Trump İsrail'e ders veriyor!
- GİRİŞ22.06.2025 09:15
- GÜNCELLEME22.06.2025 09:15
İsrail'in bombaları nükleer tesislerin kapısına dayanırken, komutanlara düzenlenen suikastlar ve artan sivil kayıplar, topyekün bir savaşın habercisi gibi görünüyor. Bir yanda İran'ın Demir Kubbe'yi delen kamikaze İHA'ları ve Hayfa'yı vuran füzeleri, diğer yanda İsrail'in yüzlerce cana mal olan acımasız operasyonları...
Bu kaosun tam ortasında ise dünyanın gözü Washington'a çevrilmiş durumda. 45 bin asker, Umman Denizi'nde bekleyen uçak gemileri, Körfez'deki üsleri dolduran hayalet bombardıman uçakları... Tüm bu devasa yığınak, tek bir soruyu akıllara getiriyor: ABD, bu yangını söndürecek mi, yoksa körükleyerek son ve en ölümcül darbeyi mi vuracak?
TEHDİTLER SAHTE HEDEFLER GERÇEK
İlk bakışta cevap net gibi duruyor. ABD Başkanı, G7 zirvesini yarıda bırakıp "Netanyahu'ya devam et dedim" mesajı veriyor. İran'a "maksimum iki hafta süre" tanıyarak tehditler savuruyor. Pentagon, İsrail uçakları İran'ın derinliklerini vurabilsin diye tanker uçaklarını bölgeye yığıyor, CENTCOM karargahı teyakkuza geçiyor. B-2 Spirit hayalet uçakları, İran'ın yer altı sığınaklarını delecek 13 tonluk bombalarla emir bekliyor. Bütün bu tablo, Washington'un İran'ı haritadan silmek için İsrail'e yeşil ışık yaktığı ve son darbeyi vurmak için an kolladığı izlenimine sebep oluyor.
Ancak bu devasa askeri yığınak ve tehdit dolu söylemler, resmin tamamı değil, sadece bir parçası. Perde arkasında, bir rejim değişikliği arzusundan çok daha karmaşık, çok daha incelikli bir "denge oyunu" oynanıyor.
Trump'ın "Belki de müdahaleye gerek kalmayacak" sözleri, bu oyunun şifrelerini taşıyor. ABD’nin asıl hedefi, İran rejimini devirip yerine belirsiz bir kaos getirmek değil. Çünkü Tahran'da yaşanacak bir çöküşün yaratacağı güç boşluğunu, ne ABD'nin ne de İsrail'in doldurabileceğini en iyi Washington biliyor. O boşluk, Rusya ve Çin gibi rakipler için Ortadoğu'da yeni bir alan, küresel terör örgütleri için ise yeni bir bataklık anlamına gelecektir.
NÜKLEER KİLİT VE İSRAİL'İN SINIRLARI
Washington'un önceliği rejim değişikliği değil, nükleer programın tasfiyesi. İran'ın nükleer bir güç haline gelmesi, sadece İsrail için değil, tüm bölgedeki Amerikan hegemonyası için de bir varoluşsal tehdit. Bu yüzden B-2'lerin olası hedefi Tahran sokakları değil, İsfahan ve Natanz'daki tesisler olacaktır. Trump'ın "İsrail'in yerin altına inme kapasitesi sınırlı" demesi, bu "cerrahi" operasyonu ancak kendisinin yapabileceğinin üstü kapalı bir ilanı.
Trump'ın istediği şu: İsrail yıpratacak, İran'ı zayıflatacak ve pazarlık masasına oturmaya mecbur bırakacak. Masada kabul edilmeyecek tek madde ise nükleer silah. Geri kalan her şey pazarlığa açık.
Bu strateji, aynı zamanda İsrail'e de bir sınır çiziyor. Trump'ın Netanyahu'ya Oval Ofis'te söylediği sözler, her şeyi özetliyor: Herkesin makul olması lazım, senin de makul olman gerekiyor." Bu, "sana sınırsız destek veriyorum ama bölgenin tek ve kontrolsüz gücü olmana izin vermem demek aslında. ABD, Tahran'ı tamamen yok ederek Tel Aviv'i bölgenin tek gücü haline getirmek istemiyor. Çünkü kontrolsüz bir İsrail, yarın ABD'yi kendi istemediği bir savaşa sürükleyebilir.
TRUMP'IN TÜRKİYE VURGUSU ÖNEMLİ
Trump'ın, Netanyahu'nun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan için söylediği sözler, bu yeni denge arayışının en net kanıtı. "Onu seviyorum, o da beni seviyor... O çok güçlü ve akıllı biri."
Bu ifadeler, kişisel bir sevgi gösterisinden çok, bölgede İsrail dışında da muhatap alınacak makul ve güçlü aktörlere duyulan ihtiyacın diplomatik bir itiraf.
Trump'ın Netanyahu'ya dönüp, "Türkiye ile bir problemin varsa, biz çözeriz" demesi, Ankara'yı bölgesel denklemin vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğünü tescilliyor.
Bu durum Ankara'nın sadece arabulucu değil, aynı zamanda bölgedeki güç dengesini şekillendirebilecek bir denge unsuru olarak kabul edildiği anlamını taşıyor.
Birleşmiş Milletler'de Amerikan temsilcisinin dili sürçerek "İsrail bölgede kaos yaydı" demesi, aslında bilinçaltındaki gerçeğin bir yansıması.. Avrupa'dan yükselen cılız itidal çağrıları ise artık kimsenin duymadığı bir temenniden ibaret. Çünkü bu yeni denklemde, adaletin sesi olmak kadar gücün dengesi olmak da tarihi bir sorumluluk taşıyor..
Bartu Eken / Haber7
Yorumlar1