Halifeliği getirmeye gidiyorum!
- GİRİŞ14.12.2012 09:36
- GÜNCELLEME14.12.2012 09:36
Vefanın gereğinde esirgemeden verene, hesapsızca lütfedene kelimelerin derin manasından da esirgememek hesap edilmeli. Zira vefa hesapsızların hesap edebileceği bir kavram değil. Yıllarca besmeleye mana verirken o yakışıksız tercümeyi kullananların aksine biz vefakârların başladığı yerden başlayalım; "Esirgemenden çokça bahşeden Allah'ın üzerimizde eksik olan bir lütfu yoktur". Esirgemenin anlamını çok ta merak edenler Türkçe anlamıyla ilgilensinler.
Yeryüzünde Allah'ın halifesi ilan edilen insan vefasızlar arasından seçilmeyecektir. Vefadan uzak insanlık tanımı hep yarım ölçekli kalacaktır. Zaten halef başlı başına vefakâr bir olguyla zenginleştirilmiş olmayı gerektirir. Ne mutlu ki bizim fakirliğimizden başka zenginliğimiz yok! Vefaca zengin, kaybettiklerimizce fakir bir donanımıma sahip olmamız sistemin de sözcüsü, halefi ilan eder her birimizi. Esirgemeden lütfeden, inanmayı armağan eden, hayatı gövdemizin soğuğuna sıcacık bir şebnem gibi iliştiren, hayatta tutarak, yaşatıyor olarak ve sistemi emrimize amade kılarak cömertliğini gösteriyor değil midir?
Evreni sessiz harflerle inşa eden Allah, sesli harfleri kullanma hakkını da yine halefi ilan ettiği insanın nefesine bağışlar. Halef, esirgemeden verenin, sessiz - sözsüz verdiklerine karşı vefalı bir yaklaşımla sesten örülü sözleri temsil etmeyi de üstlenir. Susma orucundaki evren sakinlerinin konuşmacısı, sözcüsü, temsili kahramanı olan insan dil kültürü ile doygunluğa ulaştırılmışsa kâinattaki koca sessizlik kadar konuşma hakkı tanındığındandır. Bundandır "Ancak sana kulluk eder / Ancak senden yardım dileriz" ayeti isteme hakkını insana bırakır. Böylece sese ve söze kapalı bütün varlıklar adına tek ağızdan konuşturuluyor oluruz.
Sistemin içinde hayat bulan her bir varlık konuşamıyor değildir. Bütün kültürlerde baş tacı edilen kuraldır: "büyüğün olduğu yer de küçük susar". Küçük olanın susuyor olması konuşamıyor oluşundan değil, konuşma hakkını erteliyor veya büyüğe teslim ediyor oluşundandır. Varlığın incisi, yaratıcının gözdesi insan, yer ve göğün yerine de konuşma, dileme, isteme, halini arz etme gibi seçkin bir büyüklüğe eriştirilmiştir. Zira söz hakkı büyüğündür. Sanatça büyük, ihtivaca yüksek, gayece ileri bir varlık ancak diğer varlıklar adına da konuşmacı seçilir.
Varlık şiirinin dizelerini oluşturan her bir canlı ıssız harflerle zemin yüzüne inci inci dokunmuş, döngüsü ile sonsuzluk şiirini susmuşlardır. Perdeleri vefalı bakışlardan başkasına kapalı olan bu şiirin yorumu ise büyük sanatkârın halefine bırakılmıştır. Konuşma üstünlüğünü elinde bulunduran/lar, okunmayı bekleyen her bir varlık adedince iç-konuşma borçludur/lar. Denizlerce şiir çırpınan dalgalar, vadilerce şiire duran çiçekler, göklerce şiir yüklenen bulutlar, nefeslerce şiir çarpan kanatlar, şiirce kararan, şiirce göz kırpan günler sessizliklerini, çaresizliklerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini, teşekkür ve minnetlerini insan denilen bir ağızın konuşmasına terk etmişken. Vefalı halefler olarak kendimiz kadar suskun soluklar adına da "Ancak sana kulluk eder / Ancak senden yardım dileriz" dememiz gerekmiyor mu?
Barış Cem Kaya - Haber 7
bariscemkaya@gmail.com
Yorumlar2