyecek kadar egoistleşmiş, diğerkamlıktan uzaklaşmış olan insanların cirit attığı asrımızda, ramazan ayının bizlere hissettirdikleridir bu yazılanlar.

Bir ayet-i kerime ile yazımızı ikmal edelim.

Kur'an-ı Kerim'de, şöyle buyrulmaktadır: “ Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın …” (Nisa, 4/36) 

                                             İğne Orucu Bozar mı?

SORU:Ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne orucu bozar mı? 

CEVAP:Ramazan ayında gündüz vakti vücuda yapılan iğne, gıda verecek mahiyette ise veya fayda sağlayacak bir şey ihtiva ediyorsa orucu bozar ve kaza gerektirir. En güzeli iğneyi akşama tehir etmektir. (Fıkhu'l-İslami, 3/187; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, 4/293)

                              Bayram Günü Doğan Çocuğa Fitre Vacip mi?

 SORU: Ramazan bayramında vefat eden kimseye fitre vacip olur mu?

CEVAP: Ramazan-ı şerif bayramının ilk günü fecr'in tulu'undan (doğmasından) evvel vefat eden veya fakir düşen veya tulu'undan sonra doğan veya ihtida eden(İslama giren) bir Müslümana sadaka-i fitr vacip olmaz. Fakat tulu'undan (doğmasından) sonra vefat eden bir Müslümana vacip olmuş olur. Eğer vasiyet etmişse, terekesinin üçte birinden ödenir. Varislerin kendi mallarından vermeleri de caizdir.

(Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 344)

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat