Ölü seviciler
- GİRİŞ17.02.2010 13:41
- GÜNCELLEME17.02.2010 13:41
Ölüme biraz daha yaklaşmak.
Dilimlenmiş bir portakal gibi ölümün kokusunu daha bir keskin almaya başlamak.
Güzel ağabeyimizi uğurlamak için toplandığımız bu cami avlusunda bunları düşünüyorum.
Evet, ağabeyimizi ebedi yolculuğuna uğurluyoruz.
Bize el sallamadan son bir kez gülümseyip başıyla selam vermeden sessizce gidiyor.
O giderken yüzlerdeki matem bulutları biraz daha koyulaşıyor.
Bir kez daha anlıyorum ki iyi insanların ardından iyi sözler sarf eden çok insan oluyormuş.
Ölüm haberini aldığımız günden beri mevzu hep o. Onun ölümüyle duyulan üzüntüler, itiraf edilen sevgiler, gülümseten hatıralar dile getiriliyor durmadan.
Bir araya gelip bir matem havasında onu konuşmak istiyor insanlar, hep onu yazmak.
Onla ilgili anlatacak ne çok şey var hala!
Sessizce yazılanları okuyorum, anlatılanları dinliyorum günlerdir.
Bütün yazılıp çizilenleri okudukça şaşırıyor, şaşırdıkça okuyorum daha bir dikkat kesilerekten.
Ya hu diyorum kendi kendime Hamit Can'ı bu kadar seviyorduk da bunu kaç kez yüzüne karşı dile getirdik?
Sevdiklerimiz hakkındaki güzel düşüncelerimiz 'ölümüne' saklanacak bir sır mı yoksa?
Yoksa söyleyememenin vicdan azabıyla mı itiraf ediyoruz bunları?
Bunda bir tuhaflık yok mu?
Ötesini dile getirmeye kalbim razı gelmiyor.
***
HASTALIKTA SAĞLIKTA DOSTLUK ÜZERİNE
Sait Faik'in bir öyküsünde okumuştum sanırım.
İnsanlar adres sorarken farkına varmadan yoldan geçen kendine en yakın bulduğu kişiyi seçermiş.
Yani öyle rastgele birine adres sormazmışız.
Galiba ben de böyle yaptım. Bir sağlık sorunu için gittiğim hastaneden çıktıktan sonra farkına bile varmadan bir sürü insan içinden onun numarasını aradım.
Sonra fark ettim ki gideceğin yönün tam tersini sana gösteren o tuhaf insanlara adres sormak gibi ben de yanlış bir telefon numarasını çevirmişim. Gönül ucuyla seni dinleyen birine tedirginliklerini anlatmak berbat bir duyguymuş meğerse.
Bu dünyada bunu da öğrendim...
İnsan yolda yanlış adres soran adamın arkasından sinirlenip küfredebiliyor ama bu arkadaşı olunca bir şey diyemiyor işte. Hem adres sormak için o adamı seçen de sensin telefon defterinden bu numarayı da.. Kime kızıyorsun öyleyse?
En iyisi o ortamdan bir an önce uzaklaşmak.
(İşte tam kaybolduğunu kabul eder o sokaklarda yeni bir şey bulmanın umuduyla dolaşmaya başlar ve rastgele bir dükkandan içeri girersin ya benimki de o hesap)
Uzun uzun sokaklarda gezip durdum.
(Ama birden öylesine girdiğin bir dükkanda her şey birden değişir ya. Mesela dükkan sahibi kaybolduğunu anlayıp sana önce bir tabure uzatır sonra sıcak bir çay… Ardından da gideceğin adrese seni ulaştırması için yanındaki çırağı yanına katar ya. Tam o hesap!)
Endişeli endişeli sokaklarda gezerken bir dosta rastladım.
Oturup sohbet ettik. Sırtımdaki endişelerden birikmiş yükleri teker teker indirdi. Kabul edersem bu gece yanımda olabileceğini söyledi. Her şey için teşekkür edip oradan ayrıldı. Evde uzun bir uykuya uzandım.
Ertesi sabah bir süredir sesi sedası kesilmiş güzel bir dosttan bir mail aldım.
Teşekkür ederim Allah’ın teşekkür ederim!
Bana hastalığın nasıl bir nimet olduğunu içten ve samimi bir dille anlatan bu maili gönderdiğin için çok teşekkür ederim.
Allah'ın sıkıntılı kullarıyla güzel insanların aracılığıyla konuştuğuna iman etmiş biri olarak bu maili de öpüp başımın üstüne koydum.
Arkadaşımın izniyle bu anlamlı maili tüm hastalara şifa dileyerek burada sizlerle paylaşıyorum.
Allah hepimize ölümden sonra anan değil, sıkıntılı zamanlarda yanımızda olan güzel dostlar nasip etsin!.Onların ağzıyla Allah bize güzel sözler fısıldasın daima.
" Hastalık, ölümün, yakını, dostu, aracısı, akrabası, buna benzer yakın ilişkili her ne kelime kullanırsak kullanalım, ondan bir şey, bir parça değil mi? Belki de ölüm gelmeden ölmenin bir türü... Ne kadar da benziyorlar, ölümde, her türlü haz, zevk, telaş, panik tamamen yok olmakta, hastalıkta ise bunlar çok aza bazen yok olma mesabesine inmekte. Yemek, içmek, tat almak, lezzet bulmak tamamen yok olmakta ölüm ile birlikte hastalıkta ise gene en az dereceye inmekte. Ölümün, sessizliği, sükutu, hareketsiz ve devinimsiz bekleyişi, hastanın yatağa gömülü vaziyette, en az ses ve sükunet içinde bekleyişi, ölmeden önce alında biriken birkaç damla ter ne kadarda benzer, hastalığın, ateşin beraberinde getirdiği, yanaklara boncuk boncuk akan ter damlalarına. Ne kadar da benzer, ölüm sonrası, "bir şans daha verin, verin ki dünyada hayırlı işler yapayım" diyen insanın haykırışıyla, "sağlık, sıhhat, güç ve kuvvet bulayım, ne kadar hayırlı bir insan olacağım" diyen insanın duası... ama sonuçta dünyaya gönderilecek olan da, iyileşen de unutuverir kelimeleri ve hiç başına musibet gelmemiş gibi dalar dünyanın tam ortasına, oyun ve eğlencenin, süslenmiş kelimelerin, putlaşmış kavramların yem sanılan tuzakların ta göbeğine... Zaten denmemiş mi ki " biz dünyada ahrette başınıza gelecekleri kısmen tattırırız" diye...
İşte böyle bir özet belki. Ama her şeyin ötesinde en önemlisi, Ölüm esnasında hayatın tamamen bir anda göz önünden geçtiği söylenir, yani başka bir zaman boyutunda hayat tamamen yaşanır ve "eşyanın hakikati" ortaya çıkar. O zaman anlaşılır çalışıp çabaladığım süs müydü? Süslenmiş miydi? Yem miydi? Tuzak mıydı? Hasta da tam olarak olmasa da kısmen bu güzelliği yani eşyanın hakikati hakkındaki yüceliği yaşar. Bir anda önem vermediği bazı şeylerin aslında ne kadar önemli, önem verdiği bazı şeylerin ise ne kadar değersiz olduğunu anlar. Ben Allahtan eşyanın hakikatini istemiştim, O da bana bu kısa sayılmayacak uzun süren hastalığı verdi. Acı, sızı, ateş, kabus ağrı gene ateş ve bir anda sonsuzluğa yaklaşmak, verilmemiş hesaplar, kapanmamış dosyalar, ben olmasam nasıl olur cümleleri, gene kabus ve ter damlaları, gitmeler, gelmeler, ben olmazsam aslında bir şey olmayacak... ne kadarda büyük! İnsanlar olmadan yaşam olmuşsa ben olmasam gene olacak bu da anlaşıldı...
Bir hastalık sonrası aklıma gelen kelimeleri paylaşmak istedim..."
Ayşe Olgun - Haber 7
ayseolgun@yahoo.com
Yorumlar4