Milli kalkanın mecburiyeti
- GİRİŞ19.06.2025 08:49
- GÜNCELLEME20.06.2025 10:50
İran'da yaşananlar sadece bir savaşın ideolojik gerekçelerini değil, ülkelerin kaderini belirleyici bir gerçeğe işaret ediyor. Savaş uçakları havalanıyor, hava savunma sistemleri tek tek imha ediliyor, başkentler bombalanıyor.
İsrail'in "bin 100 hedefi vurduk" diyerek sergilediği pervasız güç gösterisi karşısında İran’ın fırlattığı füzelerin büyük bir bölümünün havada imha edilmesi, modern savaşın en temel kuralını bir kez daha hatırlatıyor: Gökyüzüne hükmedemeyen, yeryüzündeki egemenliğini koruyamaz. Bu kabus senaryosu, bizim için bir dış haber bülteni değil stratejik bir uyarı.
TARİHİ UNUTMAMAK GEREK
Türkiye sınırı saldırı altındayken, "teknik arıza" bahanesiyle sökülüp götürülen Patriot bataryalarını unutmamalı. Müttefiklerin savunma sistemleri, onların çıkarlarına hizmet eden birer kiralık kalkan; o çıkarlar değiştiğinde ise sökülüp götürülen bir enkazdır.
İşte Türkiye'nin S-400 ısrarının, yaptırım tehditlerine rağmen HİSAR-A+, HİSAR-O+ ve SİPER gibi milli sistemleri bir beka meselesi olarak görmesinin ardındaki sebep budur. Bu, bir tercih değil, tarihi bir mecburiyet. Bugün tamamlanan her HİSAR bataryası, o gün sökülen her Patriot’a verilmiş milli bir cevap.
MESELE FÜZE DEĞİL EGEMENLİK
Bazıları bu adımları sadece teknik bir silahlanma yarışı olarak okumaya çalışıyor. Yanılıyorlar. Bu, füzelerden çok daha fazlası. Ankara'nın egemenlik mührünü kendi eline almasıdır. Tıpkı nükleer silahların bazı "seçkin" ülkelere hak, diğerlerine ise yasak olması gibi, en gelişmiş hava savunma teknolojileri de Batılı güçlerin kontrolünde.
Size bu kalkanı vermeyerek veya "şartlı" vererek, aslında savunma hakkınızı kendi insaflarına bağlarlar. Sizi, kendi siyasi yörüngelerinden çıktığınız anda savunmasız bırakma tehdidiyle terbiye ederler.
Kirmanşah'ta park halindeki helikopterleri vuran SİHA'lar, savaşın artık sadece ordular arasında değil, asimetrik ve teknolojik üstünlükle yürütüldüğünü göstermiştir. Böyle bir denklemde, kendi kalkanını yapamayan, iradesini de başkasına teslim etmiş demektir.
KINAMA DÜNYASI
ABD, hem saldırganı cesaretlendirip hem de kurbanı "geç kaldınız" diyerek müzakere masasında aşağılarken, diğerleri sadece figüranlık yapıyor. Fransa Cumhurbaşkanı, Irak felaketini hatırlatarak "hata olur" diye cılız bir sesle uyarırken, Rusya "dünya nükleer felakete sürükleniyor" tespitiyle sorumluluğu İsrail’e yüklüyor.
Ancak bu tespitler ve uyarılar, Pentagon'un bölgeye yığdığı çeliğin ve ateşin yanında ne kadar anlam ifade ediyor? Güçlünün adaletinin hüküm sürdüğü bu sistemde, G7 zirveleri birer istişare toplantısı değil, bir sonraki kurbanın kim olacağının fısıldandığı kulislere dönüşüyor
ATEŞ ÇEMBERİNDE İSTİKRARIN SESİ: TÜRKİYE
Bu kaos ortamında, Türkiye'nin diyalog ve aklıselim çağrıları her zamankinden daha değerli. Ancak unutulmamalıdır ki, uluslararası siyasette sözün gücü, arkasındaki askeri caydırıcılıkla ölçülür. Türkiye'nin rolü, sadece arabuluculuk değil, aynı zamanda bu adaletsiz sisteme karşı kendi ayakları üzerinde durabilen bir güç modelini inşa etmektir.
Güçlü bir hava savunma kalkanı, Türkiye'nin "adaletin sesi" olma politikasının en somut teminatı. Karadeniz'den Doğu Akdeniz'e, Suriye'den Kafkaslara uzanan ateş çemberi genişlerken, bu kalkan Ankara’nın diplomatik masada elini güçlendirir, istikrar ülkesi olma iddiasını ayakta tutar.
Çünkü yanı başımızda yaşananlar, bir varsayım değil, acı bir ihtar. Tel Aviv'de sığınağa alınmayan yabancı işçilerin maruz kaldığı ayrımcılık, tehlike anında herkesin kendi başının çaresine bakacağının en insani kanıtıdır. Böyle bir dünyada Türkiye'nin kaderi, kendi göbeğini kendi kesme iradesine bağlıdır.
Yorumlar6