Umre Notları -10 / Hz. Hacer olmak

  • GİRİŞ24.05.2012 09:41
  • GÜNCELLEME24.05.2012 09:41

Koskoca kâinatta, bir başına…

Yiyecek ve içecek tek damla yok. Aç bir bebek ve bir annenin çaresiz çırpınışları...

Evladını yaşatabilmek, doyurabilmek için umutsuzca parçalanması...

Yarabbi nasıl dehşetli bir sahnedir bu.

Nasıl muazzam bir teslimiyettir bu. 

Sonunda tarifsiz bir mutluluk, çölün ortasında bir mukaddes ikram...

Binlerce yıldır herkesi doyuran, kandıran, hayat kaynağı...

Bir damla değil, şelaleler gibi...

"Her arayan bulamaz ama bulanlar arayanlardır" sözünü onaylar gibi...

Hacer yılmamıştı, küsmemişti, gücenmemişti.

O tam bir teslimiyet üzere idi.

Rabbi de buna karşılık onu çaresiz koymadı.

Kıyamete kadar bize Hz. Hacer’i hatırlatacak bir hediyeyi, zemzemi sundu.

DEVRAN

Daha önce belirttiğim gibi umre ve hac kesinlikle genç ve sağlıklı iken yapılabilecek ibadetler. Tavaf yaparken bunu bir kez daha anlıyorsunuz.

Kalabalığa, güneşe ve Beytullah’a yakın olma durumuna göre yarım saat ile 1 saat arasında süren tavafta fiziksel olarak zorlanabiliyorsunuz.

Sıcak mermer zeminde saatlerce yürümek ayakların altının yarılmasına ve acıya neden oluyor.

Bunu ortadan kaldırmak için mutlak surette zulada yumuşak bir ayak kremi bulundurmak gerekiyor. Çok işe yarıyor.

Hatta bavulunuza küçük de bir ponza taşı atabilseniz keşke, ne güzel olur...

Tavaf esnasındaki  diğer bir sıkıntı tıpkı Mescidi Nebevi’de olduğu gibi grupların birbirlerinden ayrılmamak için aralarına sürdükleri Japon yapıştırıcısı... Özellikle de yaşlısı çok olan ülkelerin küçük hacıları...

Ya birbirlerine kenetlenip grup halinde oldukça geniş bir alanı işgal ediyor ve hareketi kısıtlıyorlar ya da birbirlerinin başörtülerini, çantalarını, omuzlarını tutup tren yapıyor, aradan kimseyi geçirmiyorlar.

Bu katara rastladıysanız katarın diğer tarafı uçsuz bucaksız çöl serbestliğinde dahi olsa teyzeler ve amcalar izin vermediği için geçemiyorsunuz.

Umre ve Hac ibadetlerinin bel kemiği olan tavaf, hem müşahhas hem mücerret anlamda eşi benzeri olmayan bir ibadet...

Birkaç aylık bebekten sağlığı el verdiği ölçüde ileri yaşlardakilere; herkes bu ibadeti yerine getirebiliyor.

Dileyen tek başına dualarını seslendiriyor, dileyen grubuyla birlikte koro halinde…

Dileyen kendisi için tavaf ederken dileyen sevdikleri adına...

Babalarının ya da annelerinin kucaklarında bembeyaz ihramlarıyla simsiyah bebekler, boğazda el ele dolaşan sevgilileri andıran eşler, elindeki bastonu kendisine göz olan amalar, bacakları olmadığı için kaykay benzeri bir aparatın üzerinde tavaf yapanlar…

Şekil ve içerik olaraksa zamandan münezzeh bir sonsuzluk nişanesi...

Evvelin ve ahirin kısıtlayıcılığından azade kesintisiz bir seremoni…

Bıraksanız da, bitirseniz de devam edecek hep birileri…

Kıyamete kadar…

KARATAŞ SAVAŞLARI

Ben ufak tefek ve hareketli bir tip olduğum için Kâbe’nin mübarek cisminin hemen her yerinde bulunabildim.

Dualarımı ettim, namazlarımı kıldım.

Mümkün olduğunca izdihamın içine düşmeden, Allah’ın yardımı ve biraz da strateji ile ibadetlerimi gerçekleştirdim lakin yaşlı ve hasta bir insanın bunları yapabilmesi için etrafında ciddi sayıda koruması olması ve ona yer açması lazım.

Diğer türlü farz olan ibadetleri ancak yapabilirsiniz.

Fakat bu ibadetleri yaparken kimi zaman çeşitli grupların tazyiki ile izdihamın ortasında da kalabiliyorsunuz, bunu da yaşadım...

Geçici yaşanan bu durumlara karşı hazırlıklıysanız fazla bunalmadan sıkıntılı anı atlatıyorsunuz.

Mesela kadınların hafif ama kalınca sırt çantaları, ellerindeki dua kitapları bu hususta kolaylık sağlıyor, kesinlikle tavsiye ediyorum.

Sıkıntıyı atlatamayacağınız tek yer zannımca Hacerü'l-Esved’in civarı...  

Hâtim denilen ve Kâbe’nin içinden sayılan Türklerin “Altınoluk’un altı” diye isimlendirdikleri yerde dahi günün belli vakitlerinde çok fazla problemle karşılaşmadan girip namaz kılabiliyorsunuz ama Hacerü'l-Esved için bu durum kat’a söz konusu değil.

Hacerü'l-Esved’in etrafı günün her saati her yiğidin yaklaşamayacağı hatta yaklaşmaya teşebbüs dahi edemeyeceği kadar tıklım tıklım...

Dünyanın kurulduğu günden beri yeryüzünü şereflendirdiğine inanılan bu cennet taşına, Karataş’a dokunabilmek ve öpebilmek için insanlar birbirlerine korkunç eziyetler veriyorlar. 

Tamamen kurulmuş ve hedefe kilitlenmiş bir robot gibi etraflarını görmeden, kime ne yaptıklarının farkında olmadan amaçlarına ulaşmak istiyorlar.

Bir tılsımlı hal, bu hal...

Dokunmak isteyen hemen herkesin gözlerinde bu hipnoz halini görme imkânım oldu.  

Nasıl derseniz işte orası, nasıl söyleyeyim, biraz trajikomik... 

Umreye ya da hacca giden herkes elbette bu cennet taşına dokunmak ve öpmek ister.

Bu bir putlaştırma değildir.

Kimse o taşa tapmıyordur ama yaratıcının bu dünyanın sınırları dışından yeryüzüne indirdiğine inandığımız, Peygamber Efendimiz de dâhil birçok peygamberin dokunup öptüğü, kutsiyet atfettiği bu taşa dokunmak  Allah’a ta'zim ve yaklaşma içeren sembolik bir davranıştır. Sünnettir.

Fakat kırılma noktası, Hz. Peygamberin de buyurduğu gibi Müslüman kardeşine eziyet etmemektir. Savaşa girer gibi yahut kale kapısı kırar gibi kalabalığa dalmak; yazıktır, günahtır. Asla tasvip edilmemiştir.

Hal böyleyken yaklaşmayı dahi düşün(e)mediğim ve uzaktan selamladığım Hacerü'l-Esved’e dokunmak hatta başında nöbet tutmak hasbelkader gerçekleşen bir olaydı.

Hamdolsun mu diyeyim Allah affetsin mi, henüz kestirebilmiş değilim...

Ayşegül Yıldırım Kara - Haber 7

aysegulyc@gmail.com
twitter.com/aysegulyk

Yorumlar4

  • ahmet enes 11 yıl önce Şikayet Et
    anlatılamıyorrrrrr.ancak yaşanır...... insan orada yaşadıklarını dünyada mürekkep bitene kadar yazsa ifade edemez.bu kadar gideni dinledikten sonra antalyaya plaja 2000 tl verene kadar 1 kez nefsini yenip bu topraklarda kalbine tatil yaptırmasını dilerim müslüman kardeşlerimin.bu huzur biryer ile kıyaslanamaz.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • ahmet san 11 yıl önce Şikayet Et
    elinize sağlıl. bu kadar anlatılabilir
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • yusuf küdür 11 yıl önce Şikayet Et
    nasipsizlik mi. bence oralara gidememek nasipsizlik.oralarda olmak bence dünyadaki bir çok şeye değer.ancak yaşarsanız anlarsınız.yazar kardeşimiz ne diyor kimseyi eziyet vermemek adına hacerül esveti dokunmaktan feragat etmek.yüce rabbim nasip etti geçen yıl tam bu zaman umredeydik.yazar hanımın yaşadığı duyguları bizde yaşadık.kimisi bağırıyor sesi çıktığı kadar kimisi yırtınyor yaklaşabilmek için.hiç hoş görüntü oluşmuyor.sakinlik ,teslimiyet gerektiren bir yerde bağırıp yırtınmak rabbim affetsin.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • turgut1 11 yıl önce Şikayet Et
    nasibsizlik deyin. bence nasibsizlik deyin bu daha iyi uydu gibi..
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat