Umre notları - 1

  • GİRİŞ15.05.2012 15:31
  • GÜNCELLEME15.05.2012 20:05

Kimileri de bu anketleri doğrular mahiyette fırsatını bulduğu anda gözünü kutsal topraklarda açıyor...

Son yıllarda özellikle ünlülerin de teveccühü  ile magazinleşen, bir takım "şarap eksperi(!)" gazetecinin rağbeti ile popülerleşen, dindarlar açısından bakıldığında ise yıllarca çıkmayan hac kuraları yüzünden tercih edilen bir ibadetten, umre ibadetinden bahsediyorum.  

Mazhar Alanson'dan Seda Sayan'a, Sibel Can'dan Cem Yılmaz’a kadar birçok ünlü Hicaz’ı ziyaret ederek Peygamber Efendimizin buyurduğu şekliyle küçük hacı oluyor,  “haccı asgar” yapıyor...

Bunca popüler ismin İslam’ın günlük ritüelleri yerine, umreyi tercih etmesi, umrenin bir ibadet olduğu gerçeğini zaman zaman bulandırıyor ve insanlarda  turistik bir seyahat algısı uyandırıyor.  

Oysa sünnet olan umre ibadeti hakiki manasıyla ifa edilmeye kalkıldığında gayet zorlayıcı olmakla beraber, kemale erme yolunda da önemli bir adım sayılıyor.

Yıllar içinde kararan kalpler için bir parlatıcı, kendimize çeki düzen vermek için bir vesile, “bezm-i elest”ten  beri hasretini çektiğimiz lakin fark etmediğimiz Rabbimizle vuslat ve evine aynel yakin misafir olma hali... 

Sırf "moda"ya uymak için yapılabilecek bir ibadet kesinlikle değil. 

Hac öncesi bir nevi prova...

Hac sonrası yeniden kavuşma...

Şimdi, kendisi de umre hatıraları ile bizleri ziyalandıran Ertuğrul Özkök'ün deyişiyle umre ve hac hususunda birçok meseleyi "gelin itiraf edelim" ve yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, görüp yaşadıklarımızı anlatalım. Tecrübelerimizi paylaşalım…

Bir kere iş ciddiye binene kadar o tuhaf heyecanı hissedemiyorsunuz.

Çok istiyorsunuz, her gidenle birlikte sizden de bir parça gidiyor, yüreğiniz kaynıyor lakin içinizde o durmaksızın kanat çırpan kuş, karnınızda Elnino’dan beter fırtınalar olmuyor.

Ta ki her şey kesinleşene kadar…

Sonrası gerçekten tuhaf bir süreç…

Kavuşma anı hayalleri ve sabırsızlık...  

Dünya boşalıyor, her şey yok oluyor, vuslat sizi kuşatıyor, sarıp sarmalıyor ve içinde eritip yutuyor.

Aklınız, fikriniz sizden evvel yola çıkıyor.

Şükür ki refleksleriniz hala sizinle...

Hep söylenense, çağrılmayanların gidemeyeceği... 

Ama bu çağırma ve çağrılma hali, aksakallı dedenin rüyalarınızı teşrifi ile  “ey oğlum/kızım, Kâbe’yi ziyaret etme vaktin geldi de geçiyor bile, daha ne durursun” şeklinde ünlemesiyle olmayabilir. 

Yahut yine rüyada Beytullah’ı görüp gaipten bir sesin “geeel, geell, ne olursan ol gel” demesini beklerseniz, çok bekleyebilirsiniz… 

Moral bozmamak ve “nasibim yok zahir, çağrılmayanlar gidemiyormuş napalım “ dememek gerek.

Duada ısrarcı olmak gerek. Bir de bakmışsınız ne olduğunu anlamadan kendinizi Hicaz yolunda bulmuşsunuz. Nasip...

O nasipten bizim de hissemiz varmış ki karınca misali bir bahar sabahı düştük yola... 

Atatürk havalimanında kafile başkanımız ve grubumuzun hocası ile buluştuk. Bizimle birlikte yaklaşık 4 grup daha diyanet işlerinin umre organizasyonuyla bu kutlu yolculuğa niyetlenmişlerdi.

Herkeste bir heyecan, dillerde mırıl mırıl dualar, uğurlamaya gelen akrabalar, dostlar, yakınlar…

Niyet hayr, akıbet de hayr olur inşallah. Vira Bismillah…

Ayşegül Yıldırım Kara - Haber 7

Yorumlar1

  • leyla karapınar 6 yıl önce Şikayet Et
    Allahım nasip eylerse inş.martın15 ümreye gideceğiz
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat