Ayı ve Ejderha isteneni veremedi Kurt yeniden dünya sahnesinde
- GİRİŞ06.07.2025 09:09
- GÜNCELLEME06.07.2025 09:09
Geçtiğimiz günlerde İran'ın nükleer tesislerinden yükselen dumanlar, Pekin ve Moskova tarafından sıklıkla tekrarlanan yeni dünya düzeni söyleminde, caydırıcılık anlamında ciddi şüpheler uyandırdı.
Ukrayna'da ya da Gazze'de kınama mesajlarıyla rahatça pozisyon alabilen Çin, konu kendi enerji güvenliğine dokununca sessizliğe büründü. Ukrayna’daki savaş nedeniyle Esed rejiminin düşmesini engelleyemeyen Rusya ise müttefikini nispeten yalnız bırakmak zorunda kaldı.
Bu süreçte ordusunu yurtdışına sevk etmekten, ABD'nin Vietnam ve Afganistan bataklıklarını ders almışçasına kaçınan Çin, küresel güvenlikte liderlik rolü üstlenmekten yine imtina etti.
Pekin yönetiminin tepkisi, Birleşmiş Milletler'de okunan sert kınama metinleri ve ABD'yi eleştiren nutuklarla sınırlı kaldı.
Sovyetler Birliği, en kudretli döneminde, bir telefonla ya da Şam'a inen birkaç askeri danışmanla İsrail'in en pervasız adımlarını bile durdurabilme iradesine sahipti. Bugün ise o iradenin yerinde, sadece cılız kınama mesajları ve tehditler var.
Bu durum, Çin ve Rusya'nın temel ikilemini ortaya koydu: İran'ı yüzüstü bırakmadan, Washington'la doğrudan çarpışmaya girmeden ince bir ipte yürümek. Ancak bu denge politikası, bir süper güç iddiasından çok uzak!
GÖZLER TÜRKİYE’YE ÇEVRİLDİ!
İsrail, yangına benzinle giderken, Türkiye istikrarın, diyaloğun ve barışın samimi adresi olarak öne çıktı. Karadeniz'den Afrika'ya, Kafkaslar'dan Balkanlar'a uzanan her krizde Türkiye'nin arabuluculuğuna başvurulması, bu gerçeğin en net ispatı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın İzmir'in tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda yaptığı bir itiraf, tüm bu denklemi aydınlatıyor.. Barrack, bölgede yıllardır devam eden karmaşanın büyük oranda Batı tarafından oluşturulduğunu kabul ederken, çözüme dair ipucunda da oldukça haklı bir noktaya parmak basıyor.. Osmanlı İmparatorluğu’nun millet sistemini örnek gösteriyor.
Bu, geçmişe öykünen romantik bir nostalji çağrısı değil. Bir yönetim felsefesinin ve yaşatma siyasetinin yeniden hatırlanması. Aynı coğrafyada yaşayan Yahudi'nin, Hristiyan'ın, Müslüman'ın, her bir cemaatin kendi kimliğiyle, kendi hukukuyla, kendi ibadethanesiyle var olmasına izin veren üst akıl. Aynı zamanda herkesi tek bir potada eriterek asimile etmeyi değil, her birinin özgünlüğünü koruyarak bir arada yaşatmayı hedefleyen yönetim biçimi…
YENİ ADIMLARI DA UNUTMAMAK GEREK
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde Patrik Gennadios'u yok etmek yerine, ona kendi cemaati üzerinde evlenme, boşanma, miras gibi konularda hukuki ve idari yetkiler vererek onu sistemin bir parçası haline getirdi.
1492'de İspanya'dan sürülen Yahudiler, Sultan II. Bayezid tarafından kucak açılan bir fermanla bu topraklara davet edildi. Onlara sadece sığınma değil, kendi inançlarını, dillerini ve geleneklerini yaşatma güvencesi de verildi. Ermeni ve Süryani cemaatleri, kendi patriklikleri altında yüzlerce yıl varlıklarını ve kimliklerini koruyabildiler.
Günümüzde de benzer politikalara bir dönüş mevcut. Edirne'deki Büyük Sinagog'un, Van'daki Akdamar Kilisesi'nin restore edilerek yeniden ibadete açılması, sadece bir mimari restorasyon değil, o yaşatma siyasetinin ruhunu yeniden canlandırmak anlamına geliyor. Azınlık vakıflarına ait mülklerin iade edilmesi, okullarının yeniden açılmasına izin verilmesi, devletin kendi kurucu kodlarına, o kadim hoşgörü ruhuna geri dönme iradesinin önemli parçaları olmaya devam ediyor! Bu durum iç huzur kadar dünyanın Türkiye’ye bakışı açısından da mühim.
Bartu Eken / Haber7
Yorumlar12