Umre Notları -3 / Medine tefekkür demek!
- GİRİŞ17.05.2012 10:01
- GÜNCELLEME17.05.2012 10:01
Her ne kadar kalabalık da olsa, insana bir huzur ve sükûnet sirayet ediyordu.
Zaten İslam tarihine ait bir kaç önemli mekân ve mescidin ziyaretinden başka yapılacak bir şey yoktu.
Mescidi Nebevi’nin öyle bir atmosferi ve aurası vardı ki, her daim sizi tefekküre, iç hesaplaşmalara, yaratıcıyla rabıtaya, Habibiyle sohbete, hali pür melalinize ağlamaya çağırıyordu...
Yozgat’ın ya da Hindistan’da Yeni Delhi’nin bir köyünden çıkarak, ömür billah bir araya gelmesi mümkün olmayan insanlar, aynı çeşmenin suyuna el uzatıyor, omuz omuza namaz kılıyor, ortak dilde dua ediyordu.
Bu manzarayı görüp de etkilenmemek, İslam’ın yüceliğini ve birleştiriciliğini hissetmemek mümkün değildi.
Tek gaye “Allahuekber”di, kerem sahibi o yüce peygambere “selatüsselam”dı, her türlü çıkar ve hesabın ötesiydi...
Özellikle sabah namazlarında Mescidi Nebevi'nin dış kapılarından akın akın mescide doğru cem olan insanlar, tıpkı güneşe yönelen pervaneler gibiydi...
Sabah namazında; o ürpertmeyen serinlikte, mükemmel ses sistemi ve akustikle okunan ayetlere karışan serçelerin cıvıltıları... Cennet, böyle bir yer olmalıydı…
Namazın ertesindeyse, havanın o kızıl karanlığında özellikle Türkler ve Uzakdoğulu gruplar avluda, Peygamberimizin kabrinin yer aldığı yeşil kubbenin yakınlarında toplanıp Kuran-ı Kerim tilavet ediyor ve dua ediyorlardı.
Bu birlik beraberlik mescit dışında da devam edebilse Müslüman coğrafyada bugün yaşanan sorunların hiçbiri ihtimal ki yaşanmayacaktı.
“Sevgili Peygamberim Ümmetinin Selamını Getirdim”
Mescidi Resul ya da Mescidi Şerif olarak da bilinen Mescidi Nebevi, İslam dünyasının Mescidi Haram ve Mescidi Aksa’dan sonra en önemli bir diğer mescidi...
Umre ya da Hac yapan müminler Peygamberimizin hayatının son 10 yılını geçirdiği bu yeri de ziyaret etmeden ülkelerine dönmüyorlar.
Hz. Peygambere salâvat getirip, kabri başında dua ediyor ve bol bol namaz kılıyorlar.
"Rabbim kullarından sevgiline selam getirdim, Sevgili Peygamberim ümmetinin selamını getirdim" diyorlar.
Eğer erkekseniz bu ibadetleri yaparken zorlanmıyor, görevlerinizi kolayca yerine getirebiliyorsunuz, lakin kadınsanız yandınız.
Hz. Peygamberin kabrini ziyaret etmek, "cennetten bir bahçe" olarak nitelendirdiği ve namaz kılmanın pek faziletli olduğunu buyurduğu, gidenler tarafından "yeşil halı" olarak nitelenen bölümde namaz kılmak için oldukça zorlu mücadelelerden geçmeniz gerekiyor.
Hayatınızda bulunduğunuz en sıkışık ortamı düşünün...
İş çıkışı ve sabah saatlerindeki metrobüs mü?
Sultanbeyli -Mecidiyeköy otobüsü mü?
Buralarda en azından nefes alacak bir hava sahanızın olması kuvvetle muhtemeldir.
Hâlbuki Ravzayı Mutahhara’da yani Hz. Peygamberin huzurunda, yekpare bir biçimde nefes almak bile imkânsızken, özellikle de sizden çok daha iri (gerçi benden iri olmak hiç de zor bir şey değil) Arap, İranlı ve Türk hacılardan dirsek, omuz yemeden dua etmeye çalışmak, ibadetinizi yerine getirmek ciddi kabiliyet istiyor.
Hasbelkader o “yeşil halı”nın üzerinde bir karış kadar boşluk bulduğunuzda hemen namaza duruyor ve 2 rekâtlık nafile namaz kılıyorsunuz.
Secdedeyken kafanıza basılmadıysa sadaka vermeyi sevdiğiniz sonucunu çıkarabiliriz...
"Büyüğün, küçüğün, zayıfın, kadının cihadı Hac ve Umredir." (Nesâî, Hac:4, 5/114; İbn-i Mâce, Menâsik:8, No:2902) buyuran Hz. Peygamber, bu hadisinde muhtemelen kadınların nefslerine karşı olan cihaddan ve haccın da, umrenin de meşakkatinden bahsediyordu.
Ancak gerçekten de umrede fiziki bir cihad vardı ve bu cihad, nefs yerine kadınların birbirlerine karşı cihadıydı.
Ravzayı Mutahhara’yı ziyarette bu cihadı bütün varlığınızla hissediyordunuz.
Ben her ziyaretimden önce “gidip de dönmemek var” diyerek babamla helalleşme gereği duydum, neme lazım...
Ravzayı Mutahhara’daki izdihamın en önemli sebebi, uzun saatler bekletilen ziyaretçilerin küffara karşı cihada gider gibi Allah Allah nidalarıyla ravzaya dalmalarıydı.
Ravza’nın kadınlara belli saatlerde açılıyor oluşu ve bu saatlerin erkeklerden daha kalabalık bir grup olduğunu düşündüğüm kadınlara yetmemesi, kadınları gerilmiş bir yaydan fırlayan ok haline getiriyordu.
Ayşegül Yıldırım Kara - Haber7
Yorumlar4