Dünyayı kim yakıyor?
- GİRİŞ31.07.2025 09:03
- GÜNCELLEME01.08.2025 09:19
Türkiye'den Kanada'ya, Bulgaristan'dan Yunanistan'a ormanlar alev alev...Depremler, seller, kasırgalar, ani sıcaklık dalgaları... Dünyanın dört bir yanından gelen bu apokaliptik haber akışı, artık sadece birer doğa olayı olarak geçiştirilemiyor.
Bu, bir tesadüfler zinciri mi, yoksa perde arkasında görünmez bir elin yönettiği, adı konulmamış bir savaşın ilk sahneleri mi? İnsanlık, bu sorunun cevabını ararken ikiye bölünmüş durumda: Her felaketin ardında gizli bir plan arayanlar ve bilimin acı gerçekleriyle yüzleşmekten kaçanlar.
GÖRÜNMEZ EL DEVREDE Mİ?
Bir yanda, her felaketin arkasında bir komplo arayanların teorileri var. Gözler, yıllardır komplo teorilerinin merkezinde yer alan, ABD'nin Alaska'daki HAARP tesisine çevrilmiş durumda. Teoriye göre bu tesis ya da benzeri sistemler, atmosferi bir silah gibi kullanarak yapay kuraklıklar, şiddetli fırtınalar ve ani sıcaklık dalgaları yaratıyor.
Uçakların arkasında bıraktığı beyaz izlerin masum birer su buharı değil, toprağı zehirleyip yangınları körükleyen kimyasallar (Chemtrails) olduğu iddiaları her geçen gün daha fazla taraftar topluyor.
Daha büyük bir senaryo ise "Büyük Sıfırlama" planı. Bu teoriye göre amaç, insanları yangınlar ve sellerle kırsal hayattan koparıp, her şeyin dijital olarak kontrol edildiği "akıllı şehirler"e hapsetmek.
Yaşanan elektrik kesintilerinin, altyapıya yönelik siber saldırılarla toplumsal kaos yaratıp insanları dijital sistemlere daha bağımlı kılma amacı taşıdığı da bu senaryonun bir parçası. Ve tabii ki, özellikle Türkiye ve Yunanistan gibi stratejik bölgelerde aynı anda başlayan yangınlar için en somut iddia: Kasıtlı kundaklama.
BİLİM NE DİYOR?
Diğer yanda ise bilim insanlarının sunduğu, çok daha net ve bir o kadar da endişe verici cevaplar var. Birinci gerçek: Küresel ısınma. Son üç yıl, insanlık tarihinde ölçülen en sıcak yıllar oldu. Atmosferdeki karbondioksit oranı rekor seviyede.
Bu durum, doğal yangın riskini zaten katbekat artırıyor. İkinci gerçek: Bozulan doğa döngüsü. Aşırı sıcaklık, daha şiddetli yağışlar demek. Ancak kuruyan toprak, bu ani yağan suyu ememiyor. Sonuç: Bir yanda kuraklık ve yangınlar, diğer yanda ise yıkıcı seller. Üçüncü gerçek: İnsan faktörü. Şehirleşme ve betonlaşma, doğal afetlerin etkisini daha da yıkıcı hale getiriyor. Altyapı sistemleri, bu yeni ve aşırı iklim koşullarına dayanamıyor.
ORTA YOL VE FELAKET EKONOMİSİ
Peki ya gerçek, bu iki kutbun tam ortasında, melez bir savaş senaryosunda gizliyse? Bu yaklaşıma göre, iklim değişikliği bir gerçek. Ancak bu gerçeği, kendi çıkarları için bir fırsata çevirmek isteyenler var. Yani, iklim değişikliği silahın kendisi değil, tetiği çekmeyi kolaylaştıran bir ortam yaratıyor. Bazı yangınlar doğal yollarla başlıyor, ama bazıları rant için, siyasi bir mesaj vermek için veya toplumsal bir kaos oluşturmak için bilinçli olarak çıkarılıyor.
Ve her kriz gibi, bu kriz de kendi ekonomisini yarattı: Felaket ekonomisi. Sigorta şirketleri primleri tavan yaptırıyor. Özel itfaiye ve kurtarma şirketleri, devletlerin yetersiz kaldığı yerde devreye giriyor. Yıkılan her köprü, yanan her ev, birileri için yeni bir inşaat ihalesi demek. Bu durum, yaratıcı yıkım kavramını yeniden gündeme getiriyor; felaketlerin yeni pazarlar ve yeni zenginlikler oluşturduğu acımasız bir düzen.
İKLİM SAVAŞI KAPIDA MI?
Bu kaos, artık sadece doğayı değil, devletler arası ilişkileri de zehirliyor. Büyük güçler, yaşanan felaketler için artık birbirini suçlamaya başladı. Bir ülke, komşusunu "bulut tohumlama" teknolojisiyle yağmurlarını çalmakla itham ediyor. Diğer bir ülke, kendi elektrik şebekesindeki kesintinin, rakip bir devletin siber saldırısı olduğunu iddia ediyor. Yangınlar, seller ve kesintiler, artık sadece doğal afet değil, aynı zamanda jeopolitik bir gerilim unsuru. Dünya, adı konulmamış bir iklim savaşının eşiğinde duruyor.
Yorumlar3