Deniz Feneri'nin Afrika bağlantısı

  • GİRİŞ24.10.2008 14:52
  • GÜNCELLEME24.10.2008 14:52

SORU: Sadaka, zekât ve fitre gibi müesseselerin kurumlar vasıtasıyla işletilmesi daha uygun değil mi?

CEVAP: ‘’Deniz Feneri Mağdurlarından Mektup’’ başlıklı yazımızın ardından okurlarımız tarafından é posta yağmuruna tutulduk. Çoğunluğunu deniz fenerine yardım edenlerin oluşturduğu okurlarımızın é postalarında ‘’Biz Deniz Feneri mağduru değiliz.

Deniz Feneri sevenleriyiz. Yardımlarımız devam edecektir’’ mesajları veriliyordu. Deniz feneriyle ilgili medyada yer alan haberler hususunda ise, yapmış olduğumuz yardımların nereye ulaştırıldığına dair bilgi tarafımıza bildirildiği ve devletimizin sorumlu kurumları tarafından sıkı bir şekilde denetlendiğini bildiğimiz için herhangi bir yolsuzluk olmadığına adımız gibi eminiz ve bundan sonra tereddütsüz Deniz Fenerine yardımlarımız devam edecektir mesajları veriliyordu.

Deniz Feneri Derneğinden önce yardımlarımızı ferdi olarak yapıyorduk. Fakat bu yardımlarımız hiçbir yoksulun ihtiyacını karşılamıyordu. Belki dinen vazifemizi yapıyorduk. Ama o yoksul güzel insanların ihtiyacını karşılayamamak içimizde burukluk meydana getiriyordu. Deniz Feneri Derneği, İ.H.H ve Kimse Yok mu? Gibi kurumlar sayesinde bu burukluktan kurtulduk, diyorlardı.

Okurlarımızdan biri, kendisinin orta halli maddiyata sahip olduğunu ifade ettikten sonra, her ay düzenli olarak yoksullara yardım ettiğini, lakin yapmış olduğu bu yardımların yoksulların ihtiyacını karşılayamadığını; deniz feneri derneğinin ortaya çıkmasıyla yardımlarını oraya gönderdiğini ve önceden yardım etmiş olduğu yoksulların da Deniz Feneri sayesinde hayatını idame ettirdiğini ifade ediyor ve bu durumun kendisini çok sevindirdiğini söylüyordu.

Bu okurumuz, maddi durumunun çok iyi olmamasına rağmen her ay düzenli olarak yapmış olduğu ufak miktarların zamanla büyük yekün oluşturduğunu, bu gün o ufak yardımlardan oluşan yekünü bir defada veremeyeceğini ifade ediyor ve herkese ufak da olsa her ay düzenli yardım yapmasını, o düzenli yapılan ufak yardımların büyük yekün oluşturacağı çağrısında bulunuyordu.

Bir okurumuzda merhum Mahir İz hoca efendiden bahsediyordu. Mahir İz hoca efendinin öğrencileri memuriyete başladıktan sonra hocayı ziyaret edip, memuriyete başladıkları yerleri hocaya bildiriyorlarmış. Hocada memuriyete başlayan her öğrencisine maaşınızın zekâtını verdiniz mi? Dermiş.  Öğrencileri ise, hocam! Biz daha ilk maaşımızı aldık. Zekât verebilecek zenginliğe sahip değiliz, dermiş.

Bunun üzerine Mahir İz hoca, zekât verebilecek zenginliğe sahip olmasanız da her ay düzenli olarak ufak da olsa sadaka veriniz. Zira halkımızın içerisinde o kadar yoksul, o kadar ekmeğe muhtaç insan var ki, onların sizin zengin olacağınız zamanı beklemeye mecali yok, dermiş.

Düzenli olarak Deniz Feneri Derneğine yardım eden bir okurumuz, bir gün rüyasında Afrikalı ve Nijer’li bir Müslüman kardeşini görüyor.

Afrikalı Müslüman, üç gündür ağzımıza bir şey almadık. Sizin yardımınız olmasaydı bu günü de aç geçirecektik. Osmanlı bizi bu durumda bırakmamıştı. Yıllardır yoksunuz. Bu zamana kadar nerelerdeydiniz? Diye seslendiğini söylüyor.

 Okurumuz, günlerdir bu rüya zihnimi meşgul ederken, bir hafta sonra yapmış olduğum yardımın Afrikalı bir Müslüman’a- ismi de zikredilmiş- ulaştırıldığına dair belge Deniz Fenerinden tarafıma geldi, diyor.

 Daha evvel de yardımlarımın Açe’ye gittiğine dair bir belge gelmişti, diyor.

Okurumuz, Deniz Feneri olmasaydı ben Afrika’daki, Açe’deki Müslüman kardeşime, yardımı nasıl ulaştırabilirdim, diyor; artık sadaka, zekât, yardımlaşma vb. faaliyetlerin ferdi değil de Deniz Feneri gibi kurumlar vasıtasıyla yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Okurlarımızdan gelen é postalardaki ortak fikir, zekât, sadaka vb. ibadetlerin kurumsallaştırılmasıdır. Okurlarımızın her biri, zekât ve sadaka müesseselerinin Deniz Feneri gibi dernekler vasıtasıyla işletilmedikçe başarılı olamayacağını ifade etmektedir.

Zengin zekât veriyor. Bu zekât yoksulun ihtiyacını karşılamıyor. Sadaka veriliyor. Bu sadakalar yoksulun ihtiyacını karşılamıyor. Hatta bazı yoksullara hiç ulaşılamıyor. Deniz Feneri ise hem ülkemizde hem de dünyanın muhtelif yerlerindeki yoksullara ulaşıyor. Ve yapılan yardımların hem yeterli hem de sistemli bir şekilde yoksullara ulaşmasına vesile oluyor.

Küreselleşen modern dünyada yardımların ferdi olarak yapılmasını savunmak hiç makul görünmemektedir.
Osmanlıda yardımlar vakıf müesseseleri tarafından işletilirdi. Bu müesseselerin kaynağını, hibeler, zekâtlar, fıtır sadakaları, fidye ve kefaretler oluştururdu.

 Vakıf müesseseleri, insanların en fazla ihtiyacı olan alanlar gözetilerek kurulurdu. Efendimizin hadis-i şerifinde ifade edildiği gibi, önce acil ihtiyaç alanları belirlenir ve o alanlar gözetilerek bu müesseseler faaliyette bulunurdu.
Rasulullah (a.s) şöyle buyurmaktadır: ‘’ İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanlardır. Malların en hayırlısı Allah yolunda harcananlardır. Allah yolunda harcananların en hayırlısı ise, insanların en çok ihtiyaç hissettiği şeyleri karşılayanlardır.’’

Bu gün insanımızın en fazla ihtiyacı, en büyük problemi yoksulluk, sağlık ve eğitim’dir. Öncelikle bu ihtiyaçların karşılanması elzem olduğu için günümüzdeki yardım kuruluşları bu alanlara yönelmiştir. Bu alanlardaki ihtiyaçlar sona erdiğinde bu kurumlar, insanların en fazla ihtiyaç duyduğu diğer alanlara yönelecektir.

Osmanlıdaki vakıf müesseseleri de peygamberimizin bu hadisinden hareketle önce en fazla ihtiyacı olan alanlara yönelmiştir.

Bu müesseselerin hizmet alanları, camii inşa etmek ve caminin bakımını üstlenmek, yolculuğu, askeri sevkıyatı ve ticari faaliyetleri kolaylaştırmak için tehlikeli bölgelerde tekkeler inşa etmek, medrese, kütüphane, Bimarhane (akıl hastanesi) kervansaray, hamam, hastane, Darü’l-Aceze vb. inşa etmektir. Hatta kuşların bakımı ve tedavisi, bitki yetiştirmek gibi faaliyet içerisinde olan vakıf müesseseleri dahi inşa edilmiştir.

Kaynağı hibeler ve sadakalar olan vakıf müesseseleri de insanların acil ve en fazla ihtiyacı olan alanlarda faaliyet göstermiş; zamanla ihtiyaç alanlarının değişmesiyle başka alanlara yönelmiştir.

Netice olarak

Doğrudan sadaka, infak, zekât, kefaretler hakkında Kur’anda takriben 50’ nin üzerinde ayet bulunmaktadır. Cimriliği meneden birçok ayet bulunmaktadır. İnfak etme, sadaka vermeyi emreden ve cimrilikten meneden birçok hadis bulunmaktadır. Bu durum sadaka müessesesinin idame ettirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu müesseseler geçmişten günümüze en güzel şekilde vakıf müesseseleri tarafından işletilmiştir. Günümüzde de ancak vakıflar gibi kurumlar tarafından işletilebilir.

Aslında bu yazımızda sadaka kültürünü anlatacaktık. Fakat okurlarımızdan gelen yoğun é postalar, yazımızın muhtevasını tahvil etti. Sadaka kültürünü bir sonraki yazımıza tehir ettik.


Aslan ÇITIR / Haber 7
aslan.citir@hotmail.com

Yorumlar1

  • Ekrem Erol 15 yıl önce Şikayet Et
    Asıl Mesele. Müslümanların birbirine ulaşmasını küresel olarak engelleme çabasıdır. Hatırlayın! yine bu Almanya, Bergama'da altın çıkarmamızı engellemek için yöre halkını örgütleyip maddi yardım yapmıştı. Bizim yerli işbirlikçiler de Alman yargıçların kararlarını türk adliyesinin kararı gibi algılama derdindeler! Batı hem sömürüp hem de hıristiyanlaştırdığı Afrika'da başka bir müslüman görmek ister mi? Afrikata hayretle soruyorlar; nereden çıktı bu Türkler!
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat