Müslümanların Müslümanlarla imtihanı

  • GİRİŞ08.11.2014 11:54
  • GÜNCELLEME09.11.2014 10:33

Kendinizi mustazaf hissettiğiniz her durumda pozisyon almanın başka bir seçeneği de yoktu. İslami terminoloji de buna elverişli bir zemin ortaya koyuyordu. Sadece Türkiye için değil dünyanın her yeri için durum aynıydı. 1990'lu yıllarda Sudan'a bir İslam devletinde yaşama arzusu ile göç eden bir Türk, oradaki değişimi 'Biz bunların yoksulluklarını dindarlık zannetmişiz' şeklinde özetlemişti.

Garipleri seven, garip olmayı erdem sayan bir dini söylemin bu çerçevede sıkışıp kalması, zaman ve değişen şartlar üzerine kafa yorulmaması, kolaycı bir reddiyecilik, sanki uygun ortamlarda yaşanıyormuşçasına ideal İslam beklentileri oluşturmak, dini romantizme sarılarak var olan tüm sorunların üzerine düşünmekten uzaklaşmak! Kalıplar ve şablonlar (O da kendimizinki) üzerinden dini yaşamanın kolaycılığına hapsolmak ve dini düşünce adına yeni hiçbir şey üretememek...

Böyle bir ortamda radikalizmin güçlenmesinden şikayetçi olmanın manası yok. İslam dünyasında radikalizm 'din üzerine düşünmenin' tabu haline getirildiği bir toplumsal zeminde tabulara yeni tabular üreterek güçlendi.

Bugünse dini düşünceyi güçlendirmenin zamanı geldi de geçiyor. Dini tartışmaların önünü açmak, en azından gelecek kuşaklara farklı bir zemin bırakabilir.

İslam; üzerinde düşünme sınırları kaldırıldığında yıkılmayacak kadar güçlü bir kaynaktan besleniyor. Bunu bahane ederek düşünce tembelliğimizi, verimsizliğimizi, 'dini koruma' adına sunmanın ikiyüzlülüğünden kurtulmalıyız.

Radikal dini söylemlerin güçlenmesinde başta Amerika olmak üzere batı blokunun bencil politikaları kadar İslam dünyasının dini düşünceyi 7-11. yüzyılda sabitleme kolaycılığının da etkisi büyük. Hatta çok daha fazla. Kur'an bu durumu bir kanun olarak ortaya koyuyor. (Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah sizin durumunuzu değiştirmez. Rad:11)

SEKÜLER BASKILAR VE TUNUS

Tunus yakından takip ettiğim ülkeler arasında. Orada yaptığım röportajlarda Tunus'un seküler kesimini bizim sekülerlere fazlasıyla benzetmiştim. Fransız meşrepli olmaktan kaynaklanan ortak noktaları ve din alerjileri nedeniyle benzerlikleri çoktu. Seçimlerden önce Nahda'nın sekülerlerin baskısı ile verdiği tavizlerin, seçimleri Nahda aleyhine çevirmesi önemli bir ayrıntı olarak dikkatimi çekti. Dindar kesimin uyumlu politikası etkili olmadığı gibi Nahda, İslamcıların oyunu da kaybetti. Seçimlerden önce Nahda dini karakteriyle ön plana çıkan kişileri geri planda tuttu. Selefi grupları tartışma masasına çağırdı. Bazı Selefi partilerin tanınmasını önledi. Radikal grupları daha demokratik bir sürece dahil etmek yönünde diyaloglar gerçekleştirdi. Ülkenin diğer İslamcılarından uzaklaştı. Seçim kampanyasında 'İslam-Şeriat-Din' kelimelerini hiç kullanmadı. Ve sonuç olarak İslamcıların oyuyla iktidara gelmiş bir parti olan En-Nahda kaybetti. Tunus, devrim-karşı devrim gelgitleri arasında Arap baharının son sonbaharı olarak tarihe geçti. Böylece bölgede radikal İslami gruplara da daha güçlü bir kapı açıldı.

Yakında Suudi Arabistan'da yaşayan Bin Ali ve eşinin ülkeye dönüş haberlerini okursak hiç şaşırmayalım.

Yazının tamamı için tıklayın...

Yorumlar1

  • salih 9 yıl önce Şikayet Et
    kendine "dindar" diyen kesimin ana problemi zaten din konusunda sorgulamamak. Bugün gencler (muahafazakar olanlar bile) dinden güngectikce soguyor. Dogma gibi anlatilan hurafeleri mantikli ve yön verici bulmadigi icin tatmin olamiyor. Taklidi imandan TAHKIKI imana gecemedik ne maalesef.
    Cevapla Toplam 14 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat