Bu ülke insanı sağlıkta neler gördü neler?

Hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim.

Devlet hastanelerinin kapılarında saatlerce, hatta günlerce bekleyip sıra alamadan evine dönen perişan insanların halini canlandırabiliyor musunuz gözünüzün önünde?

Kuyruklarda tedavi olamadan ölenleri...

Aslına bakarsanız o manzaralar karşısında insanın içi eziliyordu.

Peşinden de Allah kimseyi buralara düşürmesin diye de dualar etmiyor muyduk?

AK Parti 2002 yılında hükümet olduğunda kimselerin cesaret edemediği sağlık konusuna el attığında aslında yapacaklarına birçok kimse “ütopya” gözüyle bakıyordu.

SSK ile özel hastanelere sevksiz başlayan zincir, bu ülkede sağlıktaki bir devrimin başlangıcı “ütopyanın” gerçeğe dönüşmesiydi.

Hem de öyle bir devrim ki sormayın devrimcilerin bile aklını başından aldı.

Her şeye muhalif olan Ana Muhalefet Partisi bile o dönemde yapılanlar karşısında ne yapacağını şaşırmıştı.

Sağlıkta yapılan yeni uygulama birazda muhalefetin “sağlığını bozmuştu” aslına bakılırsa.

Sağlık, AK Parti’nin ilk döneminin “reformsal devrimi” çok kısa zamanda siyasi anlamda da meyvesini verdi.

Vatandaş kendisine verilen haklardan o kadar çok memnun kaldı ki, bir sonraki seçimde her iki kişiden birisi AK Parti’yi tercih etti.

Teveccühün tek nedeni tabiî ki sağlık değildi ama nedenlerin ilk sıralarında yerini almıştı bile.

Kuyruklar biterken,

Sabahlara kadar hastane kapılarında beklemek tarih olmuştu.

Yurdum insanı Avrupa-i bir yaklaşım içerisinde kendisine verilen bu rahatlığın tadını çıkarmıştı yıllar sonra bile olsa.

Sevksiz, elinde evraksız tedavi için gelenler özel hastanelere akın ediyordu o dönemde.

Devlet özel hastaneler ile rekabet içerisine sokuluyor ve “kazanan” vatandaş oluyordu.

Rekabet daha sonra devletin "üstünlük takıntısına" takılınca peş peşe gelen genelgeler ile sağlıkta yapılan devrim de “çöküş” sinyalleri vermeye başladı.

Özel sektörün önünü açmak için yıllarca çaba sarf eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin tersine olaylar yaşanmaya başladı.

Sağlıkta “hizmet ihraç eden” ve “sağlık turizmi” ile Avrupa’dan hasta getiren özel sektör devletle yaşanan haksız rekabetin sonucu olarak kademe kademe çöküşü yaşamaya başladı bile.

Devlet rekabet yerine kendi hegomanyasını kuruyordu birazda özel sektörün üzerinde.

Daha önce de uyardım özel hastanelerde çalışan 80 bin kişi yeni uygulama ile işsizlik tehlikesi yaşıyor.

Özel sektörün büyümesine müsaade eden devlet önlemini alıp sektöre destek olmazsa yine sektörün çöküşüne neden olacak.

Yapılan yanlış uygulamalar ile Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana sağlıkta yapılan en önemli devrim sahipleri  tarafından baltalanmıyor mu?

Mesele Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın söylediği gibi 20 zengin hastanesinin sistemden çekilmesi ile kalacak kadar basit görünmüyor.

Sistem yarın çarkını döndüremeyen hastanelerin iflası ile ciddi olarak tıkanma sinyalleri veriyor.

Tüm bunlara ek olarak özel hastanelere muayene için gelenlerden devlet tarafından eczaneler aracılığıyla alınan 10 YTL’lik “muayene ve ilaç katılım payı” ise özel hastanelerin büsbütün sonunu hazırlamaya yönelik bir uygulama.

Eczacılar ile vatandaşlar arasında ciddi kavgalara ve tartışmalara ise “muayene ve ilaç katılım payı” tahsilatı yapılırken benim gibi birçok kişinin de şahit olduğunu zannediyorum.

Devlet kendi hastanelerinde bu rakamı düşük tutarken, özel hastanelerde ise kendi rakamının iki katından fazla pay alması sistemin yeniden “devlet tarafından işletileceğinin” sinyallerini mi veriyor dersiniz?

Geçmişte yaşanan tecrübeler gösteriyor ki bu uygulama ile yeniden sağlıkta “devlet hastanelerine” dönüş hazırlıkları yapılıyor.

Devlet hastanelerine dönüş ise gece yarısı kuyruklarından öteye gitmeyen, insanını sürekli hakir gören bir zihniyetin zafer kazanmasına neden olacaktır.

Sağlıkta kuyruklar dönemi hayırlı olsun demeye benim dilim varmıyor…

Bu uygulamanın siyasetçiye yan etkisinin ise onlar tarafından henüz düşünülmediği kanaatindeyim.

Sağlıklı bir ömür dileğimle…

Ayhan Kıskaç

ayhan.kiskac@hotmail.com